Diyanet'e Dair
Diyanet hakkında daha önce de olumlu yazılar yazmış, düşüncelerimi açıkça belirtmiştim. Kimi çevreler tarafından haksızca yıpratılmaya çalışılan bu hayırlı kurumun Türkiye için lazım değil, elzem olduğuna inananlardanım. Hele Prof. Dr. Mehmet Görmez gibi akl-ı selim sahibi, vatanperver, basiretli, hakkaniyetli, alim ve cesur bir Başkana sahip olduğumuz için mutlu olmalıyız.
Geçenlerde bu köşede yayımlanan "Tarikat ve Cemaat" başlıklı yazım ilgi çekti, bazı internet siteleri metni iktibas ettiler, sevindim. Demek ki gerekli hususlara temas edilmiş. O yazıda tarikat ve cemaatlere iki ayrı kesimden saldırı olduğunu, asırlardır hayatiyetini devam ettiren bu sivil toplum kuruluşlarına haksızlık edilmemesi gerektiğini belirtmiştim. FETÖ ihanetinden sonra bazı çevrelerde tarikat ve cemaat düşmanlığı başladı. Özellikle seküler kesimin bu fırsatçılığını anlamak mümkün. Onlar zaten geçmişten beri, inançlarını samimiyetle yaşamak isteyenlere rahat nefes aldırmayı düşünmeyen ve laikliği 'dinsizlik' şeklinde telakki edip uygulamak isteyen despot nadanlardır. Aynı çevreler tarikat ve cemaat düşmanlığıyla birlikte şimdi bir de başörtüsüne ve tesettüre saldırmaya başladılar. Allah akıl, fikir, izan ve insaf versin. 30 senedir başörtülülere yaptığınız zulüm yetmedi mi? Verilen gecikmiş hakları içinize sindiremiyorsunuz değil mi? Neyse şifa bulmaz hastalara şimdilik sözüm yok.
Gördüğüm, 'cemaat' ve 'İslam' kavramlarını soysuzlaştırmaya çalışan hain örgütün, 15 Temmuz'daki kanlı darbe ve işgal teşebbüsünden sonra bazı müfrit cemaat/tarikat mensuplarının, bunu fırsata çevirerek diğer cemaat ve tarikatlara hücum etmesidir. Aziz milletimizin kazandığı büyük zaferin ganimetini haksızca ve insafsızca yemek isteyen kimi mutaassıp kişiler, bilhassa Nur Cemaatine ve Bediüzzaman Hazretleri'ne ahlaksızca saldırmaya başladılar. Neymiş efendim, Gülen'in çıkış noktası da bu İslamu00ee hareket ve bu cemaatin üstadı Said Nursi imiş. O şapşallara ve sığ kafalılara sormak gerek. Gülen'in kullanmadığı hareket, tarikat, cemaat, parti, lider, devlet dairesi, sivil toplum kuruluşu kaldı mı ki? Hangi taşın altını kaldırsanız o 'katil' ve 'kayıp' nesil çıkmıyor mu? Haksızca, insafsızca, hatta ahmakça davranmayın. Bütün ömrünü bu aziz ve mübarek milletin imanına hasreden, 27 sene zindanda çürütülen, 21 defa zehirlenmek istenen bir alime bühtanda bulunuyorsunuz. Yurtiçinde ve yurtdışında onu seven milyonlarca masumu rencide ediyorsunuz. Bu hakkı kendinizde nasıl buluyorsunuz? Kaç eserini okudunuz, ilmu00ee tenkidiniz var mı? 6 bin sayfalık külliyatında akla, mantığa, Kur'an'a, İslam'a aykırı tek satır tespit edebildiniz mi? Tabiu00ee bu çirkin sataşmalarınız, haklı olarak karşılık buluyor.
Bu kıt zekalı kişiler arasında yazık ki ünlü profesörleri, bazı ilahiyatçı müsveddelerini ve birkaç Diyanet mensubunu da görebiliyoruz. Türkiye'de milletimizin, ümmetimizin, dindar insanların en çok ittifaka ve huzura muhtaç olduğu bir dönemde bu akılsız, dinu00ee hassasiyeti zayıf, İslam kardeşliğinden bu00eehaber 'görevli' kişilerin ortaya çıkması sebepsiz değildir. Ben bu durumdan Mehmet Görmez Beyefendi'nin de son derece rahatsız olduğunu hissediyor, hatta biliyorum. Cennet vatanımızı parçalamak isteyen terör örgütü mensuplarını teşkilattan temizlerken Müslümanlar arasında kin ve husumet tohumları ekmek isteyenlerin de kulaklarını çekeceğine, fesatlarında ısrar ederlerse kurumla ilişkilerini keseceğine canü gönülden inanıyorum. Hiç kimse, eline geçirdiği makam ve mevkii, şer tezgahlarda kullanma hakkına asla sahip değildir.
Geçenlerde Diyanet'imiz tarafından mükemmel bir Din Şurası yapılmıştı. Ben hem ülkemizde hem de dünyada Müslümanların en çok ihmal ettiği hususların başında 'meşveret' kuralının geldiğine inanıyorum. Bu konuda Diyanet öncü olmalıdır. Dinu00ee meseleler konusunda sık sık istişare yollarına başvurulmalıdır. Din Şuraları yılda bir kere değil, en az üç ayda bir defa gerçekleştirilmelidir. Diyanet bu istişarelere sadece kendi mensuplarını ve bazı ilahiyatçıları değil, bütün tarikat ve cemaatlerin üst düzey yetkililerini de davet etmelidir. Hatta Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde, bilhassa Tillo gibi yüzyıllardan beri klasik tarzda medrese tahsili yapılan merkezlerin alimleri de çağrılmalıdır. Gündemdeki acil dinu00ee konular masaya yatırılmalı, bunlar ehil kişiler tarafından konuşulmalı, tartışılmalı ve neticeye bağlanmalıdır. Bu, kanaatimce şu anda Türkiye'nin en mühim meselelerinden birisidir. Zira din konusunda ne hikmetse herkes kendisinde konuşma hakkı bulabiliyor. Çaptan düşmüş bir manken eskisi, kalkıp da çağımızda artık tesettüre gerek olmadığı zırvasını söylemeye cüret edebiliyor. Yine köhnemiş fikirleri taşımaya devam eden bir asker emeklisi, 'İslamiyet'in ilk döneminde tarikat ve cemaatler yoktu, öyleyse bugün de olmamalıdır. Hepsi kapatılmalıdır' gibi bir saçmalığı ekranlarda açıkça söyleyebiliyor. Hiç kimse de ona, 'Efendi! Sen mesleğinle ilgili konuş, çizmeyi aşma! Bir müftü, savaş stratejisi hakkında düşünce beyan etse haklı olarak itiraz edersin, öyleyse sen de cahili olduğun bu konularda konuşma, sus!" demiyor. Velhasıl, şu anda ihanete bulaşmamış bütün tarikat ve cemaatlerin 'Müminler kardeştir' sırrına uygun olarak bir araya gelmeleri, tanışmaları, görüşmeleri, konuşmaları şarttır. Bu buluşmayı da ancak Diyanet İşleri Başkanlığı sağlayabilir kanaatindeyim. İnanıyorum ki, bu Din Şuraları'na katılanlar da, yapılacak konuşmalardan, verilecek tebliğlerden istifade edecekler ve inşallah mensuplarının sırat-ı müstakim üzere kalmalarını sağlayacaklardır.