Diyanet asli vazifesini yaptığı için hedefte
Seçimlere bir ay kala Diyanet İşleri ülkenin en çok konuşulan meselesi haline geldi. CHP ve HDP ilginç bir biçimde kafayı Diyanet'e takmış durumda. Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kaldırma vaadi veren HDP'ye göre sanki bugün Kürtlerin en büyük, en temel sorunu; Diyanet İşleri Başkanlığı ve Zorunlu Din Dersleri! Demek ki Kürtleri dışlayan, varlıklarını görmezden gelen, çocuklarına yıllardır varlıklarını Türk varlığına armağan ettiren Tevhid-i Tedrisatçı, Kemalist eğitim sistemi ve İnkılap Tarihi gibi dersler pek sorun teşkil etmiyor. HDP bu meseleleri gündeme almak yerine din üzerinden giden bir tartışmayla seküler kesimlerin oylarına talip olmaya kalkıyor. Oysa kahir ekseriyeti dindar olan Kürtlerin Diyanet tartışmasına pek sıcak bakmadıkları aşikar. Buna rağmen HDP " yaşamımızın yaratıcısı kadınlar" türünden seçim afişleriyle oy toplama çabası güdüyor. Bu seçimler bir taraftan da dinin sosyal hayattan tasfiyesini isteyen sekülerist-laisist kesimlerle dindarlar arasında verilen bir mücadeleye dönüştü. Hep öyle olmamış mıydı?
Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kuran tek parti zihniyeti dini, resmi ideolojinin çıkarları doğrultusunda kullanmıştı. Dinin millileştirilmesi ve ibadetlerin Türkçeleştirilmesi çabalarının yoğun bir biçimde yaşandığı bu dönemde diyanet kurumu Atatürk ilke ve inkılaplarına hizmet ettiği ölçüde zararsız hatta gerekliydi. Salavatlarla, dualarla açılan 1.Meclis'in üzerinden daha henüz 3 yıl geçmemişti ki Mahmut Esat Bozkurt;" İslamlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez ve kimse bize ehemmiyet vermez" diyordu. Aynı ortamda bulunan Fethi Okyar ise; Haklısın Mahmut! Türkler İslamlığı kabul ettiklerinden böyle geri kaldılar ve İslam kaldıkça da bu halde kalmaya devam edecekler. Bu yüzden İslam kalmayacağız "diye karşılık veriyordu. Evet, daha en başında hedefte İslam ve İslam çerçevesinde kurulan bin yıllık ittifakların bertaraf edilmesi vardı. Bu bakımdan işe önce İslam'dan başlandı. Türkçe Kur'an, Türkçe namaz ve camilere sıralar, elbiselikler konulması ve ayakkabılarla girilmesi şeklinde uzayıp giden bir dizi dinde ıslahat çalışmalarının yapıldığını görüyoruz. Örneğin1926'da ilk Türkçe namaz kıldırılıyor. Dönemin gazetelerinde Falif Rıfkı Atay ile Hikmet Bayur'un başlattığı ve birçok aydının da dahil olduğu Türkçe ezan ve Türkçe namaz tartışmaları uzunca bir zaman devam ediyor.
Tek parti döneminde milli bir din tesis edilmeye çalışılıyor. Ahmet Hamdi Akseki bu dönemin manzarasını şu satırlarla özetliyordu. Diyanet kendini ilgilendiren asli vazifelerini yapmamıştır. Dini vazifelerde istihdam edecek eleman yetiştirmemiş ve vermemiştir. Bu yüzdendir ki memleketin birçok yerinde hakiki münevvere din adamı bulmak şöyle dursun camilerde mihraba geçerek halka namaz kıldıracak minbere çıkıp hutbe okuyacak bir imam ve hatip bile bulunmamaktadır. Hatta bazı köylerimizde ölenlerin teçhiz ve teklifini ile ebedi istirahatlarına tevdii gibi en basit dini vazifeyi ifa edecek kimseler dahi bulunmamaktadır. Hatta kendisinin yazdığı 19 kıt'alık bir şiirinde bu duruma şöyle sitem edecektir.
"Bir imam eylemiş namaza kıyam
Kendi zu'münce Türkçe Kur'anla
Türkçe Kur'an mı var behey şaşkın
Oynamaktadır bu din u imanla"
Evet, tek parti dönemi aynı zamanda dinin sosyal hayattan tasfiye edildiği, dinle oynandığı bir dönemin de adıdır. Pozitivizmin dinin yerine geçirilmeye çalışıldığı bu dönemde aklın ve bilimin öncülüğünde milliyetçi, laik, Kemalist bir yeni ulus yaratılmak istendi. Bu sebeple din ve diyanet işleri resmi ideolojinin yaygınlaşmasında birer araç vazifesi görmüştür. Kamu okulları ve diyanet kurumlarının temel vazifesi resmi ideolojinin dayatılmasına aracılık etmekti. Ve bu kurumlar yıllardır bu zihniyetin çıkarları doğrultusunda işlev gördü. Onlara göre diyanet garplılaşmanın, çağdaşlaşmanın, laikliğin ve Kemalizm'in taşıyıcı unsuru olmalıydı. Kısacası diyanet asli vazifesini yapmamalı, boyundan büyük işlere girişmemeliydi. Başka bir deyişle diyanet resmi ideoloji eksenli işlev görürse örneğin Ramazan aylarını sakız muhabbetiyle geçirirse sorun yok ancak asli vazifesini yapmaya kalkarsa kaldırılmalıdır!
Diyanet ilk defa AK Parti döneminde diğer kurumlarda olduğu gibi asli vazifesini idrak ve icra eden esaslı bir kuruma dönüştü. Sürekli eleştirilerin odağında olan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hoca zamanında diyanette ilkler yaşandı. Örneğin hutbelerde ilk defa tüm camilerde Kerbela şehitlerini anan mevlidi şerifler okutuldu ve Muharrem ayı idrak edildi. Bugün Diyanet İşleri Orta Asya'daki Müslümanlara, Balkanlar'daki Müslümanlara kadar uzanan geniş bir ağa sahip. Sultan Abdülhamid'den bu yana ilk defa Tanzanya'ya ve Zanzibar'a görevli atandı. Görmez Hoca'nın ifadesiyle Haiti'de Diyanet'in merkezi var, Kübalı Müslümanların Diyanet'le artık gönül bağı var, Latin Amerika'daki, Afrika'nın 40 noktasında Diyanet var. Ayrıca Diyanet Ortadoğu'daki mezhep savaşların bitirilmesi için büyük gayret sarf ediyor. Yani anlayacağınız boyundan büyük işlere karışıyor. Bu yüzden din özgürlüğü kisvesi altında kapatılmayı hak ediyor! Oysa başında Zekeriya Beyaz gibi birisi bulunsaydı ne HDP ne de CHP bundan bir rahatsızlık duyacaktı. Bu ülkede tüm inançlar temsil edilmeli ve herkes inancını istediği gibi yaşayabilmelidir. Lakin burada maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir.
twitter.com/sivildemokrat