Doğasız mutluluk mümkün mü?
Her geçen gün doğanın tahrip olması sonucu ortaya çıkan sorunlarla hayatımız bir cehenneme dönmektedir. COVID-19 Pandemisi, kuraklık, yağışsızlık ve iklim krizi gibi büyük sorunlar, doğanın tahrip edilmesi sonucu karşımıza çıkan hayati problemlerdir. Şimdiye kadar hep bir iklim değişikliğinden söz edildi. Artık iklim değişikliğinden söz etmenin yetersizliği anlaşılmıştır. Konuşulan artık iklim krizidir. Benzer bir şekilde karşımızda olan derin sorun, doğa krizidir. Doğa her açıdan bir kriz içindedir. Doğanın kriz içinde olması, insan yaşamını derinden sarsmaktadır. Günümüz insanı mutsuzdur. Mutlu olmak için her yolu deneyen insan, doğayı ihmal, hatta tahrip etmektedir. Doğanın hoyratça ve vahşice tahrip edildiği günümüzde ortadan kaldırılan, hayat ve mutluluktur. İnsan doğayı tahrip ettikçe, aslında ayağını kaydırdığının farkında değildir. Ayağımızın bastığı toprak kaydıkça, mutsuzluğa ve huzursuzluğa doğru hızla gitmekteyiz. İnsanın doğayla olan kozmik yakınlığını yitirmesi, bütün felaketlere kapı açmaktadır.
Bedenimiz ve ruhumuz, stres denilen ağır yükün
altında ezilmektedir. Strese ve tükenmişliğe karşı doğa bizi iyileştirmektedir.
Stresi tedavi eden tek kaynak doğadır. Toprakla temas kadar stresi iyileştiren
ikinci bir ilaç yoktur. Stresin panzehiri topraktır ve doğadır. Doğa,
mutluluklarla dolu evimizdir. Doğayı, hayatımızı huzurlu bir şekilde sürdürdüğümüz
ev olarak keşfetmeliyiz. Yaylalar, dereler, dağlar, ormanlar ve ovalar, bizim
kendilerini talan etmemiz için var değildirler. Doğa, huzuru, mutluluğu ve doyumu
bulmamız için bizi davet etmektedir. Doğa, barbarlığımıza rağmen insanla kozmik
akrabalığını sürdürmektedir.
Ruha sahip bir varlık olduğumuz gerçeğini unuttuk ve
ruhumuzu ihmal ettik. Doğa, bizim ruhsal bir varlık olduğumuz gerçeğine uygun
bir şekilde dizayn edilmiş kozmik evimizdir. İlişkiler dünyamız, ruhumuzu
köreltebilmekte, tüketebilmekte ve çürütebilmektedir. İşten, koşuşturmadan ve
çıkmazlardan bunaldığımız anlarda doğa imdadımıza koşmaktadır. Doğa, ruhumuzu
canlandırmak suretiyle içimizde yaşama ve umut meşalesinin yeniden yanmasını
sağlamaktadır. Hayata hep yeniden başlama enerjisini veren gücü doğadan
almaktayız. Doğada kendimizi bulmalıyız. Doğada kendimizi yaşadığımız için
denizi sevmemiz gerektiğini Baudlaire şöyle ifade etmektedir: “Sen hür adam,
seveceksin denizi her zaman/ Deniz aynandır senin, kendini seyredersin.”
Hayata ve
dünyaya mutlu ve umutlu bakışlarla bakmak, doğa sayesinde mümkün olmaktadır. Doğayla
iç içe olmak, doğayla yoldaş olmak ruhumuz ve bedenimize iyi gelmektedir.
Doğada yapmış olduğumuz aktiviteler sayesinde yaşadığımız yorgunlukların,
gerilimlerin ve bitmişliklerin
üstesinden gelebiliriz. Ruhsal ve bedensel varlığımızın devamı, doğayla
kurduğumuz yoldaşlık ilişkisine bağlıdır. Doğaya zaman ayırmayacak kadar meşgul
olduğumuzdan şikayet ederiz. Doğaya zaman ayırmak diye bir şey yoktur. Doğada
zamanımızı canlı ve verimli kılmak şeklinde bir zorunluluğumuz vardır. Mutluluğumuz, huzurumuz ve hayatımız için
önce doğa şeklinde yeni bir bilinç durumuna ihtiyacımız vardır.
Mutlu olmak için doğanın farkında olmalıyız.
Kuşların sesini dinlemeli, çiçeklere bakmalı, ağaçları görmeliyiz. Gökyüzüne
bakmalı ve yıldızları seyretmeliyiz. Başka bir ifade ile doğayı kendimize
yoldaş yapmalıyız. Ovalara ve yaylalara beton yapılar dikilecek yeni rant
alanları olarak bakmak, doğayla yoldaş olmamak anlamına gelmektedir. Doğayla
yoldaş olmak, doğaya ev ve yaşam alanı olarak bakmayı gerekmektedir. Doğa
konusunda yoldaşlık bilincinin ruhumuzun derinliklerinde yeşermesine ve
yerleşmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktayız.
Doğanın işleyişinin doğayı bozmadığını söyleyen
Seneca, zorlukların ruhumuzu yozlaştırmaması gerektiğini ifade etmektedir:
“Nasıl ki nehirler, yağmurlar bunca şifalı sular denizin tadını bozmuyorsa, en
ufak bir şekilde değiştirmiyorsa; felaketlerin hücumu da cesur insanların
ruhunu değiştiremez.” Doğayı anlamak ve doğayla yoldaş olarak yaşamak, bize
mutluluğun yolunu gösterecektir. Doğayla kozmik yakınlığımızı ve yoldaşlığımızı
tecrübe etmek için ihtiyaç duyduğumuz tek şeyin aşkın güzelliği olduğunu Ahmet
Muhip Dranas, unutulmaz mısralarında söylemektedir: “Söylenmemiş aşkın
güzelliğiyledir/Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;/İnsan, yağmur kokan bir
sabaha karşı/Hatırlar bir gün bir camı açtığını,/Duran bir bulutu, bir kuş
uçtuğunu,/Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı.../Bütün bunlar aşkın
güzelliğiyledir.”