Diplomasi satrancı
Tarih kitaplarına baktığımız zaman ülkeler arası savaşların, orduların bir meydanda karşı karşıya geldikleri ve savaşın o meydanda yaşandığını okuruz.
İkinci Dünya Savaşı’nda nükleer bombaların kullanılmasının ardından ülkeler arası cephe savaşlarının sona erdiği ve güç mücadelesinin farklı alanlara taşındığı görüldü.
SSCB’nin dağılmasıyla birlikte kendisine alan bulan kapitalizm, tüm dünyayı etkisi altına aldı. Küreselleşme akımı ile birlikte ülkelerin birbirine bağımlılığı da arttı. Bu durumun ülkeler arası savaşı engelleyen bir diğer önemli faktör olduğu söylenebilir.
Şöyle ki;
Verilere göre Türkiye-İsrail arasında yaşanan tüm gerilimlere rağmen ticaret durmamış, bilakis artış göstermiş. Aynı şekilde ABD ile ilişkilerimiz ne kadar gerilse de ticaret hacmini 100 milyar dolara artırmak gibi bir hedef doğrultusunda görüşmeler yapılıyor.
Diplomasi savaşı
Dünyanın geldiği durum, diplomasi kavramını daha çok ön plana çıkarıyor. Nitekim ülkeler arası ilişkiler yürütülürken ekonomik diplomasinin biraz daha ön plana çıkıyor.
Bugün ABD-Çin arasında yaşanan gerilimin en büyük sebebi askeri değil ekonomik meselelerdir. Ticaret savaşı olarak adlandırılan süreçte diplomatik görüşmeler devam ederken askeri, siyasi ve hukuki taşlarla hamle yaparak yürütülüyor.
Örneğin; Huawei'nin sahibi Ren Zhengfei'nin kızı ve şirketin CFO'su Meng'in Kanada’da tutuklanması, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın ABD’de hapis yatması, ABD’de Türkiye’ye karşı yaptırım kararı alınması ve sözde Ermeni soykırımı meselesini resmen tanıma tehdidi yürütülen diplomasinin birer parçası haline geldi.
Bu da gösteriyor ki savaşlar artık diplomasi savaşı haline gelmiştir.
Gelelim geçen hafta gerçekleşen Başkan Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasındaki görüşmeye.
Görüşmenin tam anlamıyla diplomatik savaş olduğunu söyleyebiliriz.
Her iki lider de, hem kendi ülkelerinin, hem de karşısındaki ülkenin sahip olduğu kapasiteyi, alabilecekleri riskleri, ulaşmak istedikleri hedefleri iyi bilerek masaya oturdular.
Türkiye, son günlerde ortaya koyduğu “hem sahada hem de masada” vizyonunu net bir şekilde ortaya koymuştu. Gücünü ve kapasitesini bilerek başlattığı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve son olarak da Barış Pınarı Harekâtları ile sahada varlık gösterirken bu sayede Astana’da, Soçi’de, Beyaz Saray’da masada yürütülen diplomasi savaşında etkisini artırabildi.
Eğer Türkiye sahada varlık göstermeseydi, sınırlarımız ötesinde öldürüldüğü iddia edilen DEAŞ terör örgütü lideri Bağdadi’nin ailesini ve örgütün önemli elebaşlarını yakalayamaz ve bunlardan aldıkları bilgileri ABD ile yürütülen diplomatik ilişkilerde kullanamazdı.
Diplomatik mücadelenin neticesinde Türkiye ekonomisinde son durum
2018 Ağustos ayında yaşanan ve ekonomik saldırılardan sonra (ABD Başkanı Trump’ın itiraf niteliğindeki tweetlerle sabittir) ekonomide yaşanan türbülansın Türkiye’ye etkilerini hep beraber yaşadık ve yaşıyoruz.
Ancak bu problemlerin altında sadece ekonomik saldırılar yatmıyor. Küresel ekonomide yaşanan düşük büyüme, ticaret savaşları, korumacı politikalar, ambargolar, BREXIT belirsizliği gibi sorunlar devam ettiği için Türkiye ekonomisi de bundan etkileniyor.
Tüm bunlara rağmen baz etkisiyle birlikte TÜİK’in açıkladığı verilere göre enflasyon oranlarında düşme görülmektedir. Bu noktada daha öncesinde de birkaç kez yazdığım enflasyon konusunu tekrar etmekte fayda görüyorum. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Yani enflasyon oranının düşmesi fiyatların düştüğü anlamına gelmiyor. Fiyat artış hızının yavaşladığı anlamına geliyor. Bunu bilmeden enflasyon üzerine ahkâm kesmek eksik ve yanlış olur.
Yine TÜİK’in geçen hafta açıkladığı sanayi üretim endeksi verilerine göre sanayi üretimi bir önceki aya göre %3,2 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre %3,4 arttı. Yaz döneminde bayram tatilleri sebebiyle üretimde beklenen artış görülmezken eylül ayında bu artış net bir şekilde yaşandı.
Cari dengeye baktığımızda ise Eylül'de, turizm gelirlerinin güçlü seyri ve dış ticaret açığının düşük seyretmesiyle 2.48 milyar dolar fazla verirken, 9 aylık cari fazla ise 3.69 milyar dolar oldu.
Döviz kurundaki hareketliliğin azalmasıyla birlikte istikrarın oturması da ekonomide toparlanmayı desteklerken Türkiye’nin yürüttüğü diplomatik ilişkilerin de ekonomide yeniden toparlanmanın sağlanacağı işaretlerini veriyor.