Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Aralık 2022

Doğa ve maneviyat

Bilim sayesinde içinde yaşadığımız doğayı keşfediyoruz. Doğa, insanı kendisini keşfe, yaşamaya, anlamaya ve düşünmeye çağırıyor. Doğayı düşünmeden, yaşamadan, anlamadan maneviyatın, ahlakın, hukukun, aklın, felsefenin ve bilimin olması mümkün değildir. İçimizdeki merak arzusunu, ancak doğayı keşfederek tatmin edebiliriz. Merak ve hayranlığımızı gidermek için yapmış olduğumuz doğa keşifleri, bilim, felsefe, ahlak, edebiyat, sanat, şiir, maneviyat olarak meyvelerini vermektedir.

İnsan, soruları olan bir varlıktır. Kim olduğu, etrafındaki kainatın nasıl işlediği ve bütün bu olup bitenlerin ne anlama geldiği şeklindeki sorular, insanı sürekli olarak meşgul etmektedir. Sorular değişmemesine rağmen, cevaplar sürekli olarak değişmektedir. Ontolojik soruların, hiçbir kesin cevabı yoktur. Bilim, yapmış olduğu araştırmalarla insana ve doğaya dair merakımızı ve arayışımızı gidermekte ve bizi aydınlatmaktadır. Maneviyat, doğayı ruhumuzda sahiden yaşayarak bu varoluşsal soruları varlığımızın derinliklerinde keşfetme tecrübesidir. Bilim ve insan, insandan kaynaklanarak doğaya uzanan engin tecrübelerdir. Birtakım kurgular ve hurafeler adına bilimin ve maneviyatın sığlaştırılması ve içinin boşaltılması, insanın kendisine ve doğaya yabancılaşmasına, hatta düşman olmasına neden olmaktadır.

Bilim sayesinde doğayla sağlıklı, verimli ve yapıcı bir ilişki içinde olabiliriz. Bilim ve akıl olmadan doğayı anlamsız taşlar, dağlar, ormanlar yığını anlamak şeklindeki kaba, hoyrat ve yapay bakış açısından kurtulamayız. Doğayı, bilim ışığında tecrübe etmeli, anlamalı ve keşfetmeliyiz. Doğa ile ilgili en sağlam keşifleri, ancak bilim sayesinde yapabiliriz. İnsanın kendisine dair idraki ile doğayı tecrübe edişi birbirinden kopartılamaz. Kendimizi doğa ile ilişki kurarak idrak etmemiz mümkündür. Doğayla kurulan rant, yağma ve talan üzerinden bir ilişkinin insanın kendisiyle ilgili verimli ve yapıcı bir idrak düzeyine ulaşmasına hiçbir katkısı bulunmaktadır. Doğa ve insana dair bilgimizi birlikte geliştirmeliyiz. İnsan ve doğa bilimleri birbirinden ayrılamaz. Doğa ve insan bilgisi arasında yeniden köprüler, kanallar ve ilişkiler kurmalıyız.

Doğayı tecrübe etmek, bütün varlığımızın doğayı yaşaması demektir. Bedenimiz, ruhumuz, düşüncelerimiz, düşlerimiz, sezgilerimiz, tutkularımız, coşkularımız, doğada sınırsız bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Doğada sınır yoktur. Doğayla kurduğumuz ilişki, doğal, derin ve özgürdür. Doğada özgürleştikçe ve olgunlaştıkça, bütün yapaylıkları aşarak gerçek bir maneviyatı bedenimizle, ruhumuzla, duygularımızla, düşlerimizle ve tutkularımızla yaşıyoruz.

Doğa, bütün insani tecrübe alanlarının kaynağıdır. Her şey doğayla başlamakta, gelişmekte ve ilerlemektedir. Doğayla kurduğumuz ilişki olumlu, yapıcı ve üretken bir ilişkiyse, insanlarla ve hayat kurduğumuz ilişkide sağlıklı ve verimli olmaktadır. Hayatımızı dengeyi, hazzı, neşeyi, huzuru ve verimliliği doğa katmaktadır. Necati Cumalı, doğanın hayatında oluşturduğu coşkuyu, dengeyi ve barışı şöyle ifade etmektedir: “Akan suyu severim ben/Işıldayan karı severim/Bir yeşil yaprak/Bir telli böcek/Yeşeren tohum/Güneşte görsem/Sevinç doldurur içime/Bir günü/Güzel bir günü/Güneşli bir günü/Hiçbir şeye değişmem/Onun için savaşı sevmem.” Doğayla ilişki kurmak, duygu, düşünce, ruh ve maneviyat düzeylerinde canlanmak ve coşmaktır. Varoluşumuzun bütün düzeylerinde doğayla bütünleştikçe, kendimizle, insanlarla ve canlılarla barış ve birlik içinde ilgilenmemizi ve ilişkilenmemizi sağlayacaktır.

Doğayla kuracağımız ilişki, ruhumuzda kurduğumuz manevi bir ilişki olmalıdır. Doğa, sadece nesnelerden oluşmamaktadır. Ağaçların, dağların, nehirlerin, hayvanların bir ruhu vardır. Her yaprak, böcek, kelebek, meyve ve çiçek içinde bir ruh taşımaktadır. Doğada, herkes ve her şey, birbiriyle ruhsal ve fiziksel olarak ilişki içindedir. Doğayla ruhsal temelde bir ilişki kurarak yeni bir maneviyatla kendimizi yenilemenin kanallarını açmalıyız.