Dinde zorlama yoktur!
Ramazan ayının manevi iklimine uygun bir şekilde vakit namazlarını mümkün olduğunca camide eda etmeye gayret ediyorum. Bu anlamda da bilhassa Teravih Namazını içinde ihtiva ettiği için Yatsı Namazını ve sahurun feyzine nail olmak için de Sabah Namazını camide cemaatle kılmaya çalışıyorum. Sabah ezanının akabinde sünneti kıldıktan sonra cemaat mukabeleye başlıyor. Seher vaktinde Kur'an-ı Kerim'in nurunu ruhumda hissetmek için mümkün olduğunca mukabeleye iştirak ediyorum.
Yine böyle bir
günde gecenin sükûnetinde huzur misali dalga dalga yayılan Sabah ezanı
okunduktan sonra sünneti edasıyla okunan mukabeleyi dinlemeye koyuldum.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından “Ayetlerin Efendisi” olarak belirtilen ve Ayetel Kürsi diye bildiğimiz Bakara Sûresi’nin 255. ayeti
okunduktan sonraki ayetin ilk cümlesine ruhum takılıp kaldı. “Lâ ikrâhe fî-ddîn...” (Dinde zorlama yoktur…)
Kalakaldım bu
ayette. Ayetlerin efendisinden sonra gelen ayet bir anda zihnimde şimşekler
çaktırmaya başladı. Ayeti zahiri anlamında düşününce tefekkür dünyasına daldım.
Yüce Allah, Ayetel Kürsiden sonra bu ayeti buyurarak bize nasıl bir mesaj
veriyordu? Kendisine hamd û sena edişimizden sonra “Dinde zorlama yoktur!” diyerek Bana
kulluk edip etmemekte özgürsünüz mü diyordu? Kendisini sevmek istemeyene de bir vakte kadar mühlet mi veriyordu?
Yüce Allah,
dünyada herkese ömrü oranında süre tayin etmiştir. Bu süreyi nasıl
değerlendirmesi gerektiğini de insana tahsis ettiği cüzi irade ile
belirlemesine imkân sağlamıştır. İnsan, iradesi ile birlikte aklını da
kullanarak tercihlerini özgür bir şekilde gerçekleştirmektedir. Dünya yaşamında
bu kararlarında insan özgür kılınmıştır. Bu özgürlüğü de kimsenin ipoteği
altında değildir. Nihayetinde insan özgürlüğü doğrultusunda da sorumlu tutulmuş
ve imtihanı başlamıştır.
İnsana tayin
edilen bu süre dâhilinde karar ve eylemlerinde serbest bırakılmıştır. Bu
serbestlik başıboşluk olarak algılanmamalıdır. Bu serbestliğin kapsamında
insanın neler yapması ve nasıl davranması gerektiği Peygamberler ve beraberinde
gönderilen kitaplar ile belirlenmiştir. Peygamber Efendimizden (SAV) önce
gönderilen peygamberlere indirilen kitaplar gönderildikleri toplumlar
tarafından tahrife uğratıldığı için alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber
Efendimize (SAV) indirilen Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim, son kitap olarak
içinde barındırdığı emir ve yasakların hükmü kıyamete kadar devam edecektir.
Son Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in, asla değiştirilemeyeceği ve tahrife uğratılamayacağı
Rabbimiz tarafından Hicr Suresinin 9. Ayetinde de garanti altına alınmıştır. “O
zikri (Kur'an-ı Kerim'i) muhakkak ki Biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz.”
Bu garantiden yola
çıkarsak, Kutsal Kitabımızdaki emirler, Peygamber Efendimizden (SAV) sonra
gelmiş ve gelecek olan bütün insanlık için bağlayıcıdır. Hükümleri de bu
pencereden değerlendirilmeli ve herkes için ortak hükümler içerdiği kabul
edilmelidir. Aksi takdirde bazı hükümleri sadece bir boyutuyla değerlendirmiş
ve hükmün sarih bir şekilde anlaşılmasını engellemiş oluruz.
Anlaşılması
konusunda tek taraflı olarak düşündüğümüz hükümlerden birisi de “La
ikrahe fid-din” diye bildiğimiz Bakara Suresinin 256 ayeti olan “Dinde
zorlama yoktur.” hükmüdür. Bu ayeti Müslümanlar ve kâfirler açısından
ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutmak gerekir.
Meseleyi toplum
içerisinden bir örnekle zihinde canlandırarak açıklamaya çalışalım.
Konuyu okuldaki
öğrencilerin durumu ile değerlendirmekte fayda vardır. A okulunun öğrencileri,
okula kayıt oldukları zaman tercihlerinde özgürdür. Hiçbir veliye okula kayıt
konusunda bir zorlama yapılmamaktadır. Tercih edilen okul türüne göre
yönelecekleri branş da bellidir ve bu tercih kişinin kendisine bırakılmıştır.
Ancak bu tercihten sonra ilgili okulun kural ve kaidelerine riayet etmekte zorunluluk
vardır. Okulu tercih ettikten sonra ilgili okulun kurallarına uymayan, kıyafet
ve kaidelerine uygunsuz hareket edenler, okula devam etmeyenler, devam edip de
sınıfa girmeyenler, sınıfa girip de derse katılım göstermeyenler, derse katılım
gösterip de dersin içeriğine vakıf olmayıp, vakıf olsa da dersin işlenişini
engelleyenler ne kadar o okulun öğrencisi olduklarını iddia ederlerse etsinler,
bir yerlerde eksik olan ve tamamlanması gereken bir şeyler vardır. Ancak, yine
de o öğrenci kendi kararlarında ilgili okulun eğitim süresince özgür gibi
görünse de okulun nihayetinde başarılı olup olmadığı yetkili makam tarafından
belirlenir. Bu noktada herkes kendi iradesi ve tercihleri dahilinde sorumlu
olduğu için sonuçtan da şikayetçi olmaya hakları yoktur.
Hülasa, dinde
zorlama yoktur ve herkes kendi tercihlerinde dahilinde sorumludur. Bu
sorumluluk bilincinde Bakara Suresi’nin 256. Ayetinin tamamıyla yazımızı
noktalayalım:
“Dinde zorlama yoktur. Çünkü
doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a
inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir.”
Azim olan Allah muhakkak doğruyu söylemiştir.