Doğanın dengesiyle oynamak
Çin’in nüfusu resmi rakamlara göre 1 milyar 437 milyon. Ancak Çin’de yaşayanların sayısı bu rakamın üzerinde... Sebebine gelince, 2016 yılına kadar Çin’de kanunen tek çocuk yapma hakkınız vardı. İkinci çocuğa izin verilmiyordu. Diyelim ki, ikinci çocuğunuz oldu, onu resmi olarak nüfusunuza alamıyordunuz.
Çin’e gitmedim. Ama giden bir arkadaşım anlatmıştı. Hemen her şehirde toplu halde yaşayan, ikinci çocuklardan oluşan insan sürüleri varmış. Acıkınca toplu halde şehre inip bir bölgeyi talan ederek uzaklaşıyorlarmış. Yanlış duymadınız. Eskiden kış aylarında bizim şehirlerin etrafında yaşayıp acıkınca şehre inen kurt sürüleri gibi… Çin, halen onları yok sayıyor.
Aşırı yüksek nüfusundan dolayı Çin, 20. yüzyılda dünyanın ucuz iş gücü merkezi haline geldi. Ancak bu da Çin’i kurtarmaya yetmedi. Komünist diktatörlükten gelen, kapitalizmin en fazla sömürdüğü ülke olan Çin, Hindistan ile birlikte dünyada insan emeğinin en ucuz olduğu ülke. Tek çocuk politikası sonucu son çeyrek asırda genç işgücü azalıp, yaşlı nüfus artmaya başladı.
***
Perşembe Pazarı’nı duymuşsunuzdur. İstanbul’un Haliç kıyısındadır. Bundan çeyrek asır önce fotoğraf malzemeleri almak için gezerken, satıcının aşırı ısrarı sonucu bir banyo bataryası aldım. “Problem olursa geri getirirsin” diye garanti de vermişti. Fiyatı, Türkiye’de üretilenin beşte biri kadardı. Kirada oturmama rağmen aldım, ertesi gün de su tesisatçısını çağırdım. Adam vidayı sıkarken batarya elinde kalmaz mı? Görüntüsü mükemmeldi ama malzemesi çürük çıktı.
Çin’e gidip gelen arkadaşıma “Çin malları neden kalitesiz” diye sormuştum. Kalitesiz değil, dedi. Biz kalitesiz olanı getiriyoruz. Pazarlık etmeye alışmışız ya... Çinliler aynı ürünün 3 - 4 farklı kalitesini yapıyorlarmış. Fiyatlar da fark ediyor tabii. Bizimkiler daha ucuza olur mu deyince, Çinliler de ucuzu da var deyip kalitesiz olanı veriyorlarmış.
Çin malı ile tanışmıştık da, son yüzyılda -Trump’ın deyişi ile- Çin virüsü ile tanışmamıştık. Halbuki şimdiye kadar neredeyse yüz yılda bir tekrarlanan dünyadaki bütün büyük salgınların tamamı uzak doğu kaynaklı…
***
Önceki gün haber sitelerine düşen bir araştırma dikkat çekiciydi. Nesli tükenmekte olan hayvanlarda kendisini koruma içgüdüsü daha da yükseliyor. Bünyelerindeki zararlı virüsler de iki katına çıkıyor.
Çin’de sadece evcil hayvanlar değil vahşi hayvanların da ticareti yapılıyor, kesilip tüketiliyor. Bu da bilimsel olarak salgın hastalık riskini artırıyor. Son yıllarda çıkan Sars, Mers, Ebola ve Koronavirüs salgınlarının kaynağı, insanın vahşi hayvanların neslini tüketmeye yönelik faaliyeti…
Daha basit bir anlatımla, yaşadığımız koronavirüs olayı tamamen bir çevre faciası. Vahşi doğayı yok etmenin bize yansıması…
Uzmanlar önce hayvanlardan insanlara geçen hastalıklarla ilgili bütün bilimsel çalışmaları taramış, sonra bu çalışmaların verilerini Uluslararası Doğayı Koruma Birliği'ne (IUCN) aktarmışlar. Nesli azalan vahşi hayvanların bünyesinde, insanlara geçebilecek virüslerin, diğer hayvanlara göre en az iki katına çıktığını fark etmişler. Normal olarak doğada asla yan yana gelmeyen türler de pazarda yan yana gelince, türler arasındaki hastalıklar da birbirine geçiyor.
Vahşi hayvanlara bulaşmazsanız, normal şartlarda bulaşıcı hastalıkların insanlara geçme ihtimali çok düşük. Ama gidip vahşi hayvanı yakalar, kesip yemeye kalkarsanız o da size virüs bulaştırıyor. Dünyada huzur içinde yaşamak için Çinlileri vahşi hayvanlardan uzak tutmamız lazım.
1999 depremiydi. Gölcük’te denizden kazanılan bir alanın depremde olduğu gibi yine denizin altına indiğini görüp şok olmuştuk. Kural şu: Doğanın dengesini bozarsanız, doğa da sizin dengenizi bozuyor. Allah’ın koyduğu kural bu…