Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Temmuz 2024

Direniş ve diriliş destanı

26 Ağustos 1071’de Malazgirt Meydanı’nda barbarlıkta sınır tanımayan Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in zulmüne son verip, Anadolu’yu Türklere yurt kılmak isteyen Selçuklu Sultanı Alparslan ne demişti:

“Yâ Rabbi!.. Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum... Ey askerlerim!.. Eğer şehid olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Zaferi kazanırsak istikbâl bizimdir. Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım; ya şehid olarak cennete giderim...”

İşte bu dua ve inançla bâtıla galebe çalınmış, Anadolu’nun kapılarını Türklere açılmıştı.

1453’te İstanbul’u fethe çıkan genç Sultan Mehmed de kararlılığını şu tarihi cümlelerle ifade etmişti: “Ya İstanbul beni, ya ben İstanbul’u alırım”.

Bu ne demekti; Türkler bu sefer de İstanbul’u alamazsa düşman karşı taarruza geçip Anadolu’ya göz dikecekti. Bu ne demekti; bugün Filistin’de, Suriye’de yurtlarından sürülenlerin karşı karşıya kaldığı vatansızlık demekti. Vatansızlık ne demek; işkence, tecavüz, açlık, sömürü düzenine köle olmak demektir. Evlâd-ı Fâtihân Diyârı Bosna’da, Arakan’da, Doğu Türkistan’da ve 1947’den beri soykırımcı İsrail’in cehenneme çevirdiği Filistin’de yaşananlar şayet Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u feth etmeseydi aynı mezalimi Türkler yaşayacaktı.

İ’lây-ı Kelimetullah için Haçlı ordularını perişan eden, Bizans İmparatorluğu’nu yeryüzünden silen Türklere karşı bâtılın kin, nefret ve hıncı hiç bitmedi. 3 kıtada 624 yıl hüküm süren koskoca Osmanlı’nın “hasta” olmasını fırsat bilen 7 düvel, 7 cephede “bâtıl”ın sırtlan sürüleri tarafından kuşatıldı.

Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetlisinin yaşandığı hele bir Çanakkale Cephesi vardı ki, burada yaşanan mahşeri Âkif şöyle özetler:

“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…

Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.”

Biz özgürlüğümüze bedel olarak sadece bu cephede 57 bin 84 canımızı feda ettik. Kafkasya, Sina ve Filistin, Irak, Hicaz-Yemen, Galiçya, Balkan Cepheleri’nde yaşananlar da Çanakkale’den farklı değildi. Bu trajedilerle dolu savaşta Osmanlı’nın tahminen 240 bin askeri esir düşerken, 3 milyon insanı da şehid oldu. Buralarda bir nesli, dahası hafızamızı kaybettik. Çanakkale nesli yaşasaydı; bugün Türkiye dünyanın süper güçlerinden biri olurdu.

EMPERYALİSTLERİN KİRLİ OYUNU BİTMEK BİLMİYOR

Türklerle “Hak-Bâtıl Cephesi”nde karşı karşıya gelmeye korkan emperyalistler, ruhunu makam ve para karşılığı satan maşaları kullanmaya başladılar. 2 milyon kilometrekareden 783 bin 562 kilometrekareye düşürdükleri vatanımızın içine ve etrafına ektikleri fitne ateşiyle her fırsatta diz çöktürmeye çalıştılar.

1980 Askeri Darbesi öncesinde Sivas’ta, Kahramanmaraş’ta, Çorum’da Sünnî-Alevî kardeşliğini baltalamak, kardeşin kanını kardeşe akıttırmak için bütün ajan provokatörlerini devreye soktular.

İstedikleri sonucu alamadılar.

*

1978’de kurdurdukları, 15 Ağustos 1984 akşamı Eruh ve Şemdinli’de piyasaya sürdükleri eli kanlı PKK’yla, 35 yıldır Türk-Kürt kardeşliğini yok etmek bebek, çocuk, sivil, asker demeden oluk oluk kan akıttılar. 6 binden fazla sivili katledip, 9 bine yakın polis, asker, korucu gibi güvenlik görevlisini şehid ettiler. Çocukları dağa kaçırıp aileleri hüzne ve mâteme boğdular.

İstedikleri sonucu alamadılar.

*

28 Şubat Postmodern Darbesi’nde kullandıkları maşalarla “laiklik silahı”nı çekip bu vatanın asli unsuru Müslümanlara hayatı zindan ettiler. Sermayeyi renklere ayırıp, “yeşil sermaye” adını verdikleri sermayeye “topyekun savaş” açıp, birer birer iflas ettirdiler. Üniversitelerde ilim ve bilim tahsili yapan sakallı, başörtülü öğrencileri “ikna odaları”nda işkenceye tabi tutarak yurtlarından hicret ettirdiler. Başbakan Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın iktidar üzerinden iç savaş çıkartıp, Müslümanları kan batağında boğmak için bütün yolları denediler.

İstedikleri sonucu alamadılar.

(28 Şubat Postmodern Darbesi’nin asker ayağı yargılanıp, başta Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir olmak üzere 14 sanık “hükümeti cebren düşürmeye teşebbüs” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Fakat Mayıs ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa’nın 104. maddesinin 16. fıkrasındaki “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletme veya kaldırma” yetkisini kullanarak emekli komutanların kalan cezalarını kaldırdı. Bu zulmün hesabı rûz-ı mahşere kaldı.)

