Dinin yerine ne konulabilir?
Bugün sosyal, ekonomik, kültürel, bilimsel, teknolojik vb. çok farklı alandaki çağdaş tartışmalardan soyutlamalar yapıldığında, insanın geleceğine dair önemli birkaç kavramın bizi karşılayacağını söyleyebiliriz. Bunların da büyük oranda dinin konumu ve geleceğine dair ciddi iddialarda bulunmuş olması dikkat çekicidir. Bu yazıdaki iddialar “Yeni Hümanistler” kitabından çıkarılmış bulunmaktadır.
Öncelikle söylemlerinin ortodoksisinde nihai gerçeklik bulunan dinin
devrinin artık sona erdiği; bunun yerine her şeyin göreli hale geldiği bir
yaklaşımın kabul gördüğü ifade edilmektedir. Özellikle yeni hümanizm akımının
ve üçüncü kültürün temel göndergesi son kertede bu tezin altını çizmektedir. Bu
tezin gündemde tutulmasını gerekçelendiren iki noktayı da burada hatırlatmalıyız.
Birincisi, insanın dünyadaki hikayesini evrim üzerinde temellendirme.
Evrim, nihai gerçeklik düşüncesine başvurmadan ve göndergeleri dünya ile
sınırlı olmak kaydıyla insanı bir açıklama denemesidir. İkincisi, teknolojik
gelişmeler sayesinde yeni bir dünya ve insanın yaratımının mümkün hale gelmesi.
Özellikle transhümanizm ile birlikte hem artan hızla gelişen teknolojiye hem de
bu teknoloji üzerinden insanın ebediliğine varan hedefler dillendirilmektedir.
Burada insan, dünya ve evrene dair “nihai gerçeklik” sorusunun artık
geçersizleştiği üzerinde durulmaktadır. Öncelikle bu nihai gerçekliğe dair
sorunun geçersizleşmesi, başından itibaren insana ve teknolojiye dair
değişimlerle ilintilendirilmektedir. Nihayetinde insanın elde ettiği bilgi ve
teknolojiyle yakın gelecekte tüm evreni daha iyi kavrayacağına dair
modernleşmenin erken zamanlarında dile getirilen iddia tekrarlanıyor
görünmektedir. Dolayısıyla insan yine kendi bilgi ve üretimlerine
güvenmektedir.
Fakat anlaşıldığı kadarıyla söylenmek istenen husus şudur; “artık nihai
gerçekliğe takılmayın. Dünyada çok daha hızlı bir bilgisel ve teknolojik
gelişmeler kaydetmekteyiz. Yönünüzü bunlara doğru çevirin.” Fakat böyle bir ima
ya da söz, nihai gerçekliğin niçin önemli olmadığına dair bir gerekçe
sunmamaktadır. Dolayısıyla insan ve evrene dair nihai gerçeklik sorunu
cevaplandırmadan öylece yerinde durmaktadır.
Peki nihai gerçeklik meselesinin hala insanda bir karşılığı bulunmakta
mıdır? Doğrusu bu soruya “hayır” şeklinde cevap verebilecek gelişmelerin
olmadığını söylemek mümkündür en azından. Bir kere insanın nereden geldiği,
dünyada bulunuş sebebi ve en önemlisi ölümden sonra insanı bekleyen akıbet.
Şimdi teknolojiye insanların dikkatini çekmek, son kertede belirttiğimiz nihai
gerçekliğe dair sorunun önemini azaltır ya da bu sorunun iptal edilmesini
gerektirir mi? Tarihsel sürece baktığımızda da, insanlık tarihinde bu sorular
bütün haşmetiyle insanın hep karşısında durmuştur. Bu soruları atlamayı ya da
iptal etmeyi önerenler, insanlığın en asli sorusunu cevaplandırma konusunda
iflas yaşamaktadırlar.
İnsanın ürettiği bilgi elbette önemlidir. Fenomenal dünyanın bilimsel
bilgi çerçevesinde anlaşılır kılmak üzere insanın çabalarını asla önemsiz
göremeyiz. Bu bilgiler ile birlikte insanın birçok başarı elde ettiğini de
söylemeliyiz. Fakat burada iki nokta önemlidir. Birincisi, fenomenal dünyanın
“nasıl”lık üzerinden yaptığı üretimler, insanın metafizik boyutlarına
girememektedir. İkincisi de, teknolojinin aynı zamanda insanlık ve dünya üzerindeki
tahripkar boyutlarını da görmeliyiz. Din aslında “niçin”liği önceleyen insana
dair temel sorunları cevaplandırdığı ve aynı zamanda insanın kendi kendini
tahrip etmesine rezervler geliştirmesi sebebiyle geldiğimiz noktada yerine
ikamesi bulunmayan bir olgu olarak önümüzde durmaktadır.
Şimdi aksini düşünenler varsa, dinin yerine neyin ikame edileceği
sorusunu cevaplandırmalıdırlar. Çünkü nihai gerçeklik bütün haşmetiyle önümüzde
durmaktadır.