Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu, tam 125 sivil toplum örgütünü bir araya getiriyor.
Müthiş bir güç.
Bu büyük oluşum, "UFUK TURU" adı altında, Türkiye'nin en önemli meselelerini masaya yatırıp, çözüm yollarını arıyor.
Daha önce, "Avrupa Birliği" konusunu ele almışlardı; "Eğitim", "Ahlaki Çözülme", "Aile", "Medeniyetler Buluşması" gibi
konu başlıkları üzerine de "beyin fırtınası" oturumları gerçekleştirmişlerdi.
Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu, şimdi Mardin'de.
Konumuz;
"Sivil Toplum ve Din"
"İslam ve Sosyal Sorumluluk, Ümmet ve Milliyetçilik, İslam ve Cemaatler, İslam Dünyasında Dini Akımlar" alt başlıkları altında tartışıyoruz.
Mardin, İslam'ın Anadolu'ya giriş kapılarından.
Konya, "Kadim Başkent"imiz.
Medeniyetimizin bu iki önemli kalesini; Konya ve Mardin'i böyle bir etkinlikte buluşturan, bu muhteşem etkinliği düzenleyen kardeşlerimizi tebrik edelim.
Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu, Muhsin Görgülügil önderliğinde, AK Partili yıllar boyunca da "ihmalden" kurtulamamış olan eğitim, kültür, tefekkür hayatımıza büyük katkılarda bulunuyor.
İhmalin zararlarını azaltmak için büyük gayret sarf ediyor.
Evet;
tam 125 sivil toplum örgütü.
Muhteşem bir organizasyon; başta Konya olmak üzere, memleketin dört yanından "mütefekkir"lerimizi Mardin'de buluşturan ekibin yaptığı büyük iş.
Bunlar çok zor işler; herkes akıl verir ama "Gel çalış, elini taşın altına koy!" dediğinizde çok az kişi bulursunuz etrafınızda.
Bu yükü sırtlanmak "Konya"ya düştü, büyüksün Konya, tebrikler Konya.
NİÇİN "DİNDARLAR YAŞLANIYOR"?
Yazımızın ana başlığı olarak "Dindarlar Yaşlanıyor?" da karar kıldık.
Sebepsiz değil elbet.
Burada, yani Mardin'de bir araya gelen dostlarımıza şöyle bir baktık;
Çoğunu 30 yıldır tanıyoruz.
Hepsinin "dava"ya büyük hizmetleri var; uzun yıllar boyunca yönetiminde bulundukları sivil toplum örgütleri aracılığı ile ülkenin birlik ve bütünlüğüne katkıda bulunuyorlar.
Gönlüm istedi ki; bu büyük teferkür buluşmasında, 40 yaş altı gençlerimiz de güçlü bir şekilde temsil edilmiş olsun.
Bizler, işte geldik gidiyoruz.
Bendeniz 51 yaşındayım ve bu tür faaliyetlere katılan "gençler" arasında yer aldığım söyleniyor.
O, ilk gençlik yılları o kadar önemli ki...
Onlar başka bir dil kullanıyor...
Onlar yeni çağın çocukları; sosyal medyadan, bilgisayar teknolojisinden öyle anlıyorlar ki...
Sanki öyle kodlanmışlar; 7-8 yaşındaki bir çocuk, ilk defa eline aldığı bir cihazı hemen çözüveriyor.
Benim, onlara yetişmem mümkün değil.
Burada, yaşları kemale ermiş çok değerli üstadlarımız var.
Sivil toplum önderlerimiz var.
Onların bilgi ve birikimlerinden faydalanmak, değerlerimizin "yeni kuşaklara" aktarılmasını sağlamak lazım.
Yeni kuşaklar da, bu sivil toplum önderlerine dinamizm, enerji vereceklerdir.
Ne var ki, farklı kuşakları buluşturmakta bir takım sıkıntılarımızın olduğunu görüyorum.
Güvenilir araştırma kuruluşlarının ortaya koydukları çalışmalar; "Yeni Türkiye" ruhunun, genç nesilden fazla destek alamadığını gösteriyor.
Son referandum oylamasından önce gelen tahmini rakamlar; 40 yaş üstünde ezici bir "EVET" çoğunluğu olduğunu işaret ediyordu.
"Hayır"cılar daha çok 40 yaş altında, 30 yaş altı ve hele 20 yaş altı iyice "Hayır"cı.
Bu niye böyle?
Çok çeşitli sebepleri olabilir ama bence, en önemli sebep; genç kuşaklarımıza yakın tarihin acı gerçeklerini yeterince anlatamıyor oluşumuz.
Çocuklarımız, gençlerimiz; çok yakın tarihimizin acı hatıralarla dolu "28 Şubat Günleri"ni pek bilmiyor.
Türkiye'nin gecelik yüzde 5000 faiz oranlarını gördüğü o berbat 2000-2001 ekonomik kriz dönemlerini pek bilmiyor.
Ailede fazla anlatmıyoruz, okullarda -nedense- hiç anlatmıyoruz.
Genç, dün ile bugün arasında bir kıyas yapma şansına sahip değil.