TÜRKİYE’Yİ İŞGAL PLANI DEVREYE SOKULDU

27 Nisan 2007 gecesi e-muhtıra ile hükümete parmak sallayıp, başarılı olamayınca, 40 yıldır devletin içinde habis ur gibi büyüttükleri “ordu”larını bundan tam 8 yıl önce 15 Temmuz 2016’da milletin üzerine saldılar.

Elebaşı Fetullah Gülen tarafından organize edilen ve devletin ve dahi milletin kılcal damarlarına sinsice sızan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ); Hasan Sabbah’ın Haşhaşileri gibi havadan, karadan, denizden saldırarak devletle birlikte milleti abluka altına almaya kalkıştı.

Asker kılıklı teröristler; İstanbul’daki Boğaziçi ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri’ni işgal etti... İstanbul Büyükşehir Belediye Sarayı’nı bastı... Vatan Emniyet Müdürlüğü önünde tank yürüttü... Mürted Hava Üssü’nden kaldırdıkları savaş uçaklarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, Gölbaşı Havacılık Dairesi’ni, Gölbaşı Özel Harekât Daire Başkanlığı’nı, Emniyet Müdürlüğü’nü, TÜRKSAT tesislerini bombaladı... Ölümü öldüren 251 canımızı zalimce katledip, 2196 mücahidimizi yaraladı. Türkiye’yi işgal etmeye çalıştı...

“YA İSTİKLÂL, YA ŞEHADET” RUHUYLA DESTAN YAZILDI

Ruhunu satmışlara karşı 15 Temmuz’da “Ya istiklâl, ya şehadet!..” diyerek destan yazan Şehid Ömer Halisdemirler, tankın önüne yatarak vatanını savunan Gazi Sabri Ünallar, tek başına darbecilere meydan okuyan Safiye Bayatlar, henüz 14 yaşında olmasına rağmen cesurca sokağa çıkarak cuntacılara göğsünü siper eden Adviyye Gül İsmailoğlular bütün kirli hesapları bozdu. Bir kez daha gelecek nesiller bu topraklarda özgürce yaşasın diye bedel ödendi.

Türkiye’de gerçekleştirilen her darbeden sonra “Bizim çocuklar başardı” kriptosunu geçen ABD’lilerin hevesi kursağında kaldı. Bu defa sizin değil, bizim çocuklar başardı. Başaramadınız, asla da başaramayacaksınız. Çünkü biz ekmeksiz, susuz yaşarız; vatansız asla.

*

Bugün 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü. 15 Temmuz hain darbe girişiminin 8. yıl dönümünde, gözlerini kırpmadan, tankların karşısına dikilen, kurşunlara göğsünü siper eden ve şehadet şerbetini içen azîz şehidlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz.

*******

KURUDUKÇA SULAYIN, YEŞERDİKÇE BUDAYIN!..

UNUTMADIK!..

İdare ettiği Osmanlı Devleti’ni 33 yıl boyunca bir taraftan çeşitli entrikalara karşı ayakta tutmaya çalışırken diğer taraftan ise bir çok alanda hayalleri zorlayan projeleri ile milletinin refahını zirveye taşıyan Sultan İkinci Abdülhamid Han; tasmaları başkalarının elinde olan İttihat ve Terakkicilerin Rumî 31 Mart 1325’te (Miladî 13 Nisan 1909) gerçekleştirdikleri darbe ile derdest edildi. Ulu Hakan 3 yılı Selanik, 6 yılı ise İstanbul Beylerbeyi Sarayı olmak üzere 9 yıl boyuncu habis ur gibi vatanını saran işgalcilerin işkencelerine maruz kalarak elem içinde hayata veda etti.

UNUTTURMAYACAĞIZ!..

Aradan geçen 107 yıllık süre zarfında yeşerttikleri fitne tohumlarını kan ve gözyaşı ile yeşerten sömürgeciler; bölgesinin hâmîsi, direnişin son kalesi Türkiye’ye tekrar diz çökertmek için politik, ekonomik, sosyal, etnik ayrıştırma ve terör örgütleriyle test etmeye başladılar. En sinsi vuruşu ise 15 Temmuz 2016’da tıpkı Sultan İkinci Abdülhamid Han’a yapılan darbenin benzerini tekerrür ettirmek için FETÖ’yü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında millî iradenin üzerine saldılar. Başaramadılar; başaramayacaklar.

*

ZARAR HÂLÂ HESAPLANAMADI!..

“Adanmış ruhlar”, polis, yargı ve ses kayıtları marifetiyle, Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye “kurudukça sulayın, yeşerdikçe budayın” senaryosu gereği 15 Temmuz 2016’da bir kez daha diz çöktürülmek istendi.

28 Şubat’ta bankaları hortumlattırarak 250 katrilyonu bulan yolsuzluğun faturasını doğmamış çocukların hesabına yazdıranlar; Gezi Olayları ve 17-25 Aralık “rüşvet operasyonu” adı altında milletin cebinden 167,9 milyar lirayı buharlaştırdı.

15 Temmuz Darbe girişiminde savaş uçaklarını, helikopterleri, bombaları vatandaşa karşı kullanan FETÖ’nün millete verdiği zararın faturası hâlâ hesaplanamadı...