DİNE DAİR DİN DIŞI EFSANELER
Uzun bir süredir Türkiye'de dindarlığın artıp artmadığına dair bir tartışma
yapılmaktadır. Bu tartışma daha çok Ak Parti döneminin değerlendirilmesi
bağlamında gündeme getirilmektedir. Muhafazakar bir parti olarak nitelenen Ak
Parti döneminde Türkiye'nin sekülerleştiği ve dinden uzaklaştığı sıklıkla iddia
edilmektedir. Başka bir ifade ile Türkiye'de dinin muhafazakar bir parti
döneminde gerilediği ve zayıfladığı mesajı verilmeye çalışılmaktadır.
Türkiye'de iddia edilen dini gerilemenin sorumlusunun daha doğrusu
suçlusunun Ak Parti olduğu şeklinde bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Toplumun dindarlaşmadığı, Ak Parti'nin siyasete dini dayattığı şeklindeki bir
iddia, tamamen ideolojik bir efsanedir.
Türkiye'de dinin gerileyip gerilemediği tartışması, toplumsal ve bireysel bir
olguya dayanılarak yapılmamaktadır. Türkiye'nin dini tablosu, mevcut siyasi ve
ideolojik konjonktür bağlamında değerlendirilmektedir. Eski mücahitlerin
müteahhit olduğu, dindarların kasa, masa ve nisanın peşine düştüğü bu iddia
sahiplerinin dillerinden düşürmediği kurgulardır. Başka bir ifade ile toplumun
dinden uzaklaşıp uzaklaşmadığı tartışması, sosyolojik bir nitelikten ziyade,
ideolojik bir gündeme dayanılarak yapılmaktadır.
Din, bireyin ve toplumun bütün yaşamını etkilediği gibi, bireysel ve toplumsal
hayatta da yaşanan her türlü tecrübeden etkilenmekte ve ona göre
şekillenebilmektedir. Din ve hayat arasındaki ilişki, karşılıklı etkiye, etkileşime,
ilişkiye ve şekillendirmeye dayalıdır. Dinin hayattan kopuk hiç değişmeyen ve
yenilenmeyen bir olgu olarak düşünülmesi, büyük bir yanılgıdır. Dinin ve
dindarlığın, dinamik bir olgu olarak düşünülmemesi, dini hayatta meydana
gelişmeleri ve değişimlerin şaşırtıcı, dinin gerilemesi ve dindarlığın bitmesi
olarak okunmasına neden olmaktadır.
Din, bireye ve topluma dairdir. Bir toplumun dini hayatını, tek bir siyasal partiyi
merkeze alarak okumaya çalışmak sağlıklı değildir. Din, ekonomi, sanat,
edebiyat, kültür ve eğitim gibi birçok alanı etkilediği gibi siyaseti ve siyasi
yapıları da etkilemektedir. Tek bir siyasi partinin, toplumun dindarlığının
şekillenmesinde tek başına belirleyici olması mümkün değildir. Türkiye'nin dini
manzarasından hareketle Ak Parti veya diğer siyasi yapıları analiz edebilir ve
yorumlayabiliriz. Ancak Ak Parti'yi bireysel ve toplumsal düzeyde meydana
gelen ve olumsuz olarak nitelenen değişimlerin sorumlusu ve suçlusu olarak
konumlandıran okumalar, dindarlığı anlamamak olduğu gibi, Ak Parti'yi ve
toplumu da anlamamaktır.
Dindarlık, matematiksel ve istatiksel olarak kesin biçimlerde ölçülebilen ve
değerlendirilebilen bir olgu değildir. Dindarlığın ölçülmesi bir mittir. Dindarlığa
dair niteliksel ve niceliksel metotlardan elde edilen veriler ışığında söylenen hiç
bir şey, net bir sonuç ve değerlendirme yapmamıza imkan vermemektedir.
Dindarlık yaşantısına dair en sağlıklı değerlendirmeyi yapacak olan bireyin
kendisidir. Birtakım kategoriler, yakıştırmalar ve kalıplar ışığında dindarlığın
azaldığını veya arttığını iddia etmeye çalışmak, sadece ve sadece kişinin kendi
kurgusunu toplumsal gerçeklik haline getirme çabasından başka bir şey değildir.
