Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2970.19
BIST 100
9738.24
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Aralık 2013

DİYANET'İN 'MÜLKİYET' HUTBESİ

Bildiğim kadarıyla Cuma hutbeleri merkezden hazırlanmaktadır. Geçen Cuma gününün hutbe konusu da, "çalışma ve mülkiyet" konularını muhtevi idi. Doğrusu, yaygın eğitimin çok önemli bir parçası olan hutbelerden çok fazla şey mi bekliyorum bilmiyorum ama zihnimde çağrışım yapan birkaç noktaya temas edeyim.

Din her şeyden önce bir ümit ve bu ümide verilen bir cevaptır. İnsanlar, yaşadıkları yoğun sorunlar karşısından adalet beklentilerini karşılamalarını aşkın nitelikli dinden beklerler. Dinler, bu beklentilere cevap verebildikleri oranda insanlardan karşılık bulurlar. Bu açıdan da yaşadıkları sorunlar için dinlerin "hayati" cevaplar üretmelerini beklerler. Bu konuda Batı modernitesi önemli bir tarihsel örnektir diye düşünüyorum.

Bildiğiniz gibi, Aydınlanma dönemine ulaşılınca bu dönemin aydınları ve ansiklopedistler, gelenek ve dini kıyasıya eleştirmişlerdi. Bu eleştiri, daha önce kilisenin temel sorunlar karşısında insanlığı yaşatacak bir söylem ve tavırdan olabildiğince uzaklığından da kaynaklanmaktadır. Nitekim, modernliğe giden süreçte, Batı'da insanın gerçekleştirilmesinin kilise ve dinle olacağına dair inancın tamamen yittiğini görüyoruz ki, din bir ümir unsuru bile olamamıştır.

Yine Feminizm hareketinin aslında bugün seküler ve çoğu zaman din karşıtı söylem ve düşüncelerini besleyen temel ögenin de bu olduğunu söylemeliyiz. Nitekim kadınların, sanayileşme sürecinde ezilmeleri karşısında, kiliseden bunun telafisi için yardım bekledikleri, ama kilisenin hakim güçve söylemlerin yanında yer aldığını da bilmekteyiz. Halbuki din, önce ezilenin, mağdurun yanında yer almalıydı. Feminizmin seküler karakteri, dine mesafeli söylemleri Batı'da ve Batı dışındaki ülkelerde, feminist ideolojilerin mevcut şekliyle kurumsallaşmasında önemli bir faktör olarak zikredilebilir.

Şimdi dinlediğim Cuma hutbesinin içeriğine gelelim. Hutbede, çalışmanın dayanması gereken ahlaki ilkelerinden, dürüst çalışmaktan, alınterinden ve bu bağlamda haram ve helalden bahsedildi. Tüm bunlar zaten konunun kapsamı içerisinde yer verilmesi gereken hususlardır. Fakat, günümüz dünyasının bunların dışında şu hayati sorunlarla muztarip olduğunu biliyoruz. Nedir bunlar? Asgari ücretin yeterliliği söz gelimi. Çalışana dürüst çalışmaktan bahsederken, aynı zamanda işverene, işçisine daha çok ücret vermesini de söylemeli İslam. Yine vergilerin düzgün ve yeterli biçimde verilip vermediğinden bahis açmalı. Ranta dayalı bir ekonominin sınıflar arasındaki dengesizliği büyüttüğü, haksız rekabet yarattığı ve spekülasyonlara dayalı rant ekonomisine dayalı para kazanmanın haramlığı da söylemenmeli bir hutbede. Gelir paylaşımındaki adaletsizlik söz konusu edilmeli; bu adaletsizliği küresel ölçekte dünyanın gelirlerinin önemli bir kısmını çok küçük bir azınlığın kontrol ettiği hatırlatılmalı. İslam'da herkesin olan (kamunun) mülklerin "özel"leştirilmesinin ve kişilere devredilmesinin haksızlığı dile getirilmeli.

Sahte ürünleri, saf ve organik diye pazarlayarak, GDO'lu ürünler satıp insanların organizmasını bozmak suretiyle kazanılan malların ancak insan karnına doldurulmuş bir ateş olduğunu; üretimden tüketim aşamasına kadar her noktada kontrolleri savsaklayanların, rüşvet alanların, işini iyi yapmayanların kazançlarının haram olduğu anlatılmalıdır. Hasılı hayati sorunlara değinilmelidir.

Tabii ki hutbede entelektüel bir içerik bekliyor değilim. Bu anlatımların İslam'ın içinden bir dille ve vaaz üslubuyla yapılması gerekir. Ama hutbelerin "hayati" sorunlara karşılık gelmesi ve kapsamlı olması önem taşımaktadır ki, hutbe dinlemeye gelen herkes kendi sorununa dinin yani İslam'ın bir ümit ve çözüm kaynağı olduğunu görsün.