Dinimizde anne babaya itaatin önemi-1
Anne-baba, aile ocağının temel direkleridir. Aile ise, toplumun özü ve sosyal hayatın belkemiğidir. Sağlıklı ailelerden oluşan toplumlar, sağlam toplumlardır. Aile kurumu ne kadar sağlam olursa, toplumun bünyesi de o derece güçlü olur. Bunun içindir ki; sağlıklı bir aile içinde büyüyüp yetişen bir çocuk; çevresine faydalı olur, sağlıklı ve güçlü bir toplumun inşasına katkıda bulunur. Böyle sağlam karakterli insanlardan teşekkül eden toplumlar da çok mukavemetli olurlar.
Sağlıklı bir aile ortamından mahrum olarak büyüyen bir çocuk ise, ailenin dışındaki başka insanlara yönelir ve kendisini yanlış yollara düşürmek isteyen kötü niyetli kişilerin ağına takılır. Böylesi merhametsiz suç şebekelerinin ve şer güçlerin eline düşen talihsiz bir çocuk; maalesef kendisine de, ailesine de, mensubu olduğu topluma da zararlı olacak şekilde yönlendirilir ve menfi olarak yetiştirilir. Sosyolojik araştırmalar; suça bulaşmış ve ceza yemiş insanların büyük bir kısmının, sağlam bir aile ortamından mahrum büyüdüklerini ortaya koymaktadır. Bunun için aile kurumuna zarar veren her şey, topluma da, memlekete de dünyaya da zarar verir. Ülke çapında huzur ve barış ortamının sağlanması; toplumun sağlığına, toplumun sağlığı da aile sağlığına bağlıdır. Aile sağlığı ise; ‘sevgi ve saygıya’ bağlıdır.
Şimdi ailede “sevgi mi azaldı yoksa saygı mı” konusuna bakalım. Bilindiği gibi çocuk; tamamen bakıma muhtaç olarak dünyaya gelir ve tek başına yaşaması mümkün değildir. Beslenmesi; soğuktan, sıcaktan ve her türlü çevresel tehlikelerden korunması gerekir. İşte yaşaması için, başkasına bu kadar bağlı ve bağımlı olarak dünyaya gelen çocuk; ebeveyn tarafından hiçbir karşılık beklenmeden; eşsiz bir fedakârlık ve özveri ile bakılır, büyütülür ve yetiştirilir, -tabiri caizse- sıfırdan alınıp adam edilir. Bu, -takriben yirmi sene devam eden süreçte - ebeveyn; yemez, yedirir, içmez içirir, giymez giydirirler, sağlıklarını ihmal eder ama onunkinin üstüne titrer ve onu en güzel şekilde yetiştirirler. Yani hayatlarından fedakârlık ederek onu yaşatırlar ve hayatın tüm kurallarını öğretirler. Peki bundan büyük sevgi ve merhamet var mı? Bu durumda çok rahatlıkla diyebiliriz ki; sevgi yerinde duruyor, sorgulanması gereken şey ise, saygıdır.
Ebeveyn, bütün bu hayatî hizmetler ve fedakârlıklar karşısında, evlatlarından tek bir şey beklerler: O da kendilerine saygı göstermeleridir. Şayet bu mümkün değilse, hiç olmazsa kendilerine saygısızlık etmemelerini ve kendilerini rencide edecek hal ve hareketlerden kaçınmalarını isterler. İşte bu saygı meselesi, çok stratejik öneme sahip bir memleket meselesidir. Çünkü anne-baba; kendilerine saygı gösteren, hiç olmazsa saygısızlık etmeyen evlat için seve seve her türlü maddî fedakârlıkta bulunurlar. Bunun yanında; onun hayrını ister, öğüt ve nasihatleri ile onun hayat yolunu aydınlatırlar. Onun dünya ve ahirette mutlu ve başarılı olması için hem kılavuzluk eder, hem de daima hayır duada bulunurlar. Bilindiği gibi anne-babanın duası makbuldür. Bunun için, ebeveyninin rızasını alan evlat çok çok şanslıdır; o, mutlu bir hayat yaşar ve çevresine faydalı olur. Ebeveynin bedduasını alan ise, pek rahat yüzü görmez ve -bırakın başkasını- kendisine bile faydası olmaz.
Hakikaten ebeveynine saygısızlık eden ve kendilerini üzen kişiler; hayat yollarını kendi elleri ile mayınlamış zavallı kişilerdir. Bunlar, acemisi oldukları hayatta rehbersiz ve kâinatın yaratıcısı Allahü Teâlâ’nın indinde de duacısızdırlar. Bunlar; genellikle ebeveynlerinden dua yerine, beddua alırlar ve hiçbir zaman onların fikirlerine başvurmayı düşünmezler. Ne mi yaparlar? Nefislerine, şeytana ve şeytanlaşmış insanlara uyarlar. Bu üç düşman da; kişiyi çalışmaktan soğutup tembelleştirir, sağlığını bozacak kötü alışkanlıklar edindirir ve toplum nezdinde itibarını sıfırlar. Binaenaleyh bu nankörlerin, hiçbir işleri doğru gitmez; hayatta ne rahat yüzü görürler ne de başarılı olurlar. -Kendilerine bile hayırları olmayan- böylesi bedbaht kişilerden, -maalesef- topluma da ülkeye de hiçbir fayda gelmez, bilakis zararlı olurlar.
(Devamı haftaya…)