Din, çoğu kişinin iddia ettiğinin aksine saf duygulardan veya homojen
inançlardan oluşmamaktadır. Din ve dindarlık, insan ve hayata dair her şeyle
ilgilidir. Dini saf dini duygulara indirgemek, onun kimlik, siyaset, sanat, itikat,
toplum, ahlak, edebiyat, mitoloji, folklor ve kültürle olan iç içeliğini görmezden
gelmek büyük bir indirgemecilik örneğidir. Toplumda var olan her türlü insani
ilişki ve çatışma, dini alanda yansımasını bulmaktadır. Dini alan aynı zamanda
çatışmalar ve farklılıklar alanıdır. Dinin gerçekliğinin saf duygular olduğu
şeklinde ne olduğu belirsiz bir kurguyu gerçek dindarlık olarak göstermek,
insan ve dindarlık olgularıyla bağdaşmamaktadır.
İslami moda ve İslami sosyete gibi tabirlerle bazı kesimlerin dindarlıklarının
yozlaştığının iddia edilmesi, dinin kuru sembol ve ritüellere indirgenmesi
sonucunda dinin içinin boşaldığı şeklindeki söylemler, ötekileştirici ve olumsuz
söylemlerdir. Dinin içi hiçbir şekilde boşalmamakta veya din gerilememektedir.
Din, içi boşaltılan ve doldurulan bir alan değildir. İnsan var olduğu sürece, dinin
içi-dışı, başı-sonu insanla doludur. Dinin içini dolduran şey, bir bütün olarak
insan tecrübesidir. Beğenmediğimiz dindarları, negatif terimlerle küçümsemek,
onların dindarlıklarının samimiyetini test etmeye kalkmak, onları dinden
uzaklaşmakla suçlamak, insan ve dini kendimize göre dizayn etme girişiminden
başka bir şey değildir.
Din, dünya hayatının manevi ve ahlaki bir temelde yürümesi için var olan
dünyevi bir olgudur. Ahirette dine ihtiyaç olmayacaktır. Dünya hayatında insan,
dinden sonuna kadar istifade etmelidir. Dinin dünya hayatının doğru bir aracı
olarak kullanılması gerekmektedir. Dini dünya karşıtı konumlandıran ve
dindarları ekonomi, eğlence, medya, eğitim, cinsellikten uzak duran doğaüstü
güçlerin peşinde koşan ucube bir kategori olarak kurgulayınca kendi
kriterlerinize toplumun dinden uzaklaştığını söyleyebilirsiniz. Kurduğunuz
olumsuz kurgulara göre insanları, endişeli dindarlar tahayyül edebilirsiniz.
Ancak felaket senaryolarının aksine dindar insanlar, endişe ve panik yerine
gayret ve çalışkanlıkla hayatlarına devam etmektedirler. Endişeli dindarlar diye
bir kesim yoktur, ancak dindarları modern dünya karşısında endişeli ve düşman
haline getirmeyi arzulayan dışarıdan bir kesim vardır. Endişeli olan dindışılar,
endişelerini dindarlık tecrübesinin yerine ikame etmeye çalışmaktadırlar.
Kurumsal din dediğimiz alanda bazı değişimlerin olması ve insanların dindarlık
tecrübelerinin farklılaşması, dinden uzaklaşma değildir. Kendi
yakıştırmalarımızla dinin gerilediğini gerçek diye göstermeye çalışmak, büyük
bir entelektüel yanılsamadır.
Din, bireyin hayatında hep canlı olarak vardır. Dinin gerilediğine veri olarak
sunulan kriterler, aslında dindarlığın hayatın her alanıyla ilişki kurduğunu
gösteren gelişmelerdir. Din, tek bir çizgide olan homojen bir yapı değildir. Din ve
dindarlık, kendi için ahiret ve dünyayı, siyaset ve ahlakı, barış ve çatışmayı,
cinsellik ve iffeti, aile ve ayrışmayı birlikte barındıran yani zıtların birliğinin
oluşturduğu bir alandır. Kısacası din ve dindarlık gerilememektedir. Bilakis din
ve dindarlık, dinamik bir şekilde insan ve hayatla bütünleşmeye devam
etmektedir.