Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Eylül 2020

Dinde nefsin yeri

Dinin yegâne amacı; insana nefsini tanıtmaktır. Nefs, Yüce Allah’ın istediği kalıplarda yaşayabilmesi için terbiye edilmelidir.

Tasavvuf ve bunun yaşayan hali olan tarikatlar sadece nefs terbiyesiyle meşgul olurlar. Çünkü varlık amaçları budur.

“Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine tabi olursanız doğru yolu bulmuş olursunuz” Hadisi Şerifi en çok bilinen hadislerden biridir. Tarikat mensupları arasında çok daha iyi bilinen bir hadistir.

Bugünkü tarikatlar ve cemaatlerin neredeyse tamamı sadece kendilerinin Hak, diğerlerinin Batıl olduğunu savunurlar.

En büyük rekabet tarikatlar ve cemaatler arasındadır. Peygamberin bu Hadisine göre binlerce sahabeden birini seçebilir ve yolunuza devam edebilirsiniz. Peygamberin bu öğüdünü, acaba her tarikat şeyhi, cemaat lideri bir diğeri için yapabiliyor mu? Yani bana gelseniz de olur, diğerlerine gitseniz de olur diyor mu? Kendilerini Hak, diğerlerini Batıl gösterirken hangi itikadi bozukluğu delil olarak gösteriyorlar, hangi ibadet esasını hatalı görüyorlar? Mensupları hangi delillere dayanarak hiç bilmedikleri, hiç tanımadıkları insanlar hakkında Batıl yorumunu yapıyorlar? En büyük birleştirici olduğuna inandıkları dinlerini uygulamaya gelince niçin en ayırt edici, bölücü davranıyorlar.

Akıl; sadece iman edene kadar değil iman ettikten sonra da her lazım olduğunda değil her an lazım olan bir yüce nimettir. Kişi aklını kaybettiği an dinini de kaybeder. Aklını kaybedenin dini sorumluluğu olduğunu iddia eden hiç kimse yoktur. Yani akıl yoksa din de yoktur. Akıl kullanmamak ya da birine devretmek dinini de kaybetmektir.

Akletmeyi küfür ile birlikte açıklayanlar hiç de az değildir. Elbette bizim kast ettiğimiz Yüce Allah’ın razı olduğu, O’nun rıza dairesinde kullanılan akıldır. Aklını kullanmayı küfür sayanlar, akıl ayetlerine bizzat küfredenler değil midir?

Aklınızı kullanmadığınız zaman nefsiniz devreye girmekte ve nefsin en büyük özelliği olan her şeyi kendi isteği dairesine çeken bir yapıya dönüştürmektedir(Nefsini tanrı edinmek).

Din âlimlerinin toplumun bir adım önünde bulunması demek; toplumun inançlarını ne kadar akıl, bilgi dairesinde ne kadar nefs dairesinde değerlendirildiğini görmek ve en ufak bir bozulmaya meydan vermemek için sürekli nefsi terbiye eder sistemleri devreye sokmaktır.

Bir dine inanmayanların en büyük özelliği, dinin ilkel bir duygu, aklı örten bir bilgi, insanı dar kalıplara sokan bir araç olarak görmeleridir.

İnançsız insanların, ortaya koyduğu binalar ve eşyalar dışında hiçbir insani değer, eser olarak insanlık tarihine geçmemiştir.

Geçmemiştir çünkü hayatı sadece bu dünyadan ibaret saydıkları dünyayı en iyi yaşayabilmekle uğraşmaktan başka, akıllarına bir şey gelmemiştir. Beş dakika sonra ölecek olan bir insan, nasıl son dakikalarını nelerle geçireceğinden başka bir şey düşünemezse ne kadar yaşayacağını kestiremeyen insanlar da var güçleriyle akıllarını, duygularını ben merkezli bir yaşamaya ayırırlar. Gelecek, onların olmayacağına göre niçin gelecekle ilgili fedakârlık yapsınlar.

Hâlbuki insanlar ancak en güzel gelecek planlamalarıyla yaşayabilir, huzur bulabilir.

Asıl beklentileri âhiret olan insanlar, her türlü fedakârlıkta bulunarak aklını, duygularını hiç baskı altında hissetmeden kullanarak büyük işlere el atabilirler.