Dinin kaynaği olarak hayat
Dinin insan hayatında önemli bir tecrübe kategorisi olduğu, antropolojik bir gerçekliktir. İnsanlar, değişik zamanlarda ve mekanlarda farklı dini tecrübeleri yaşamışlardır. İnsanlığın dinler tarihi, dini alanda insani çoğulculuğu göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Dinler tarihi, insanın farklılığını, canlılığını ve dinamikliğini tezahür ettiği alanların başında din geldiğini söylememize imkan vermektedir.
Farklı dini tecrübeler, zaman içerisinde kendilerine özgü oluşturdukları bilgi ve birikim çerçevesinde gelenekler oluştururlar. Dinler, aynı zamanda kendilerine özgü sürekliliği ve kurumsallığı olan geleneklerdir. Çoğu zaman din ve dini gelenek birbirine karıştırılabilmektedir. Dini gelenek, dinin tecrübe edilmiş bilgi ve birikimini temsil ederken, din ise yeni tecrübelere imkan tanıyan açık bir alan konumundadır.
Dindarlık, eski ve geleneksel olan herşeyi tekrar etmek, taklit etmek ve eskiden yana olmak demek değildir. Dindarlık, kişinin içinde bulunduğu zamana, mekana, ve insani durumuna uygun bir şekilde dini tecrübe etmesidir. Dindarlık, geçmiş ve gelenekle ilgili olmaktan ziyade, şu an ve gelecekle ilgili bir tecrübedir. Dinin şu anla gerçek anlamda bir ilişkisi kurulduğu takdirde, sahici bir dindarlığı tecrübe etmek mümkündür.
Dinde asli olan sapma, bozulma ve yozlaşma, dinin geçmişte yaşanılan bir dindarlık biçiminin, bilgisinin ve kurgusunun içine hapsedilmesidir. Dinin geçmişe ait düşünülmesi, geçmiş ışığında dinin yaşanması, dinin canlı olarak hayatla bütünleştirilmesi anlamına gelmemektedir. Geçmişe bağımlı bir din anlayışı, geçmişi bizden önce yaşamış, fakat artık yaşamayan insanları taklit etme anlamına gelmektedir. Din, ölüler dünyasına ait bir tecrübe değildir. Din, Hayy olan Allah’a kulluk arayışıdır ve çabasıdır. Hayy olan ve her an yeni bir işi gerçeleştiren Allah’a kul olmak için, insanın ölülerin tecrübelerini taklit etmeye değil, kendi özgün ihtiyaçları ve insani durumları içinde bugüne ve geleceğe bakan dinamik, yenileyici ve tazeleyic bir dindarlık tecrübesini ortaya koyma şeklinde bir meydan okumaya karşılık verme sorumluluğu vardır.
Geçmişte oluşturulan bilgi ve birikim, geçmiş insanların tecrübesi olarak anlamlıdır ve değerlidir. Geçmişe ait bilginin, birikimin ve geleneğin değerli olması, onu nihai kutsal hikmet kaynağı kılmamaktadır. Ataların tecrübesi, hiçbir şekilde atalar dini haline getirilmemelidr. İnsanların sorumluluğu, bulundukları insani durum içinde Allah rızası için ahlaka, akla ve adalete uygun yaşayan ahlaklı insanlar olmaktır. Geçmişin mutlak ve kutsal hikmet kaynağı haline getirilmesi, aklın, ahlakın ve adaletin ortadan kaldırılarak hurafelerin din adı altında hayatı yozlaştırmasına ve saptırmasına yol açmaktadır. Cahiliye, geleneğin ve geçmişin din düzeyine yükseltilip kutsallaştırılması ve mutlaklaştırılması anlayışına dayanan bir bozulma halidir.
İnsanın yaşadığı zaman ve mekanda sürekli olarak önünde büyük sorunlar, krizler ve meydan okumalar olacaktır. Karşılaşılan sorunlara tatmin edici çözümler üretmek yerine somut insani durumu eleştirmek ve gerçeklerden kaçmak, insanların geçmişi daha güvenli liman olarak görmesine yol açmaktadır. Gerçek sorunlar karşısında çözüm olarak geçmişe dönmeye çağırmanın dine dönüş olduğunu sanma şeklinde çok güçlü bir yanılsamaya ve yanılgıya düşülebilmektedir. Geçmişe dönmek, çözüm değil, sorundur. İnsana düşen, günümüzde karşılaşılan problemlerle yüzleşmek ve geleceğe bakan çözümler üreterek dinamik, canlı ve gerçekçi bir şekilde yaşamaktır. Dine dönüş, hayata dönüş davetidir. Hayattan ve gerçekçilikten kopuk bir din, aslında hiç yaşanmayan dindir. İnsanın önündeki en cetin meydan okumalardan biri, dini geçmişe dönüş olarak anlamak değil, dini hayatın içinde hayatla bütünleştirmeyi başarmaktır.
Dindarlığın kaynağı geçmiş ve gelenek değildir. Dindarlığın kaynağı akıl, ahlak ve adalettir. Dindarlık, geçmiş ölülerin ruhunu kendimizi feda ederek canlandırma şeklinde bir imkansızlığı gerçekleştirmeye kalkmak değildir. Dinin referansı canlı, dinamik ve gerçekçi olan hayattır. Dini, hayat yerine geçmişe ait ölmüş, donmuş ve işlevsiz formlara sıkıştırmak, dinin ve insanın birlikte ortadan kadırılması anlamına gelmektedir.