Diriliş Nesli, Üstadın İzinden Yürüyor
Şair, mütefekkir ve yazar Sezai Karakoç’un vefatı, bütün Türkiye’yi sarstı. Üstadını uğurlayan “Diriliş Nesli”, kutlu yoldan yürümeye devam ediyor.
Salı günü ani vefatıyla hepimizi derin bir
üzüntüye ve hüzne sürükleyen Diriliş Nesli’nin mimarı üstat Sezai Karakoç için,
ülke çapında anma programları yapılıyor, ruhuna Kur’an-ı Kerim okunup dualar ediliyor.
Şüphesiz o, bütün bu büyük alakayı, olağanüstü sevgi ve derin bağlılığı
ziyadesiyle hak ediyordu. Çünkü 88 yıllık ömrünün tamamını, çok sevdiği
milletine, ümmetine, İslam’a ve Müslümanlara adamıştı. Öyleyse bundan sonra
hepimize düşen biricik görev, bütün eserlerine yeniden yönelmek olmalıdır.
Bir şiirinde işaret ettiği gibi ertesi günü
Şehzadebaşı Camii’nde cenaze namazı kılındı ve buraya defnedildi. Mimar
Sinan’ın yaptığı bu güzide mabet, çarşamba günü tarihî bir güne şahit ve mekân
oldu. On binlerce mümin, İstanbul’un her semtinden ve Anadolu’dan sevenleri,
dostları, dava arkadaşları, bilhassa okuyucuları ve gençler gelip bahçeyi ağzına
kadar doldurdu. O kadar büyük bir kalabalık oldu ki, imam camideki cemaatin
cenaze namazını içeride de kılabileceğini ve dışarı çıkmamalarını istedi.
Cenaze namazının ardından büyük bir sükûnet
içinde tabutu taşındı ve toprağa verildi. Şimdi al bayrağımızın süslediği o
köşedeki ebedî istirahatgâhında. Aziz büyüğümüzü, Diriliş
Neslinin önderi, üstat Karakoç’a rahmetle yâd ediyoruz. Ruhu şad, kabri nur,
mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun. Akrabalarının,
dostlarının, dava arkadaşlarının, talebelerinin, okuyucularının, Diriliş
Nesli’nin ve Türkiye’nin başı sağ olsun. Nemli gözlerle uğurladığımız, ülkemizin,
Türk dünyasının ve İslam âleminin en büyük şairini ve mütefekkirini elbette
unutmayacağız.
Şimdi
Eserlerine Yönelme Vakti
Şüphesiz her fani gibi o da Rabbinin davetine
uyacak ve bu dünyayı terk edecekti. Bu ezelî ve ebedî hakikat, ‘takdir-i İlahi’ydi.
Yaşarken kıymeti biliniyordu ama bundan sonra inşallah daha çok bilinecek.
Vazifemiz eserlerinin tamamını dikkatlice okumak, sonra da gençlerimize ve
çocuklarımıza okutmak olmalıdır. O görevini hakkıyla yaptı, koca bir külliyatı bize
emanet bıraktı. Bundan sonra o emanete biz sevenleri sahip çıkacağız. Diriliş
Nesli’nin büyümesi Türkiye’nin huzuru, İslam âleminin refahı ve yeryüzünde
barışın sağlanması için bu mücadele şart. Üstadın topluma, bilhassa gençlere ışık ve rehber olan seçkin eserlerini anlayarak
ve uygulayarak okuyup anlatacağız.
İslam’ın Mustarip Evladı
İslam
âleminin mustarip evladı ve vicdanı olan Sezai Karakoç, bir şiirinde “Yak
yıldızlarını, ayını ey kutlu gece / Bir kurban gibi yeniden başlamak gerekiyor
işe.” diyordu. O, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde mühim bir yere sahip olan
Mehmed Âkif, Yahya Kemal ve Necip Fazıl çizgisinin günümüzdeki en kudretli
temsilcisi ve doruk noktasıydı. Şiiri, düşüncesi ve eserleriyle bir nesli
derinden etkiledi. Çok güçlü bir şair olduğu kadar kuvvetli bir mütefekkirdi.
Yetişmesine vesile olduğu ‘Diriliş Nesli’, bugün öz değerlerimize sahip çıkarak
metafiziğe yelken açıyor ve yerli sanatın gür sesini eserlerinde, gazete ve
dergilerdeki yazılarında seslendiriyorlar.