Yaşlı kuşaklar olarak, biraz fazla yargılayıcı, suçlayıcı oluşumuz da gençleri bizden uzaklaştırıyor.
Gençlerimizin bir takım hareketlerini beğenmediğimizi söylerken, "Bir takım olumsuzluklar varsa, bunun suçlusu bizleriz!" diyemiyoruz.
Değişimin kaçınılmaz olduğunu, gençliğin de değiştiğini göremiyor ya da kabullenemiyoruz.
"Teknoloji" çağının, "sosyal medya" çağının arızalarını üzerlerinde taşıyan bu kardeşlerimizi anlamamakta ısrar ediyoruz.
Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu'na bağlı sivil toplum örgütlerinin önemli bir bölümü "gençler" üzerinde çalışıyor.
Çoğunun "gençlik birimleri" var.
Bu çok güzel.
"Genç" kardeşlerimizden liyakat sahibi olanların, büyük sivil toplum örgütlerimizde önemli koltuklara oturmaları mümkün olabilirse...
Daha fazla gencimizi, birinci veya ikinci adamlar olarak görev yapıyor halde görebilirsek çok mutlu olacağız.
Bizler geldik gidiyoruz.
Ne varsa gençlerimizde var.
Meslekte, istihbarat şefliği, haber müdürlüğü, ankara temsilciliği gibi görevlerde bulunmuş ve bu görevleri her defasında "genç" kardeşlerine bırakmış bir kardeşiniz olarak, sivil toplum örgütlerimizde yaşlıların tecrübelerinden, gençlerimizin enerjilerinden
istifade eden, bunları bir araya getirmeye çalışan bir yapının hakim olmasını canı gönülden arzu ettiğimi ifade etmek istiyorum.
NASIL BİR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ?
Mardin'deki Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu etkinliğinin Onur Konuğu Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu hocamız.
Konya'nın yetiştirdiği büyük değerlerimizden Ahmet DAvutoğlu hocamız, her vakit olduğu gibi muhteşem bir "tefekkür ziyafeti" çekti bizlere.
Gerçek bir Sivil Toplum Örgütü olmanın "şartları"nı ortaya koyarken, kulaklarımıza birer "küpe" taktı.
Beş şart;
1-Fikir özgürlüğü ve sosyal mobilizasyon:
Fikrini rahatlıkla ifade edemeyen insanın kişisel iradesi olmaz.
Hareket özgürlüğü olmayan, bir yere çakılıp kalan insandan fayda gelmez.
Fikrin hür olacak, hareketli olacaksın; "pergel metaforu"nu hatırlayınız.
2-Kuşatıcılık:
Yani, dışlayıcı olmayacaksın. Tek tipçi olmayacaksın. Buyurgan olmayacaksın. Farklı tercihlere saygı göstereceksin.
3-Siyasi güçten otonomi:
Yani, siyasi güce bağımlı olmayacaksın. Siyasetin yanlışlarının peşine takılıp savrulmayacaksın. 28 Şubat'ın darbeci ve de sözde sivil toplum örgütleri gibi olmayacaksın.
4-Siyasete müdahil olmayacaksın:
Yani FETÖ gibi yapmayacaksın; siyaseti, devleti ele geçirme çabası içine girmeyeceksin. Siyasiler yanlış yaptığında eleştirecek, doğru yaptığında destek vereceksin.
Siyasete tekliflerde bulunacaksın, ufuk açacak, yol göstereceksin ama ele geçirmeye çalışmayacaksın.
5-Din, Siyaset ve Sivil Toplum İlişkilerini sağlıklı bir zemine oturtacaksın:
Menfaat ilişkilerini öne çıkartmayacaksın. Liyakati öne çıkartacaksın.
Özetle bunlar efendim;
Sivil toplum örgütleri için de bireyler için de;
Özgürlük, hareketlilik, kuşatıcılık, dünyevi beklentisizlik...
Gazeteciler için de çok lazım bu.
Notlarımı aldım.
Mardin'deki oturumlardan aktarımlara devam ederiz inşallah.
Mustafa Yaman... Bir "YAMAN" Kayyım!
Mardin Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkan V.
Yani.
Kayyım.
Mardinli, "bölücü örgüt sempatizanı" bir yönetime "yetki" vermenin acısını yaşadı.
Sıkıntısını çekti.
Büyük kayıplara uğradı.
Sonra...
"Devlet" girdi devreye.
"Yeter!" dedi.
Birçok yerde olduğu gibi Mardin'de de "Kayyım" görev aldı.
Mustafa Yaman.
"Mardin, Bir Şehirden Daha Fazlası" diyerek yola çıkan Mustafa Yaman, kısa süre içerisinde öylesine büyük hizmetlere imza atmış ki...
Yol mevsimi olmamasına rağmen, 176 kilometre stabilize yol çalışması, 243 kilometre asfalt yama ve 24 kilometre asfalt; araç filosunda büyük artış, dikey bahçe projesi, kültür-sanat faaliyetlerinde dev ataklar, 2. Organize Sanayi Bölgesi Alt Yapı İhalesi...
Harıl harıl çalışan bir Belediye.
Her "kayyım" böyle olsun.