Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2962.93
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Din(darlık) dünyanın altında mı kaldı? IV

Dindarlık kavramı gelinen noktada içeriksizleşerek negatif bir kavram haline gelmiştir. Bunun Türkiye’nin kısa tarihsel süreci içerisindeki gelişmelerle bağlantılı sebeplerinden bahsetmek mümkündür. Birincisi, dindar denilen kesimin etkinliğinin arttığı oranda beklentilere cevap verememesi. İkincisi, dindar denilen kesimlerin çok geniş anlamda gündelik hayatta başarılı temsiller üretememesi. Üçüncüsü, anlam daralmasına uğrayan dindarlığın ortalama gündelik hayatı, insani ilişkileri sağlıklı şekilde dolayımlayamadığı için “ötekileştirici” bir dil kazanmasıdır. Şimdi bunları teker teker açımlayalım.

Modernleşme politikaları, pozitivist perspektif 1980’lere kadar Türkiye’de dini ve dindar denilen kesimleri periferide bırakmıştı. Periferik konum bir yandan bu kesimin devletin merkezine doğru bürokratik ilerlemesinin önünde engel oluştururken diğer yandan sınıfsal mobilizasyonun önünde de engel oluşturmakta idi. Bir de buna 1950’lerden başlayan şehre göç süreciyle bu kesimlerin şehirdeki periferik konumları pekişmiş olmaktaydı. Onların periferik konumları İbn Haldun’un deyişiyle asabiyetlerinin birikmesine sebep olmuştur.

1980’lerde Turgut Özal iktidarı dindar denilen kesimin merkeze yürüme çabalarının başlangıcını oluşturmuştur. Eşzamanlı olarak 1990’lı yıllarda Türkiye’deki ekonomik, sosyal, siyasal gelişmeler ve krizler de dine ve dindarlığa olan sempatiyi ve beklentiyi artırmıştır. Fakat dindar denilen kesimin “merkez”deki konumlanışının her türlü yanlış siyasetleri daha sağlıklı bir zemine oturtacağı yönündeki beklentiler gerçekleşmedi. Burada daha önceki mahrumiyetleri telafi etmek üzere “konfor”da ikamet edilmesi asabiyetin giderek zayıflamasını sonuçlamıştır.

Meselenin bir başka boyutu müslümanların Osmanlı’nın son döneminden bu yana uygulanmakta olan yukarıdan aşağıya dönüştürücü ve otoriter modernlik uygulamalarını değiştirmeleri beklenmekteydi. Bu yöndeki dönüşüm en azından iki önemli kırılmayı gerektirmekteydi. Birincisi, çok daha zor ancak bir o kadar sağlam bir yol olan aşağıdan yukarıya yani kültürel ve toplumsal zeminden devlete ve siyasete doğru dönüşüm. Burada ciddi bir sivilliğin geliştirilmesi beklenebilirdi. Fakat müslümanlar sivilliğe pratik olarak en yakın oldukları halde bu imkanı kullanmadılar. İkincisi, toplumsal talepleri derin sosyal ve tarihsel kodlarla buluşturarak sağlıklı bir toplumsallık inşa etmek. Bu, aynı zamanda siyaseti sorun çözer hale getirebilmek için devletle toplum arasında yeni bir sözleşmeyi de imkan dahiline sokacaktı.

Dindar denilen kesim, toplumsal ve kültürel düzlemde başarılı toplumsal temsiller üretemedi. Bir dönem önce “başörtüsü” başta olmak üzere yaşadığı mahrumiyetleri sürekli hatırlayarak gündelik hayatta birlikte yaşamanın imkanlarını üretme yerine sorunlu temsillerle görünür oldu. Burada özellikle ilmi ve entelektüel boyuta önem vererek teorik tartışmalar, dil ve söylemler üretmesi kastedilmektedir. Son kertede sorunlu temsiller, “din” ve “dindarlık” kavramlarının üzerine negatif yığınaklar yapılmasını sonuçlamıştır.

Dindarlığa yönelik eleştiriler arttıkça, dindar denilen kesimler hem suçlayıcı bir dile doğru evrildiler hem de derslerine çok iyi çalıştıkları klasik konular çerçevesinde dindarlığı daraltarak apoloji yapmaya başladılar. Öyle ki, gündelik hayatın rutin ilişkilerini çerçeveleyecek bir dindarlık söylemi üretemedikleri için “din” toplumsal bir konsensusun imkanları dışına çıkmış oldu. Öyle ki artık havasstan birçok tanıdıklarım “bir müddet din konuşmasak” demeye başladılar. Bu, benim açımdan ciddi bir kırılma noktası gibi görünmektedir.

Tam da bu sebeple din ve dindarlığın yeni baştan alınarak tanımlanmaya ve müslümanlar nezdinde yeniden temsillendirilmeye ihtiyacı bulunmaktadır. Yoksa Halil Cibran’ın “Ermiş” kitabındaki bilge kişiden insanların talebini ifade eden “bana dinden bahset” sözünü değiştirerek “bana dinden bahsetme” diyenler çoğalacak mı? Belirtilmelidir ki, Cibran’ın kitabındaki bilge insanın “ben size bugün dinden başka bir şeyden bahsettim mi?” denilebildiği zaman bazı sorunlar aşılmış olacaktır.