Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.84
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Ekim 2018

Dindarlaşıyor muyuz? 

Dindarlık algımız sadece günlük ibadetlere endekslenmiş durumda. Dinin, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hayata bakan yüzü kimsenin umurunda değil. Namaz kılmak, oruç tutmak, mali durumun yerindeyse hacca gitmek ve zekât vermek İslam’ın beş şartı içinde sayılan temel ibadetler. Oysa ki İslam bunların toplamından ibaret değil. Müslümanlığın sosyal yaşama bakan bir boyutu var. Namazını kılacaksın ama yetimi de gözeteceksin, hacca gideceksin ama adil ve dürüst olacaksın, oruç tutacaksın ama eline, beline, diline de hâkim olacaksın, anne baba hakkını gözetecek, onlara “üf” bile demeyeceksin, komşuluk hakkına riayet edeceksin, faizden uzak duracaksın, dosdoğru olacaksın, ölçüde tartıda hile yapmayacaksın, kamu işinde liyakat ve ehliyete riayet edeceksin, rüşvet yemeyeceksin, haksız kazanç elde etmeyeceksin.
İslam, ilmihal kitaplarının kodifike ettiği şekilde sadece imanın altı şartı, İslam’ın beş şartından müteşekkil olsaydı eğer, o vakit Kur’an faiz yiyenleri tel’in etmezdi, liyakati emretmezdi, adaleti tavsiye etmezdi, cihadı emretmezdi. Demek ki İslam bizlere cami hocalarının yaz Kur’an kurslarında öğrettiğinden daha fazla bir şeydir. Demek ki İslam Kur’an’da anlatıldığı şekliyle “hayatın her yönünü kuşatan” ve “hayatın her alanına karışan” bir dindir. Nasıl evleneceksiniz? mirası ne şekilde dağıtacaksınız? İktisadi-ticari hayatınızda nelere dikkat edeceksiniz? Devlet başkanıysanız halkınıza nasıl muamelede bulunacaksınız? Düşmanlarınızla mücadele yönteminiz ne olacak? Savaşta hangi kurallara riayet etmeniz gerekiyor? İşte İslam bütün bunlar hakkında mensuplarına bağlayıcı hükümler koyuyor ve bağlılarını sorumlu tutuyor.
Hayata dair ölçülerimizin sekülerize edildiği, aklın ve bilimin putlaştırıldığı, pozitivizimin ilmi ve gündelik hayatın merkezine alındığı, devlet- toplum ilişkilerinin laisize edilerek değerden arındırıldığı, dini değerlerin ve düşüncelerin küçümsendiği, dini emir ve hakikatlerin alaya alındığı, görmezden gelindiği bir dehşetengiz çağda ve sosyal iklimde, dindarlığımızı sorgulamak biraz tuhaf olacak ama, bunu bir şekilde yapmamız gerekiyor. “Türkiye İslam’ın son kalesidir, Türkiye düşerse bütün İslam coğrafyası düşer” dediğimiz şu günlerde dinle olan ilişkimizin sınırlarını ya da boyutlarını sorgulamayacağız da ne yapacağız? Toplum olarak dini pek yaşamamakla birlikte dine duyduğumuz hürmet ve saygının bizi kurtaracağını ve bu son kalenin İslam dünyasının umudu olacağını düşünüyorsak yanılıyoruz.
Vahşi kapitalist düzenle hesaplaşamamış, modernizmin zokalarıyla yüzleşememiş, günden güne gündelik hayatın sekülerize olduğu bir Türkiye modeli, Allah aşkına hangi İslam dünyasına model teşkil edecek? Kamu ahlakının çöktüğü, faizin fütursuzca teşvik edildiği, kadının pespayeleştirildiği, köleleştirildiği, rüşvetin sıradanlaştığı, paraya ve güce olan imanın kutsal olana imanın üzerine çıkarıldığı, adeta kendi içinde kutsandığı bir düzende hangi tarafımızla başka toplumlara örnek olacağız? Eğer dinle olan ilişkimiz namaz, hac, zekat boyutuyla mahdut kalacaksa sayısı her yıl artan hac başvuruları bizi pekala memnun edebilir. Hatta merkezi camilerde Cuma namazlarında neredeyse yer bulamayacak hale gelmiş olmamız bize “maşallah” dedirtebilir. Ama cumada aynı seccadeye baş koyan bizlerin çok değil on dakika sonra trafikte basit bir yol verme kavgası yüzünden birbirini doğramasını neyle izah edeceğiz? Ya da o cumada aynı safta namazda el bağlamışken çok değil yarım saat sonra ölçüde, tartıda yaptığımız hileleri, kamu dairesinde işimizi gördürmek için verdiğimiz rüşvetleri neyle izah edeceğiz? Ya da henüz hacdan yeni dönmüşken emrimiz altındakilere reva gördüğümüz adaletsizlikleri neyle açıklayacağız? Dinle olan ilişkimizi ve din algımızı değiştirmek, Kur’an’ı ve sünneti merkeze alan hakiki bir Müslümanlığı hayatımıza hâkim kılmak ve dine seküler düzenin açtığı pencereden bakmaktan vazgeçmek zorundayız. Maalesef bugünün Müslümanları olarak bizler seküler dünyanın bize çizdiği sınırlar içinde bocalayıp duruyoruz. Kendimize, hayata ve bize dair hiçbir projemiz yok. Maalesef! E öyleyse biz hangi yönde dindarlaşıyoruz? İktisatta, siyasette, cemiyet hayatında din hayatımızın neresinde ve bu alanlara dair bir İslami projemiz var mı? Cevap okuyucuya kalsın.