Dini yanılsamalar, dini gerçekler değildir!
Ülkemizin sosyal yapısına yerleşen yapıların skandal örgütlenmeleri, ilişkileri, kaynakları ve güçleri hepimizi şaşkınlık ve şok içinde bırakmaktadır. FETÖ ve Oktarizm gibi kült ve çetelerin varlığı, dini anlama biçimimizi radikal bir şekilde sorgulamamızı ve değiştirmemizi gerekli kılmaktadır. Hurafeleri din olarak kabul etmeye devam etmek, dinimizle beraber insanlığımızı yitirmemize de neden olmaktadır. FETÖ ve Oktarizm çetelerinin deşifre edilmiş olması, dinimizi ve insanlığımızı hurafelerin istilasından kurtarmamızı acil bir ihtiyaç haline getirmektedir.
Dinin hurafeler, saplantılar ve sapkınlıkların elinden kurtulması için sağlıklı bir din eğitimi pratiğini gerçekleştirmeliyiz. Toplumumuzda din eğitimine köklü ve sahici bir talep vardır. Toplumun büyük bölümü, dinin öğrenilmesini ve öğretilmesini varoluşsal bir ihtiyaç olarak değerlendirmektedir. Dini öğrenmeyi ve öğretmeyi varoluşsal bir ihtiyaç görmemize rağmen, dini öğrenme konusunda yeterince sorumluluk almadığımız görülmektedir. Din eğitimini hep bizim dışımızda olan bir takım yapılara ve kişilere havale etmekle yetinen sağlıksız ve pasif bir tutumun yaygın bir şekilde takınıldığını toplumda görmek mümkündür. Dini öğrenmek ve öğretmek, hiç kimseye bırakılmayacak kadar önemli bir beka sorunudur. Dünya ve ahiret saadetimiz, aldığımız din eğitimine bağlıdır. Yanlış, çarpık ve sapkın hurafeleri, kalıpları ve kabulleri din olarak öğrenmenin ve yaşamanın, dünya ve ahirette facia boyutunda sonuçları bulunmaktadır.
Sağlıklı, olgun, gelişmiş ve gelişen bir dini tecrübe için, her şeyden önce din kavramının nasıl algılandığı, anlaşıldığı ve kavrandığı büyük önem taşımaktadır. Dini bir bağımlılaşma, itaat etme, pasifleşme ve şeyleşme olarak algılayan bir yaklaşıma sahip olan bir kişi, dini sıfatına sahip bir kişinin veya yapının her dediğine teslim olmayı, din ve dindarlığın gereği olarak anlayabilir. Başka bir ifade ile kişi, dini niteliğe sahip gördüğü bir kişiye veya yapıya kul köle olmayı, dinin kendisi sanabilir. Bu pasif, bağımlılaştırıcı ve şeyleştirici dini algılayışın aksine dinin, bir köleleşme olarak değil, bir özgürleşme süreci olarak anlaşılması büyük önem taşımaktadır. Sahih anlamda din, kişinin, hiçbir insana, yapıya ve otoriteye kul ve köle olmamasını gerektirmektedir. Allah'ın emrettiği ahlaka uygun bir insan haline gelebilmek için kişinin, aktif, özgür ve özne olarak düşünmesi, duyması ve davranması gerekmektedir. Din, akıl, irade ve özgürlük sahibi insanların yaşayabileceği fıtri bir tecrübedir.
Tarihte ve günümüzde din adına iddialarda bulunan hiç bir kişi, yapı ve doktrin kutsal ve ilahi değildir. Din adına söylenen sözlerin ve oluşturulan yapıların, insani ürünler oldukları gerçeğinin ihmal edilmemesi lazımdır. FETÖ ve Oktarizm kültlerinde gördüğümüz gibi, kendilerine değişik dini sıfatlar veren kişi ve yapılar, kendilerine kutsiyet ve ilahilik atfedebilmek için her türlü hurafeyi, çarpıtmayı, sapkınlığı ve yalanı uydurabilmektedirler. Kendilerine kutsiyet atfetmek için kişi ve gruplar, dini bir yalan olarak uydurabilmektedirler. Yalan olan dinin, insani ve ilah olan hiçbir yönü ve özelliği bulunmamaktadır.
İslam, Kur'an ve Rahmet Peygamberi'nin modeline dayanan sahih ve fıtri bir hidayet yolunu insanlığa öğretmektedir. Bugün birçok kişi ve grup, İslam'ın sahih hidayet yolunun dışında kendilerinin kurguladığı alternetif kişiler, otoriteler, hiyerarşiler, kaynaklar ve doktrinler üretmektedirler. Dini otorite olarak görülen kişi ve grupların, asli ve kurucu anlamda kendilerine özgü orijinal kurucuları, kaynakları, pratikleri ve yapılanmaları bulunmaktadır. İslam'ın ortaya koyduğu hidayet yolunun dışında tamamen kişilerin ve grupların hayallerini yansıtan bütün alternatif yolların, İslam yerine ikame edilmeyeceğinin kavranması lazımdır.
Müslüman olmanın ne anlama geldiği sorusu üzerinde her zamankinden daha fazla düşünmeye ihtiyacımız vardır. Müslüman olmak, Allah'ın istediği ahlaklı mümin olmak demektir. Müslüman olmak, hiçbir şekilde mürit olmak değildir. Müslüman olmak ile mürit olmanın birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. İslam, insanlardan kimseye mürit olmalarını istememektedir. Allah'a kul olmanın dışında sahte yapılara iradelerini ve varlıklarını teslim edenlerin, aslında Şeytan'ı kılavuz edindiklerinin anlaşılması lazımdır. İslam, insanlığı, sadece varoluş amacı olan Allah'a kulluğu gerçekleştirmeye davet etmektedir. Müslüman olmak için, bütün sahte beşeri otoritelere duyulan sadakatlerden ve bağımlılıklardan, yani mürit olma halinden kurtulmak lazımdır. Kendi kendinin mürşidi olma olgunluğuna erişmek için çaba göstermeyen kişi, aslında Şeytan dahil her türlü kötülüğü kendisine mürşit edinme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Müritliği, bağımlılığı ve köleliği dayatan hiçbir eğitim, sahih anlamda din eğitimi değildir. Müritliği esas alan bir yol, din eğitimi değil, otoriter bir endoktrinasyondan başka bir şey değildir.
Allah tarafından yeryüzünde ilahi bir görevi yerine getirmekle görevlendirilen hiçbir kişi veya grup bulunmamaktadır. Hiçbir kişi veya grup, kendilerine ilahi bir misyon verildiğini ileri sürüp kendilerini yüceltemez, kutsallaştıramaz, mutlaklaştıramaz ve dokunulmaz kılamaz. İnsanlığın elinde, hidayet ve şifa kaynağı olarak gönderilen vahiy ürünü Kur'an ve sahih güzel insani model olarak Rahmet Peygamberi uygulaması bulunmaktadır. Allah, hiçbir kişi veya grupla özel bir ilişkiye ve iletişime girmemektedir. Allah, herkese şah damarından daha yakındır ve herkesten Tevhit'e, ahlaka ve hukuka uygun bir hayat yaşamalarını istemektedir. Akıl, Kur'an, irade ve özgürlük çerçevesinde canlı, dinamik ve gerçek bir kulluk tecrübesi ortaya koymak için heva ve heves ürünü olan yanılsamaların, dini ve insani gerçekler haline getirilmemesi lazımdır.