Umudunu Hiç Yitirmedi
Sezai Karakoç bir ümit şairi, iman
sanatkârıydı. Zor devirlerde esen sert rüzgârlara karşı hiç bir zaman ümidini
yitirmedi, inancını asla kaybetmedi. “Diriliş Nesli”nin yeşermesi için
çabaladı, durdu. Fizikötesi Açısından
Ufuklar ve Daha Ötesi II adlı eserindeki “Umut” yazısında şöyle diyordu: “Biz
Müslümanlar, çağımızda, zaman zaman, iyice kararan tabloya bakıp da, ürkmemeli
ve umudumuzu yitirmemeliyiz. Umut sofrası ne kadar fakir bir görünüşte olursa
olsun, imkânlar mutfağı ve kileri yine de zengindir. Umudunuz kırılmasın
Müslümanlar! Bu topraklar daima pozitife gebedir. Ne kadar menfi tohumlar
atılırsa atılsın tevhidin ve İslâm’ın boy verdiği ve öteden beri
verimlendirdiği bu toprak, o zakkum tohumlarını çürütecektir eninde sonunda.
Batı akını durdurulup yeniden hakkın tohumları ekilmeye başlandığında, kararmış
ufukların gümüşten bir fecir gibi yeniden yeniye aydınlandığı görülecektir. Yeter
ki, o güne kadar, umut yitirmeden dayanabilelim. Dehaları kurutan ortamı,
gerçek verim çalışması içine girmesi yönünde hazırlamasını öğrenebilelim. Dehaları doğru yönden ateşlemesini bilelim.
İslâm ruhunu yaşatalım. İslâm ahlâkıyla donanalım. Metafizikten estetiğe, İslâm
düşünce, duyuş ve sezişini canlı tutalım. İslâm’ın dirilişiyle diri olalım.”
Mazlumların Sesi Oldu
O yeryüzünde yaşayan bütün mazlumların
sesi, Müslümanların nefesi oldu. Farklı coğrafyalarda akan kanları gördükçe, bu
acıları hissettikçe bağrı yanan bir ahlak ve fazilet abidesi olarak ortaya
çıkıp itiraz etti. İşgalcilere, sömürgecilere, emperyalistlere karşı tavrını
açık, net ve cesur bir biçimde ortaya koydu. Şu hakikatlere imza atmış ulu ve
bilge bir düşünürdür: “Onlar sanıyorlar ki; / Biz sussak mesele kalmayacak /
Hâlbuki biz sussak, tarih susmayacak…/ Tarih sussa, hakikat susmayacak. / Onlar
sanıyorlar ki; / Bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. / Hâlbuki bizden
kurtulsalar; / Vicdan azabından kurtulamayacaklar. / Vicdan azabından
kurtulsalar, / Tarihin azabından kurtulamayacaklar. / Tarihin azabından
kurtulsalar, / Tanrı’nın gazabından kurtulamayacaklar.”
“Geceyi Onaran Bir Mimar”
Her zaman okunacak bir şair ve yazar,
sığınılacak bir limandır Sezai Karakoç. Satırları ruha ilaç, mısraları
gönüllere şifadır. Okuyucusunu huzur limanına davet eder: “Ülkendeki kuşlardan
ne haber vardır / Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır / Aşk cellâdından
ne çıkar mademki yar vardır / Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır / Hep
suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır / O şarkıya özenip söylenecek
mısralar vardır / Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır / Ne
yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır / Gün batsa ne olur geceyi onaran
bir mimar vardır / Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.”
Öz sanatın, has edebiyatın, yerli
şiirin ve milli tefekkürün sözcüsüydü Karakoç. Onun sevdası milletinin sevdasıydı.
Leylâsı da öyleydi. Hakiki aşk’ın gerçek katmanlarında dolaşan bir seyyah gibiydi.
“Doğu’nun Yedinci Oğlu”ydu ve Batı’nın köksüz uygarlığına meydan okuyan bir
cengâverdi. Orta Doğu, Uzak Şark, Mezopotamya, İslam ülkeleri, Asya ve
Afrika’daki bütün ezilmiş, horlanmış, yok sayılmış, dışlanmış topluluklarını,
milletlerini savunan, kılıca dönüşmüş bir kalemin sahibiydi. Onun şiirinde
mesaj, edebiyatla yoğrulan bir zarafete ve ihtişama bürünüyordu.
Müslümanlar Kardeşdir
Üstat dinî bayramlarda sevenleriyle
buluşuyor ve sohbet ediyordu. Son katıldığım bayram kutlamasında, ibadetin
ruhumuzda uyandırdığı güzellikleri anlattıktan sonra özetle şöyle konuşmuştu: “Müslümanlar
bugün yabancıların tesiriyle dağılmış, parçalanmıştır. Bu Müslüman
kardeşlerimiz suçsuz ama ceza çekiyorlar. Biz sahip çıkmazsak, onlarla
ilgilenmezsek vebalimiz artar. Zalim devletler birbirlerinden çekinmese dünyayı
işgal edecekler. İslam’ı yaşamamamız gerekiyor. Bütün Müslümanlar kardeştir.
