Din(darlık) dünyanın altında mı kaldı? 3
Dindarlığın anlam daralmasına uğraması dindar denilen kesimlerin gündelik hayattaki söylem ve reflekslerinde farklı şekillerde görünür olmaktadır. Buradaki birinci düzey, anlam daralmasına uğramış dindarlık tanımının gündelik hayatı kapsayacak ahlakiliği dolayımlayamadığı için reflekslerinde meydana gelen radikalleşmedir. Kendi içinde konsolide olmuş bu dindarlık kendisini kısır tartışmalar içinde bulmaktadır.
Dindar kesim daha önce kendi içinde kapalı bir hayat yaşarken zaten sosyal ağ ve ilişkileri aynı şeyi düşünen insanlardan oluşmaktaydı. Bunun dışında çok farklı söylem ve pratikler kamusal alandaki merkeziliklerini sürdürdüğü için önemli oranda bu yaşam tarzından yalıtık ilişki geliştirmekte idiler.
Fakat şimdi dindarlık farklı konulardaki söylemlerini radikalleştirirken iki niteliğiyle içerik kazanmaktadır. Birincisi, kapsayıcı söylem geliştirememesinin eksikliğini dersini iyi çalıştığı konular üzerine yoğunlaştırarak varlığını güçlendirerek telafi etmeye çalışmaktadır. İkincisi de, küreselleşen bir dünyada farklı düşünce, inanç ve pratiklerle nasıl birarada yaşayacağına dair teorik bir zemin inşa edemediği için klasik reflekslerle yetinmektedir. Dikkat edilirse, internet üzerine küresel dünya ile karşılaşan Z kuşağı dindarlığın klasik söylemini kendisi için ikna edici bulmamaktadır. Çünkü klasik dini söylem, Z Kuşağındaki bir gencin farklı inanç ve pratiklere sahip arkadaşıyla nasıl bir ilişki geliştireceğine dair bir teorik zemin inşa edememiştir.
Bu başlıktaki ilk yazıda dinin dünyayı karşılama düzeyini bir başka problem alanı olarak tanımlamıştık. Fakat bu problemin iki boyutunu birbirinden ayırt etmeliyiz. Birincisi, dinin burada bilimin karşılaması gerektiği alanları istimlak etmemesi gerekir; zaten dinden bunlar da beklenmez. Fakat dindar denilen kesimde görülen bir tavır da, insani bir etkinlik alanı olan bilimi bütünüyle teolojinin içine sıkıştırmaktır. İkinci boyut ise, insana evrensel bir perspektif sunma iddiasındaki dinin (İslam’ın), paradigmal ve sosyal tüm değişmeler karşısında onları aşabilecek ve kendisini yeniden bu dünyada inşa edebilecek bir zihniyet, ufuk ve dinamizmi geliştirebilmesidir.
Bu konuda dindarlığın yaşanan değişimlere hazırlıksız yakalandığını söyleyebiliriz. Esasen dünyada yaşanan savrulmalar karşısında insanları “vasat” bir iklime çekmek anlamında dinin önemli bir imkanı içinde barındırdığını belirtmeliyiz. Fakat sürekli değişimin bir konusu olan dünyayı dinin karşılayabilmesi, bir durumda, zamanda, mekanda koşullanmadan temel perspektifi kaybetmeden yeni formlar üretebilmeyi gerektirmektedir.
Son dönemlerde “din” bağlamındaki tartışmalara bakıldığında, iki boyutlu problem alanı karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, belirli ibadetler ve ritüeller üzerinden yapılan kısır tartışmalar dindarlığın çok geniş insana değen boyutlarını görünmez kılmaktadır. Esasen dindarlığın bu dar alanda top çevirme faaliyeti bu geniş alanın inşasının çok mesaiyi gerektirmesidir. Söz gelimi; teravih namazı üzerine yapılan tartışmalar bunun iyi bir örneğidir.
İkincisi, bu tartışmalarda yapılan savunular “dinin geleceğini kurtarmak” gibi kendisini konumlandırmakta; insanlığın ıstırap içinde beklediği sorunlara gelememektedir. Halbuki insan haklarından başlayarak özgürlüğe kadar bir dizi sorun beklemektedir. Halledilmeyen bu sorun, küresel ölçekte kula kulluğu yaygınlaştıran (geniş kitleyi muhtaç kılan) pratikler serisini insanlığın önüne getirip bırakmaktadır. İnsanlığın mustarip olduğu bu sorunlara kısa vadede çözüm önerilmemesi, açıkça din ve dindarlığın insanlar üzerinde bir baskı aracı olarak görünmesini sonuçlamaktadır.
Gelecek yazımızda inşaallah dindarlık üzerinden devam edelim.