Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.59
Gram Altın
2478.04
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Kasım 2021

​Diriliş Nesli, Üstadın İzinden Yürüyor

Şair, mütefekkir ve yazar Sezai Karakoç’un vefatı, bütün Türkiye’yi sarstı. Üstadını uğurlayan “Diriliş Nesli”, kutlu yoldan yürümeye devam ediyor.

Salı günü ani vefatıyla hepimizi derin bir üzüntüye ve hüzne sürükleyen Diriliş Nesli’nin mimarı üstat Sezai Karakoç için, ülke çapında anma programları yapılıyor, ruhuna Kur’an-ı Kerim okunup dualar ediliyor. Şüphesiz o, bütün bu büyük alakayı, olağanüstü sevgi ve derin bağlılığı ziyadesiyle hak ediyordu. Çünkü 88 yıllık ömrünün tamamını, çok sevdiği milletine, ümmetine, İslam’a ve Müslümanlara adamıştı. Öyleyse bundan sonra hepimize düşen biricik görev, bütün eserlerine yeniden yönelmek olmalıdır.

Bir şiirinde işaret ettiği gibi ertesi günü Şehzadebaşı Camii’nde cenaze namazı kılındı ve buraya defnedildi. Mimar Sinan’ın yaptığı bu güzide mabet, çarşamba günü tarihî bir güne şahit ve mekân oldu. On binlerce mümin, İstanbul’un her semtinden ve Anadolu’dan sevenleri, dostları, dava arkadaşları, bilhassa okuyucuları ve gençler gelip bahçeyi ağzına kadar doldurdu. O kadar büyük bir kalabalık oldu ki, imam camideki cemaatin cenaze namazını içeride de kılabileceğini ve dışarı çıkmamalarını istedi.

Cenaze namazının ardından büyük bir sükûnet içinde tabutu taşındı ve toprağa verildi. Şimdi al bayrağımızın süslediği o köşedeki ebedî istirahatgâhında. Aziz büyüğümüzü, Diriliş Neslinin önderi, üstat Karakoç’a rahmetle yâd ediyoruz. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun. Akrabalarının, dostlarının, dava arkadaşlarının, talebelerinin, okuyucularının, Diriliş Nesli’nin ve Türkiye’nin başı sağ olsun. Nemli gözlerle uğurladığımız, ülkemizin, Türk dünyasının ve İslam âleminin en büyük şairini ve mütefekkirini elbette unutmayacağız.


Şimdi Eserlerine Yönelme Vakti

Şüphesiz her fani gibi o da Rabbinin davetine uyacak ve bu dünyayı terk edecekti. Bu ezelî ve ebedî hakikat, ‘takdir-i İlahi’ydi. Yaşarken kıymeti biliniyordu ama bundan sonra inşallah daha çok bilinecek. Vazifemiz eserlerinin tamamını dikkatlice okumak, sonra da gençlerimize ve çocuklarımıza okutmak olmalıdır. O görevini hakkıyla yaptı, koca bir külliyatı bize emanet bıraktı. Bundan sonra o emanete biz sevenleri sahip çıkacağız. Diriliş Nesli’nin büyümesi Türkiye’nin huzuru, İslam âleminin refahı ve yeryüzünde barışın sağlanması için bu mücadele şart. Üstadın topluma, bilhassa gençlere ışık ve rehber olan seçkin eserlerini anlayarak ve uygulayarak okuyup anlatacağız.


İslam’ın Mustarip Evladı

İslam âleminin mustarip evladı ve vicdanı olan Sezai Karakoç, bir şiirinde “Yak yıldızlarını, ayını ey kutlu gece / Bir kurban gibi yeniden başlamak gerekiyor işe.” diyordu. O, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde mühim bir yere sahip olan Mehmed Âkif, Yahya Kemal ve Necip Fazıl çizgisinin günümüzdeki en kudretli temsilcisi ve doruk noktasıydı. Şiiri, düşüncesi ve eserleriyle bir nesli derinden etkiledi. Çok güçlü bir şair olduğu kadar kuvvetli bir mütefekkirdi. Yetişmesine vesile olduğu ‘Diriliş Nesli’, bugün öz değerlerimize sahip çıkarak metafiziğe yelken açıyor ve yerli sanatın gür sesini eserlerinde, gazete ve dergilerdeki yazılarında seslendiriyorlar.


