Dinimizde insan hayatının önemi- 5
Yüce dinimiz İslâm’da insan hayatı çok kıymetlidir ve can güvenliği, daha anne karnında iken başlayan fıtrî bir haktır. Can güvenliğini insanoğlunun vazgeçilmez en temel hakkı sayan Dinimiz, herhangi bir hukukî gerekçeye dayanmaksızın yani zulmen bu hakkın ihlâl edilmesini kat’î bir şekilde haram saymış ve şiddetle yasaklamıştır.
Yüce Dinimiz bu âli bakış açısıyla câhiliye döneminde sınırlı
olarak bilinen ve sadece haram aylarda uygulanan dokunulmazlık mefhumunu
her zaman ve mekâna naklederek umumileştirmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
“Yedi helâk edici (günahtan) sakının! Sahâbîler: Ey
Allahın Resûlü! Bunlar nelerdir, diye sorunca, Efendimiz aleyhisselam şöyle
buyurdu: (Onlar;) Allah’a ortak koşmak, büyü yapmak, Allah’ın haram
kıldığı bir nefsi haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş
meydanından kaçmak, evli, namuslu ve hiçbir şeyden haberi olmayan kadınlara
zina isnadında bulunmaktır.” (Buhari)
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez
ve yardımı terketmez. Her müslümanın diğer müslümana; ırzı, malı ve kanı
haramdır. (Eliyle kalbine işaret ederek) takvâ buradadır. Bir kimseye şer
olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.” (Tirmizi)
“Allah katında dünyanın yok olması, bir müslümanın öldürülmesinden
daha hafiftir.” (Tirmizi)
“Gökte ve yerde olanların tümü bir mümini öldürmek için işbirliği
yapsalar, Allah onların hepsini yüz üstü cehenneme yollar.” (Tirmizi)
Binaenaleyh herkes kendi hayatını korumaya çalıştığı gibi
başkalarının hayatlarını da korumaya ve can güvenliğini sağlamaya yardım etmek
durumundadır. Çünkü bir başkasının canına kast edildiğinde, sadece maktule zulmedilmiş
olmaz. Aynı zamanda insan hayatının önemi ve dokunulmazlığı gibi toplumda hâkim
olması gereken mühim bir prensip çiğnenmiş ve çok muhtaç olduğumuz merhamet
gibi yüksek bir ahlakî fazilet zedelenmiş olur.
Allahü Teâlâ’nın insanlığa son mesajı olan Kuran-ı kerimde, hataen
bile olsa bir hayata son vermenin yani bir insanı öldürmenin “diyet” ve “köle
azat etmek” gibi maddî cezaları, oruç gibi bedenî cezaları yer alır. Âyet-i
kerimede buyuruldu ki: “Yanlışlıkla olması dışında, bir müminin bir mümini
öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin mümin bir köle
âzat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir;
ancak ölünün ailesi diyeti bağışlarsa o başka. Öldürülen, mümin olmakla
birlikte size düşman olan bir topluluktan ise mümin bir köle âzat etmek
lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluluktan ise
ailesine teslim edilecek bir diyet vermek ve mümin bir köleyi âzat etmek
gerekir. Bunları bulamayan kimsenin Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki
ay peş peşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilmektedir, hikmet
sahibidir.” (Nisa 92)
İslam’da insan hayatı o kadar dokunulmaz ki, başkasının canına
kıymak nasıl günah ve yasak ise, kişinin kendi canına kıyması da aynı şekilde
büyük bir günahtır. Efendimiz aleyhisselam intihar etmenin günah olduğunu ve
intihar edenin karşılaşacağı cezayı haber vermiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
“Her kim kendini bir dağdan aşağı atıp intihar ederse, bu kimse
cehennem ateşi içinde ebedî olarak kendisini yüksekten aşağıya bırakır
olacaktır. Her kim zehir yudumlar da kendisini öldürürse, o kimse de zehri
elinde, cehennem ateşi içinde ebedî o zehri içer olacaktır. Her kim de
kendisini kesici ve delici bir âletle öldürürse, o da kullandığı âleti kendi
karnına vurur ve yarar hâlde ebedî olarak cehennem ateşinde kalacaktır.” (Buhari)
İslâm’ın emrettiği can güvenliği herkes içindir. Nitekim zimmîler
yani İslâm toplumunda yaşayan gayr-ı müslim vatandaşlar hakkında bir hadis-i
şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Bilin ki! Kim bir zimmîye haksızlık ederse,
onun hakkını eksik verirse, ona gücünün üstünde şeyler yüklerse veya gönülsüz
olarak ondan bir şey alırsa, ben kıyamet gününde o kişinin düşmanıyım!” (Ebu
Davud)
(Devamı haftaya…)