Kur’an’ı Kerim’de geçen İslam milleti bir ırka tekabül etmez. Kur’an’da
‘İbrahim Milleti’ denilir. Bu ifade, tevhit inancına bağlı olanlar içindir.
‘İbrahim Milleti’, İslam milleti demektir. İbrahim’in dini, tevhit dinidir.
Bugün tek din vardır. O da İslam’dır. Diğer dinler, sapmadır, bozulmuştur.
Müslümanlar, hidayet devrini yaşayacak ve İslam’ı dünyaya yayacaktır. Karamsar
olmayacağız. Hiç bir zaman ümidimizi yitirmeyeceğiz. Azimle çalışacağız.
Müslüman ümitle canlanır, direnir, dirilir ve ayağa kalkar.”
Diriliş Ve Karakoç Okumaları
Üstadın vefatından beri yüzlerce yazı
yayımlandı. Bunların ardı arkası hiç kesilmeyecek. Güzel olan şu ki, vicdanı
tefessüh etmemiş bazı sol kalemler bile hakkını teslim etti. Sezai Karakoç’un
büyük bir şair ve düşünür olduğunu söyleyip yazdılar. Bilge Sezai Karakoç,
İslam’ın mustarip evladı, Türkiye’nin mütefekkir şairi, çağımızın vicdanı,
İslam âleminin münevveri ve Türk dünyasının aksakalıydı. Memleket sathını bir
mektep yapmak istiyorsak eserlerine yönelmeliyiz. Okullarımızda,
üniversitelerimizde, vakıflarımızda, derneklerimizde, camilerimizde,
medreselerimizde, işyerlerimizde ve en çok da evlerimizde “Sezai Karakoç
Okumaları”nı başlatmalıyız. Gençliğimiz, onun verdiği üstün mesajları alıp uygulamalıdır.
Ruhlarımız bu mümtaz külliyatın denizinde yıkanmalı, kurumuş dudaklarımız
Diriliş çeşmesinden akan berrak suyla ıslanmalıdır. “Diriliş eri” ve serdarı
olan büyüğümüzün eserleri, bütün dünya dillerine çevrilmelidir. Zira sadece
Müslümanların değil yoldan sapmış insanlığın da, gerçek manada dirilebilmesi ve
iyileşebilmesi için, bu ruh tedavisine, edibimizin ilaç mesabesindeki
fikirlerine ve eserlerine ihtiyacı vardır.
Müze, Vakıf ve Kültür Merkezi
Üstat Fatih’i çok seviyordu. Hem kendisi Fındıkzade’de bir ev alıp yerleşmiş, hem de Diriliş Yayınevi’ni Cağaloğlu’ndan bu semte taşımıştı. Dolayısıyla bilhassa Fatih Belediyesi’ne bundan sonra büyük görev düşüyor. Öğrendiğim kadarıyla, ahir ömründe yakın dostlarına bir ev alıp kültür merkezine dönüştürmeyi istediğini söylemiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve Fatih Belediyesi, elbirliğiyle üstadın ömrünü tamamladığı evi bir an önce “Sezai Karakoç Müze Evi ve Kültür Merkezi” şeklinde hizmete sunmalıdır. Bu arada üstat hakkında ilk eseri yazan Dr. Şakir Diclehan’dan öğrendiğime göre yeğenleri ve akrabaları, “Sezai Karakoç Vakfı” kurulması için kolları sıvamış bulunuyor. Bu vakıf hemen kurulmalı, üstadın bütün eserleri bu vakıf bünyesinde yeniden yayımlanmalıdır. Diriliş dergisi ve gazetesinin bütün eski sayılarının tıpkıbasımı yapılmalıdır. Milletlerin büyük evlatları, bilhassa şair ve yazarları eserleriyle, fikirleriyle yaşamaya devam ederler. Bugün Mehmed Âkif, Yahya Kemal, Necip Fazıl nasıl aramızda yaşamaya devam ediyorlarsa İnşallah Sezai Karakoç’un varlığını da her zaman yanımızda ve içimizde, sevgisini yüreğimizde hissedeceğiz. Kadirbilir millet olarak elbette bunu göstereceğiz. Büyük vefatlara, vefalı davranışlarda bulunmak zorundayız.