Umudunu Hiç Yitirmedi

Sezai Karakoç bir ümit şairi, iman sanatkârıydı. Zor devirlerde esen sert rüzgârlara karşı hiç bir zaman ümidini yitirmedi, inancını asla kaybetmedi. “Diriliş Nesli”nin yeşermesi için çabaladı, durdu. Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II adlı eserindeki “Umut” yazısında şöyle diyordu: “Biz Müslümanlar, çağımızda, zaman zaman, iyice kararan tabloya bakıp da, ürkmemeli ve umudumuzu yitirmemeliyiz. Umut sofrası ne kadar fakir bir görünüşte olursa olsun, imkânlar mutfağı ve kileri yine de zengindir. Umudunuz kırılmasın Müslümanlar! Bu topraklar daima pozitife gebedir. Ne kadar menfi tohumlar atılırsa atılsın tevhidin ve İslâm’ın boy verdiği ve öteden beri verimlendirdiği bu toprak, o zakkum tohumlarını çürütecektir eninde sonunda. Batı akını durdurulup yeniden hakkın tohumları ekilmeye başlandığında, kararmış ufukların gümüşten bir fecir gibi yeniden yeniye aydınlandığı görülecektir. Yeter ki, o güne kadar, umut yitirmeden dayanabilelim. Dehaları kurutan ortamı, gerçek verim çalışması içine girmesi yönünde hazırlamasını öğrenebilelim. Dehaları doğru yönden ateşlemesini bilelim. İslâm ruhunu yaşatalım. İslâm ahlâkıyla donanalım. Metafizikten estetiğe, İslâm düşünce, duyuş ve sezişini canlı tutalım. İslâm’ın dirilişiyle diri olalım.”


Mazlumların Sesi Oldu

O yeryüzünde yaşayan bütün mazlumların sesi, Müslümanların nefesi oldu. Farklı coğrafyalarda akan kanları gördükçe, bu acıları hissettikçe bağrı yanan bir ahlak ve fazilet abidesi olarak ortaya çıkıp itiraz etti. İşgalcilere, sömürgecilere, emperyalistlere karşı tavrını açık, net ve cesur bir biçimde ortaya koydu. Şu hakikatlere imza atmış ulu ve bilge bir düşünürdür: “Onlar sanıyorlar ki; / Biz sussak mesele kalmayacak / Hâlbuki biz sussak, tarih susmayacak…/ Tarih sussa, hakikat susmayacak. / Onlar sanıyorlar ki; / Bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. / Hâlbuki bizden kurtulsalar; / Vicdan azabından kurtulamayacaklar. / Vicdan azabından kurtulsalar, / Tarihin azabından kurtulamayacaklar. / Tarihin azabından kurtulsalar, / Tanrı’nın gazabından kurtulamayacaklar.”


“Geceyi Onaran Bir Mimar”

Her zaman okunacak bir şair ve yazar, sığınılacak bir limandır Sezai Karakoç. Satırları ruha ilaç, mısraları gönüllere şifadır. Okuyucusunu huzur limanına davet eder: “Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır / Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır / Aşk cellâdından ne çıkar mademki yar vardır / Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır / Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır / O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır / Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır / Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır / Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır / Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.”


Öz sanatın, has edebiyatın, yerli şiirin ve milli tefekkürün sözcüsüydü Karakoç. Onun sevdası milletinin sevdasıydı. Leylâsı da öyleydi. Hakiki aşk’ın gerçek katmanlarında dolaşan bir seyyah gibiydi. “Doğu’nun Yedinci Oğlu”ydu ve Batı’nın köksüz uygarlığına meydan okuyan bir cengâverdi. Orta Doğu, Uzak Şark, Mezopotamya, İslam ülkeleri, Asya ve Afrika’daki bütün ezilmiş, horlanmış, yok sayılmış, dışlanmış topluluklarını, milletlerini savunan, kılıca dönüşmüş bir kalemin sahibiydi. Onun şiirinde mesaj, edebiyatla yoğrulan bir zarafete ve ihtişama bürünüyordu.


