Din ve şeriat
Okumuş cahiller çoğaldıkça dine ve diyanete hatta şeriata bilir bilmez olur olmaz saldırılar da çoğaldı. Bu cahillerin aslında birçoğunun ismi hem din hem şeriat çağrıştırır ama cehaletleri bu gerçekliğin bile farkına varmalarına engel olur.
İnsan inanmayabilir, inanamayabilir ve böyle birisi açık
seçik ben dine inanman, ben kâfirim dese mesele hem dinen hem de mantıken
çözülecek ve gereksiz tartışmalar olmayacak ama nerede o samimiyet.
Bu güruh her seçim döneminde olduğu gibi yine birilerinin
dolduruşuna geldi ve ağızlardan çıkanlar kulaklar tarafından da duyulmayınca
Müslüman ahaliye höykürmeler çoğalmaya başladı.
Höykürme hastalığına tutulmuş güruha insanlık adına hak ve
hukuk adına “ yaptığınız büyük
saygısızlık denerek” en azından
insanların düşünce ve ibadet hürriyetine tasallutta bulunulduğunun
hatırlatılması lazım.
Her alanda yozlaşan toplumumuz maalesef din alanında
yaşanılanlardan daha fazla yozlaşmıştır. Hangi din olursa olsun eğer din,
kişiyi evrensel doğruya götürmüyor ve onun toplumsal algıda seviyesini
yükseltmiyorsa sorunu yaşamadığı dinde aramak hatasına düşülüyor.
Kişinin inandığı dinini,
kaynağı ile buluşturan yolculuk olan şeriatı yok sayılırsa, köksüz çınar
gibi olur ki bu abesle iştigaldir.
İnsan demek kelime anlamı ile noksan demektir.
Bu gerçekliğin bilinmesine rağmen insan zaaf ve hatalarını
dine diyanete bağlayarak din ve diyanet düşmanlığı yapmak en hafifinden art
niyetliliktir.
Din olgusu sadece insan psikolojisi için değil aynı zamanda
biyolojik yapımız davranışlarımız aklımız ve vicdan için de olmazsa olmazımız
bir gerçeklik.
Din, felsefe ve bilim bu üç kavram insanlık tarihi ile yaşıt
ve günümüzde de olmazımız olan değerler.
Din vahiyle, felsefe akılla, bilim ise kanıtla kendini
geliştirmiş ve günümüz dünyasında da birbirine geçişleri ile insanımızı
tekamüle giden yolculuğunda en parlak ışık olmuştur.
Maddi ve manevi aydınlanmada her üç kaynağın gerekliliği de
tartışmasız doğru ve elzemdir.
Ahlak, insanlara mahsus ontolojik ve evrensel değerdir.
İnsan, his ve heveslerinin yanında eğitim, din, kültür ve sosyal çevresiyle var
olan yüce bir yaratıktır. Eşrefi mahluk denmesinin ana sebebi de bu
yüceliktendir.
Bu gerçeklikten dolayı olsa gerek İslam peygamberi Hz
Muhammed Mustafa(SAV) ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim diyerek
ahlakın din ile iç içeliğini tescillemiş.
Sosyal medyada yazılanlara çizilenlere baktığımda içim bir
hoş oluyor. Aklı başında sandığım birçok insanın din düşmanlığına referans
olarak insanların hatası üzerinden dine saldırmaları gerçekten çok üzücü.
Hele hele vatandaşa üstten bakarak aşağılayıcı tavırlarla
şuraya git buraya git gibi akıl vermeler gerçekten insana saygısızlık.
Bu milletin mayasından din olgusu söküp atmak dün olmadığı
gibi bugünde gelecekte de mümkün değil.
Bunun böyle bilinmesi lazım.
Özellikle balkan coğrafyasında Türklük ile Müslümanlık iç
içe geçmiş bir kavram olarak görülüyor ve biri diğerine tercih edilmiyor.
Türk dendiğinde Müslümanlık akla geliyor.
Türkmenistan’a seyahatimde yaşlı bir amcaya dininizi nasıl
korudunuz diye sormuştum.
Aldığım cevap bugünkü gibi hatırımda.
“İnceldi ama
koparamadılar” demişti.
Maalesef ülkemizde de geçmişte benzer sıkıntılar oldu ama ne
inceldi ne de koptu.
Çok şükür din olgusu millet olma şuurunda hala çok etkili
bir yapıştırıcı ve maya.
Milletin dini ile diyaneti ile daha fazla uğraşılmamalı.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.