Dinimizde insan hayatının önemi- 4
Yaşama hakkı bütün haklardan önce gelir. Bu hak insana her
şeyin yaratıcısı olan Allahü Teâlâ tarafından verilmiştir. O, bu hakkın ihlal
edilmemesi için de dünyevî ve uhrevî müeyyideler getirmiştir. Dolayısıyla hiçbir
insanın başka birinin hayat hakkı üstünde bir tasarrufu asla konusu olamaz. Fakat
maalesef vakıa böyle değil; insanlık tarihi çok kanlıdır.
Nitekim Kuran-ı kerimde insanın dünyaya gönderilişi anlatılırken meleklerin;
“insanoğlunun yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökeceğini” arz ettikleri, kaydedilir.
Gerçekten de ta en başta ilk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselamın iki
oğlu arasında kıskançlık kaynaklı aşırı kin ve düşmanlık sebebiyle yeryüzünde ilk
cinayet işlenmiştir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Hani Rabbin meleklere; Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım,
demişti. Onlar; biz Seni övgü ile tesbih ederken ve Senin kutsallığını dile
getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın, dediler.
Allah; şüphe yok ki, Ben sizin bilmediklerinizi bilirim, buyurdu.” (Bakara
30)
Yüce dinimiz İslam’da insan hayatı çok çok kıymetlidir. Bu
sebeple haksız yere bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibi kabul edilmiştir.
Evet, bir insanı haksız yere öldürmenin büyük bir insanlık suçu olduğu her
türlü izahtan varestedir. Çünkü böyle bir kötülük büyük fitnelere sebep olur:
Böyle bir cinayet, toplumda öldürme olaylarının yayılmasına, insanların
birbirine düşmesine ve sosyal düzenin bozulmasına yol açar. Ayrıca haksız
olarak bir başkasının canına kıyan kimse, çok kötü bir yol açmış ve bu konuda başka
canilere de cesaret vermiş olur. Dolayısıyla adam öldüren kişi, yalnızca maktule
haksızlık yapmakla kalmaz, aynı zamanda insan hayatının kutsallığına
inanmadığını ve başkalarına karşı hiçbir merhamet duygusu taşımadığını da
göstermiş olur. Hâlbuki insan hayatının güvence altına alınabilmesi için
insanların birbirlerine saygı göstermeleri, hayatın kutsal olduğuna inanıp korumasına
titizlikle çalışmaları gerekir. Bu açıdan bir kimseyi öldüren kişi, herkesi
öldürmüş gibidir. İşte haksız yere adam öldürmek, böyle genel bir kötülüktür.
Bu sebeple yüce dinimiz İslam, haksız yere adam öldürmeyi önlemek,
toplumunda can güvenliğini sağlamak, insanları huzurlu ve mutlu bir hayata
kavuşturmak için son derece caydırıcı dünyevî bir müeyyide olan kısası yani
idam cezasını getirmiştir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size gerekli
kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak her kime, kardeşi
tarafından bir şey bağışlanırsa artık ona hakkaniyetle uymalı ve diyeti ona
güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir. Bundan
sonra kim haddi aşarsa ona elem verici bir azap vardır. Kısasta sizin için
hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.” (Bakara
179)
Yüce Dinimiz, ayrıca katilin Allah’ın gazabı, laneti ve cehennem
azabıyla cezalandırılacağını haber vermiştir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Kim de bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak
üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir
azap hazırlamıştır.” (Nisa 93)
Yine Dinimizde masum bir insanın canını kurtarmak da bütün
insanlığın canını kurtarmak kadar değerli bir fazilet sayılmıştır. Binaenaleyh
bir yaralının hayata dönmesine vesile olan, insanların öldüğü bir savaşı durduran,
açlıktan ölmekte olan kimseye gıda temin eden ve tabiî bir âfet sebebiyle
hayatını kaybetmek üzere olan bir insanı kurtaran kimse, bütün insanların
hayatını kurtarmış gibi kabul edilir. Bu noktada bütün insanlar tek bir can
gibi telakki edilmiş ve bir insanın bütün insanlığı temsil ettiğine işaret
edilmiştir.
Nitekim Lokman sure-i celilesinin: “Sizin yaratılmanız da tekrar
diriltilmeniz de tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. Gerçekten
Allah her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir,” mealindeki 28.
âyet-i kerimesinde Allahü Teâlâ’nın sonsuz kudreti vurgulandığı gibi bu hakikate
de temas edilmiştir.