Dindarlar zaten hayvan ve çevre düşmanıdır(!)
CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş’ın bir tv ekranındaki sözleri dindar insanlar cephesinde infial oluşturdu tabii de sözde insancıl, hümanist tüm öğeleri kuşanmış öteki mahallede tek bir yaprak dahi kıpırdamadı!
Mezkûr aday Yavaş’ın hayvan işkence ve cinayetleri için tüm dindarları suçlayıp zan altında bırakan sözleri gerçekten acıklı: “Bu olaylara dini yönden bakan insanlar hem derler ki ‘Allah’ın yarattığı hiçbir varlık sebepsiz değil’ ama bakarsınız bu tür söylemlerde bulunanların çocukları bunları yapıyor!”
Zat-ı muhterem, burada hayvan işkencecisi ve canisi olarak dindarları (daha doğrusu çocuklarını) suçlarken aynı zamanda da bir tür İslam düşüncesi eleştirisi yapmış olur. Hoş, her dindar insanın çocuğu da dindar değildir! Lakin bu mantığa göre dindar ailenin çocuğu dindar olmasa bile ailesi dindar olduğu için işkenceci ve cani olma potansiyeli aileden/ailenin eğitim-inancından çocuğa koşulsuz sirayet etmiştir(!)
Dindarlığın bu kadar çelişik, riyakâr, vahşi ve acımasız gizil bir yüzü olduğu savı, yayınladığı özür mesajıyla daha karmaşıklaşmıştır. “Üç ayrı televizyon programında sokak hayvanları sorusuna verdiğim cevaplar ortadadır. Hal böyle iken… tv programında meramımı değiştiren ve kastı aşan cümleleri sarf etmiş olmamdan dolayı incinen herkesten ve tüm kamuoyundan özür diliyorum.”
Sayın Yavaş’ın özrü, nedense amaca hizmet etmemiş ve amacı bulunamamış sözler olarak havada asılı kalırken sanki eleştiri kendisinin sokak hayvanları tutumuna yönelikmişçesine bir imaj da uyandırır! Dindar insanları zan altında bırakıp suçladığını görmezden gelirken sokak hayvanlarına ilişkin düşünceleri üzerinden bir savunu metodu geliştirmeye çalışmıştır ancak kime, neye yönelik bir özür olduğu anlaşılmayan akışkan sözcükler olarak kayıp gitmiştir.
Şimdi bizim hissiyat ve fikriyatımızdan önce kamuoyunun başımızdaki örtüden çıkardığı yargı çerçevesinde dindarlar olarak cani ve barbar insanlar olmadığımızı anlatmaya mı çalışmalıyız yoksa hayvan düşmanı olmadığımızı mı?
Çocukluğumuzdan itibaren kedilerle iç içe geçen hayatımızdan mı bahsetmeliyiz, susayan sokak köpeğine su içirdiği için Cennet’i kazandığı rivayetleriyle büyüdüğümüzü mü anlatmalıyız?
Sahi, neden sürekli birilerine sınırları çizilmiş kötü bir fotoğrafın ortasındaki olumsuz özne olarak savunu yapmak zorunda bırakılırız? İnsanları sevdiğimizi, hayvanlara merhamet ettiğimizi, düşünce ve yaşam tarzına saygılı olduğumuzu açıklamak hatta bunu delillendirmek zorunda kalırız?
Bizleri menfi belirteçler ile olumsuz öğelere dönüştürme imtiyazı kime aittir ve mahalle olarak her daim kendimizi açıklamak, ifade etmek zorunda bırakılırız?
Sayın Yavaş’ın sözleri aslında bir dil sürçmesi değil gerçek düşüncenin misafir olunan kanalın düşünce yapısının verdiği aynılık, düşüncedaşlık üzerinden oluşan rahatlıkla kontrol mekanizmasının bir anlık devre dışı kalmasının sonucudur!
Esasında bu cenahta çoğu kişi birçok insani ve vicdani konuda dindarları tamamen yargılamakta, bu hakkı kendilerinde bulmakta ve çoğu zaman cevapları dahi dinlememektedir. Hep suçlanan, yargılanan, ötelenen dindarlar taifesi bu yolla hep savunmada bırakıldığı gibi bu olumsuz algı da topluma aktarılmış, toplumda yaşatılmış ve büyütülmüş olmaktadır…