Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Ağustos 2019

Dini araçsallaştıranlar durdurulmalı

İnsanların en kolay ve en pervasız söz söyleyebildikleri alan dini alandır. Çok rahat bir şekilde “Dinde bu yok, din böyle diyor, İslam şöyle diyor, dedem demişti ki Allah şöyle demiş…” hatta takvim yaprağında okuduğunu dini bir fetva, dini bir hüküm olarak anlatanların haddi hesabı yok.

Dini bilgiden mahrum, okumamış, avam dediğimiz kesimin sözlerinin yankısı olmayacağı için fazla kaale almayabiliriz, lakin belli bir grubu, cemaati, cemiyeti temsil eden şahsiyetlerin din hakkında ileri-geri konuşması kabul edilemez. Bu konuyu kimse “özgürlük, düşünce, inanç özgürlüğü” diye savunarak laçkalaştıramaz. Allah’ın (cc) dokunulamaz alanına pervasızca dalan din şarlatanlarının önüne geçilmez ise aziz İslam bizim gibilerinin yüzünden tanınamaz hale gelebilir.

Her konuda otorite, hakem, bilirkişi aranırken Uluhiyet, Risalet gibi öncelik konusunda en önde olan meselelerle ilgili bühtan derecesinde hilaf söz söyleyenler için de “hakem heyeti/otorite” gerekli değil mi? Dayatmacı olmayan, sadece belli konularda söz söyleyecek bir hakemliğin/otoritenin gerekli olduğu kanaatindeyim.

Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda görev icra etme noktasında oldukça başarılı olsa da vatandaş nezdinde henüz istenilen seviyede güven kazanabilmiş değil. FETÖ dini söylemle başımıza bu felaketi açacak gücü devşirince diyanet sükût etmişti. Fetullah Gülen vaaz kürsüsünden Kur’an-ı Mübin’i yere fırlatarak, “Kur’an’ın babası öldü” diyerek hezeyanlarını Kur’an ayetlerinin önüne geçirdiğinde de Diyanet İşleri Başkanlığı kör-sağır ve lal olmuştu. Gülen minberde “Vallahi Resulullah ve yar-i güzin şu anda aranızda” dediğinde Diyanet yine kayıplardaydı.

Bir bu mu?

El an bile, “Şeyhimiz Allah Teala ile görüşüyor” diyen oluşumların temsilcileri yok mu?

Ya da “Efendi Hazretleri Peygamber as ile görüştü” diyen yapılanmaların haddi hesabı belli mi? Bunlara sessiz kalan Diyanet büyük yaralar alır.

Bu konuya neden girdik?

Geçtiğimiz gün Mustafa İslamoğlu’nun Resul-i Ekrem’in (as) evliliklerinden bahsederken Hatice Validemiz (ra) ile ilgili edebe sığmayan üslubu hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamasını millet bir yönüyle desteklerken beri taraftan da yadırgadı, çünkü DİB, yukarıda saydığım yapı ve grupların hezeyanları hakkında da bugüne kadar bir tek açıklama yapmamıştı. Kaldı ki İslamoğlu ile ilgili de çok geç kalmış DİB.

Mesela İslamoğlu daha önceleri gerçekleştirdiği bir söyleşide sözüm ona ulusalcıların dine olan tahammülsüzlüklerini anlatırken, “Onlar Allah’ı ellerine geçirseler meydan dayağı çekerler” sözü Hz. Hatice validemiz hakkında söylediklerinden çok daha ağır idi. Bu hadsizlik yapılınca sessiz kalıp Hz. Hatice konusunda açıklama yapan diyanetin samimiyeti tartışılır.

Dilediği kesimler hakkında dilediğini söylesin İslamoğlu, ancak Allah Tebarek ve Teala’yı -sonsuz kere hâşâ- “meydan dayağı” ile yan yana getirmek edebin de hadsizliğinde sınırlarını fersah fersah aşan bir hezeyandır. Diyanet bu tür saçmalıklar karşısında nasıl susabilir?

İnanç temelli yapılanmaların Allah’a (cc), Resullere, kutsala karşı yalan, iftira ve terbiyeye sığmayan söz ve beyanatlarına “hakem heyeti/otorite anında müdahale etmelidir.

Ama bunun için de hakemlik/otorite lazım. Belli kesim ya da kesimlere iltimasta bulunmayan, uzmanlardan oluşan, objektif, özerk hatta bağımsız bir otorite bu gibi konularda söz söyleme hakkına sahip olmalıdır. Bulunmasında fayda mülahaza ettiğimiz otoritenin öyle her konuda görüş beyan etmesi doğru değil, lakin Uluhiyet, melaike, Risalet, ahiret/gayb gibi alanların istismarına anında müdahalede bulunabilmelidir.

Kimsenin “5 bin, 50 bin zikrinin sevabı, nafile namazın sevabı” gibi özeline girmiyoruz, dileyen dilediği kadar virdini yerine getirebilir.