Müslümanlar Kardeşdir

Üstat dinî bayramlarda sevenleriyle buluşuyor ve sohbet ediyordu. Son katıldığım bayram kutlamasında, ibadetin ruhumuzda uyandırdığı güzellikleri anlattıktan sonra özetle şöyle konuşmuştu: “Müslümanlar bugün yabancıların tesiriyle dağılmış, parçalanmıştır. Bu Müslüman kardeşlerimiz suçsuz ama ceza çekiyorlar. Biz sahip çıkmazsak, onlarla ilgilenmezsek vebalimiz artar. Zalim devletler birbirlerinden çekinmese dünyayı işgal edecekler. İslam’ı yaşamamamız gerekiyor. Bütün Müslümanlar kardeştir. Kur’an’ı Kerim’de geçen İslam milleti bir ırka tekabül etmez. Kur’an’da ‘İbrahim Milleti’ denilir. Bu ifade, tevhit inancına bağlı olanlar içindir. ‘İbrahim Milleti’, İslam milleti demektir. İbrahim’in dini, tevhit dinidir. Bugün tek din vardır. O da İslam’dır. Diğer dinler, sapmadır, bozulmuştur. Müslümanlar, hidayet devrini yaşayacak ve İslam’ı dünyaya yayacaktır. Karamsar olmayacağız. Hiç bir zaman ümidimizi yitirmeyeceğiz. Azimle çalışacağız. Müslüman ümitle canlanır, direnir, dirilir ve ayağa kalkar.”


Diriliş Ve Karakoç Okumaları

Üstadın vefatından beri yüzlerce yazı yayımlandı. Bunların ardı arkası hiç kesilmeyecek. Güzel olan şu ki, vicdanı tefessüh etmemiş bazı sol kalemler bile hakkını teslim etti. Sezai Karakoç’un büyük bir şair ve düşünür olduğunu söyleyip yazdılar. Bilge Sezai Karakoç, İslam’ın mustarip evladı, Türkiye’nin mütefekkir şairi, çağımızın vicdanı, İslam âleminin münevveri ve Türk dünyasının aksakalıydı. Memleket sathını bir mektep yapmak istiyorsak eserlerine yönelmeliyiz. Okullarımızda, üniversitelerimizde, vakıflarımızda, derneklerimizde, camilerimizde, medreselerimizde, işyerlerimizde ve en çok da evlerimizde “Sezai Karakoç Okumaları”nı başlatmalıyız. Gençliğimiz, onun verdiği üstün mesajları alıp uygulamalıdır. Ruhlarımız bu mümtaz külliyatın denizinde yıkanmalı, kurumuş dudaklarımız Diriliş çeşmesinden akan berrak suyla ıslanmalıdır. “Diriliş eri” ve serdarı olan büyüğümüzün eserleri, bütün dünya dillerine çevrilmelidir. Zira sadece Müslümanların değil yoldan sapmış insanlığın da, gerçek manada dirilebilmesi ve iyileşebilmesi için, bu ruh tedavisine, edibimizin ilaç mesabesindeki fikirlerine ve eserlerine ihtiyacı vardır.


Müze, Vakıf ve Kültür Merkezi

Üstat Fatih’i çok seviyordu. Hem kendisi Fındıkzade’de bir ev alıp yerleşmiş, hem de Diriliş Yayınevi’ni Cağaloğlu’ndan bu semte taşımıştı. Dolayısıyla bilhassa Fatih Belediyesi’ne bundan sonra büyük görev düşüyor. Öğrendiğim kadarıyla, ahir ömründe yakın dostlarına bir ev alıp kültür merkezine dönüştürmeyi istediğini söylemiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve Fatih Belediyesi, elbirliğiyle üstadın ömrünü tamamladığı evi bir an önce “Sezai Karakoç Müze Evi ve Kültür Merkezi” şeklinde hizmete sunmalıdır. Bu arada üstat hakkında ilk eseri yazan Dr. Şakir Diclehan’dan öğrendiğime göre yeğenleri ve akrabaları, “Sezai Karakoç Vakfı” kurulması için kolları sıvamış bulunuyor. Bu vakıf hemen kurulmalı, üstadın bütün eserleri bu vakıf bünyesinde yeniden yayımlanmalıdır. Diriliş dergisi ve gazetesinin bütün eski sayılarının tıpkıbasımı yapılmalıdır. Milletlerin büyük evlatları, bilhassa şair ve yazarları eserleriyle, fikirleriyle yaşamaya devam ederler. Bugün Mehmed Âkif, Yahya Kemal, Necip Fazıl nasıl aramızda yaşamaya devam ediyorlarsa İnşallah Sezai Karakoç’un varlığını da her zaman yanımızda ve içimizde, sevgisini yüreğimizde hissedeceğiz. Kadirbilir millet olarak elbette bunu göstereceğiz. Büyük vefatlara, vefalı davranışlarda bulunmak zorundayız.