Dolar (USD)
35.34
Euro (EUR)
36.63
Gram Altın
3011.48
BIST 100
9972.03
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Eylül 2024

Dizi arası bozgun!

Yaz tatili bitti. Herkes tatilden döndü. Tatil dediğime bakmayın, tatilin de sadece adı kaldı. Her şeyin sanallaşmaya başladığı bu çağda internetin olmadığı yerde yapılan tatillerin bir anlamı kalmadı. Hane halkıyla yeni yerler görme arzusuyla yola konulduğunuzda bile vardığınız yerlere keşfetmek yerine küçük bir ekrana gömülü başlarla karşılaşıyorsunuz! Çocuklar yeni yerleri görmek yerine sanal alemin caddelerinde gezinmeyi yeğliyor. Durum böyle olunca da tatilin sadece adı kalıyor.

Neyse tatil bitti ve eğitim öğretim sezonunun yeni dönemi açılmış oldu. Eğitim öğretim sezonu ile birlikte servis, okul, etüt kayıtları, kırtasiye alışverişi, kira yenileme iş ve işlemleri, derken yeni sezona yeni yıla girer gibi giriyoruz. Dahası yılbaşının da adı kaldı. Artık hepimiz 1 Eylül'ü yılbaşı olarak kabul ediyoruz. Böyle olunca da hayatımızın merkezini işgal eden TV programları da alelacele tatilden dönerek yeni sezona maaile giriyor. Sezona girmekle kalmayıp evimizin, dahası beynimizin içine dahi giriyorlar. İnsanoğlunun merak, istek ve "dahası" arzusunu kamçılayarak hayatımızı, toplumu, nihayetinde geleceğimizi şekillendiriyor.

Eylül ayı itibariyle her gün bir dizinin alt kısmında ya yeni dizi ya da yeni sezon yazıyor. Geçen sene dizi çöplüğüne atılmaktan kurtulan diziler yeni sezona merhaba derken izleyiciyi ekrana kilitlemenin yeni kodlarını geliştirmeye maalesef başarmış durumdalar. Dizilerin kurgularının temeli toplumun kültürel ve milli değerlerinin tarumar edilmesine ve toplumun kodlarını değiştirmeye dayanıyor. Toplumun tamamı zenginmiş ve herkes bir köşkte yaşıyormuşçasına hep bir köşk ortamında ve zengin bir ailenin etrafında kurgulanan diziler toplumun duygularını da kanalize ediyor. Kısa yoldan zengin olma hayalleri, sudan sebeplerle eşinle mutlu değilsen ihanet meşrudur fikri, psikolojin kötüyse içkiyle kafayı dağıtabilirsin düşüncesi, kötülerin filmin sonunda galip geliyor olması gibi bilinçaltına aşılanan yanlış algılar maalesef bilinçli bir bozgunun kodlarıdır.-

Modanın artık reklam vermesine gerek kalmamış. Her dizi, her televizyon programı modanın reklam objesi haline gelmiş. Dizilerdeki bu toplumunda olmayan uygunsuz kıyafet ve modeller sanki toplumdan bir parçaymış gibi gösterilerek normalleştirilmektedir. Toplum buna hazır hale getirilerek ekranlarda tanıtımı yapılan nesneler sokakta gösterime girmektedir. “Bu programda ürün yerleştirme yapılmıştır.” denilerek duruma meşruiyet kazandırılmıştır. Hâlihazırda hayatımızın tamamı bir ürün yerleştirmeye maruz kalmaktadır. Nesnelerin dünyasında tüketim toplumu olarak günün kaygısında, anın hazzında, geçmişten bihaber, gelecekten umutsuz bir halde yaşar olduk.

Gözlerimizin önünden akıp giden görüntüler, zihinlerimize kazınan kareler... Her gün, her an bir ekrana kitlenmiş halde sinema salonunda, televizyon karşısında ya da elimizdeki telefon ekranında boğuluyoruz.

Platon’un mağara alegorisinde, insanlar zincirlenmiş halde sadece duvara yansıyan gölgeleri izler. Gerçek sandıkları şey, aslında hakikatin yalnızca bir yansımasıdır. Günümüz dünyasında, bizler de ekranların karşısında ne kadar özgürüz? Bilinçsizce izlediğimiz sahneler, tıpkı o mağaradaki gölgeler gibi, bizi gerçeklerden uzaklaştırmıyor mu? Ekran başında geçirdiğimiz saatler, bir zamanlar düşlerimize ayırdığımız zamanlardan çalıyor. Bir filmde ya da dizide izlediğimiz kahramanın yaşantısı, kendi hayallerimizi yaşamaktan alıkoyuyor bizi. Tolstoy’un dediği gibi, “İnsanların çoğu, özgürlükten çok alışkanlıklara bağlıdır.” Alışkanlıklarımızla, sürekli aynı şeyleri izleyerek, zihnimizi dar bir çerçeveye hapsediyoruz.

Her an bir ekrana kilitlenmek, bir öykünün yalnızca bir parçası olmak demektir. Bize ait olan ne varsa, bir ekranın arkasında kaybolmasına izin vermek yerine, onları yaşama katmak, hayatın gerçek anlamını bulmaktır. İzleyici olduğumuzu o kadar kabullendik ki; çevremizde olup biten olayları da kayıtsız bir halde sadece izliyoruz. Yaşamak yerine izlemenin kolaylığını seçtik. Kolay olanda konfor, zorlukta ise hakikatin kendisi vardır. İzlediklerimiz mi gerçek, yoksa ekrandan başımızı çevirdiğimiz zaman gördüklerimiz mi? İzlerken öldürdüğümüz zamanımız, yitirdiğimiz değerlerimiz, kaybolan kültürel birlikteliğimiz de vahim durumumuzun bir diğer yansıması.

Velhasıl, dizi arası reklamlar izlediğimizi zannederken dizilerin arasında uğradığımız bozgunları fark edemiyoruz. Vesselâm!