Diyarbakır Sokakları
Geçenlerde gazeteci yazar Yavuz Donat abimiz sordu: "Diyarbakır Meydanı'na başkanlık ile ilgili seçim sandığı kurulursa sonuç ne çıkar?" Sahadaki tespit ve gözlemlerimi paylaşarak; başkanlık, Yeni Anayasa, seçim gibi konuların bölgenin ihtiyaçlar hiyerarşisinde üst sıralarda olmadığını, yukarı sıralarda olanın "huzur gelsin, cenazeler sona ersin, patlamalar olmasın, yaralar sarılsın, bölge ayağa kalksın ve insanlar kucaklaşsın" arzuları olduğunu belirttim Öte yandan başkanlık sistemine bölge halkının soğuk olmadığını, destek konusundaki ibrenin özellikle 15 Temmuz'dan sonra yukarıya doğru çıkmaya başladığını, "güçlü yönetim, güçlü lider" örneğinin 15 Temmuz'da yaşandığını vurgulayarak; Ak Parti'nin bölgede özellikle son dönemde elde ettiği psikolojik üstünlüğü iyi yönetmesi gerektiği önerisini yapıp, kirli algı operasyonlarını önleme ve bu problemle mücadelede ise birtakım eksikleri olduğu uyarısında bulundum. (15 Kasım 2016 SABAH)
YÜZYILIN TRAJEDİSİ!
Güneydoğu'da ve Doğu Anadolu'da, PKK tarafından sivil yerleşim yerlerine son dönemlerde taşınan çukur ve barikat savaşları sonrasında, Kürtler yüzyılın en acı psikolojik, sosyal, ekonomik tahribatını ve trajedisini yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Bu kirli girişimden sonra Kürtler'in sırtına kaldırılamayacak çok ağır bir yük bindirildi. Bu nedenle yakinen takip ettiğim ve gözlemlediğim üzere halkın öncelikli gündemi olağandır ki; yaraların sarılması, insanların rehabilite edilmesi, normalleşmenin sağlanması, istihdamın artırılması ve bölgenin kalkınmasıdır.
GÜÇLÜ LİDER,GÜÇLÜ YÖNETİM
Her ne kadar bölgede vatandaşın ilgisi henüz gerçekleşmesi muhtemel bir hükümet sistemi değişikliğinde olmasa da, bazı hususlar da inkar edilemez bir gerçekliktir: Ortadoğu yangın yerine dönmüştür. Hemen yanı başımızda olan, seslensek sesimizin duyulacağı Irak ve Suriye gibi ülkeler, etnik ve mezhep temelli olarak ayrıştırılıp, küçük devletçiklere dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Böylesi bir ortamda çıkarılan fitne ateşinin Türkiye'ye de sıçramasının önündeki en büyük engel "güçlü yönetim, güçlü lider" olgusudur.
NEDEN GÜÇLÜ YÖNETİM?
Türkiye bugün, 2002 yılından bu yana yakaladığı siyasi ve ekonomik istikrarı, varlığı her daim kriz ve risk barındıran parlamenter sistem nedeniyle kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye'nin hükümet sistemi olan parlamenter sistem, geçmişte birçok siyasi, sosyal ve ekonomik krize neden olmuştur. Milletvekillerinin gayri-ahlaki transferi, cumhurbaşkanlarının seçilememesi, hükümetlerin kurulamaması bunlardan bazılarıdır.
1961-2002 yılları arasında yani 41 yılda kurulan hükümet sayısı 32'dir. 1989-2002 yılları arasında yani 13 yılda ise kurulan hükümet sayısı 11 olup, ortalama görev süreleri 1,5 yılın altındadır. Peki yarınlarımız, parlamenter sistemdeki handikap nedeniyle, 7 Haziran'da olduğu gibi tek başına iktidarın yakalamadığı durumlarda ne olacak? Bu riskleri ve krizleri ilerisi için nasıl bertaraf edeceğiz?
YÜZDE 28 !!!
Türkiye siyasetinin en can yakıcı sorunu ve siyasetin önündeki en büyük tıkaç; tartışmaları ilkelerden ziyade bireylere indirgemektir. Yapılan ve yapılmakta olan sayısız değişikliklerle yamalı bir bohça haline gelmiş, "82 model" darbe ürünü Anayasa'nın bile değişmesine karşı çıkan insanların oranı MAK Danışmanlık şirketinin yaptığı ankete göre yüzde 28'lerdeymiş. Anayasa değişikliği denince başkanlığı, başkanlık denince de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı tartışırsak; yani sistemi bırakıp, bireylere takılırsak sonuç da maalesef böyle olur. Hal böyleyken, en çok manipüle edilen kısımsa yapılması planlanan değişikliğin, hükümet sistemi değil de bir rejim değişikliği olacağı, ülkenin üniter yapısının başkanlık sistemiyle değişeceği uydurmaları ve kirli algı operasyonlarıdır.
Bir hukukçu olarak şiddetle vurgulamalıyım ki çift meclis veya eyalet sistemi başkanlığın zorunlu bir unsuru değildir. Eyalet sisteminin olduğu birçok ülkede "Almanya"gibi başkanlık; başkanlığın olduğu birçok ülkede de Şili, Peru gibi eyalet sistemi yoktur. Ak Parti'nin teklifinin içeriğinde üniter yapı ve tek meclisin korunduğu çok iyi bilinmesine rağmen, uydurmalar ve saptırmalar işlene işlene yanlış algılara, yanlış algılar da maalesef kanaatlere ve inançlara devşirilmeye çalışılıyor.
İŞİN ÖZÜ
Türkiye tarihinde ilk defa ciddi bir şekilde darbesiz bir anayasa yapma şansıyla beraber Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle ortaya çıkan ve her an sorun çıkarmaya gebe çift başlılık fiili durumunu, yol yakınken yeni bir hükümet sistemine uyarlama şansı yakalamıştır. Adı çok önemli değil ancak bu durum yıllardır ötelenen ve ne zaman gündeme getirilse öcüleştirilerek her defasında sabote edilen bir çalışmadır. Artık bu engellemelere halkın mazeret kabul edecek bir hali de kalmamıştır.
Tayyip Erdoğan düşmanlığıyla, ülkeye ve geleceğe muhalif olmak, başta yeni bir anayasa yapımına ve tıkanan sistemin düzenlenmesi çalışmalarına katkı sunmamanın haklı ve kabul görecek bir gerekçesi de olamaz. Körü körüne benimsenen bu yaklaşım, büyük çılgınlıktır. Tarihin ve milletin asla affetmeyeceği sorumsuzluktur. Bu tıkanıklık giderilmezse bu sorumsuzluğun altından da kimse kalkamaz.
Bekleyelim bakalım, mevlam ne eyler? İnşallah Erdoğan muhalifliği uğruna ülkeye muhalif olanlara azıcık akıl ve basiret eyler.