Din ve barış
Dinler, donuk doktrinler ve ritüeller değillerdir. Dinler, insanlarla beraber canlılık kazanan anlam çerçeveleridir. Dinlere hayat veren insandır. İnsansız bir din, sadece fosildir. Dinler, insanlar sayesinde çevrelerindeki dünya ile dinamik ve kompleks ilişkiler kurarlar. Din ve barış arasında kurulan ilişkide dinamik, çok yönlü ve komplekstir. Dinler, barışı destekleyen ve besleyen bir şekilde dünya ve hayatla ilişkilendirilebileceği gibi, hayatı, dünyayı ve insanı yok etmeyi hedef alan bir çatışmanın da kaynağı ve ilham kaynağı olabilirler. İnsanlık tarihinde dinler, çatışmanın nedeni oldukları gibi, barışı gerçekleştirmenin de kaynağı olmuşlardır.
Dünya dinlerinin barış, savaş ve şiddete dair yaklaşımlarını net ve kesin perspektiflerle ortaya koymak imkansızlık derecesinde zordur. Her din içinde değişik kişi, kurum ve gruplar, farklı görüşler ve yaklaşımlar ortaya koyabilmektedirler. Kişiler, bir militan gibi dini kimliklerini çatışma ve şiddetin kaynağı haline getirebilmektedirler. Dinle kurulan ilişkinin doğası, o dinin barış veya şiddetle ilişkisini ortaya koymaktadır. Dinler tarihinde savaş ve barış yan yana olmuştur.
Dinler, şiddet ve savaş konusunda nasıl bir pozisyon takınılacağı konusunda farklı görüşler ortaya koymaktadırlar. Bazı din ve inançlar, şiddet ve savaşı bütünüyle reddeden pasifist bir pozisyon alabilmektedirler. Bazı dinler ise, adaletin gerçekleşmesi için adil savaş teorisini benimsemektedir. Diğer insanları doğru yola iletmek ve dine yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için kutsal savaş seçeneğinin gerekliliğini savunan inançlarda bulunmaktadır. Dünya dinlerinin pozisyonları, insanların barış, şiddet ve savaş eğilimlerine göre değişmektedir. Başka bir ifade ile dinlerin barış ve savaşa dair söylediği her şey, insan tarafından söylenmiş ve yapılmıştır.
İslam, barış demektir. İslam, bütün insanların eşitliğini kabul etmekte, hiç kimsenin bir diğerine üstün olmadığını ifade etmektedir. İslam’da, merkezi bir otorite yoktur ve hiç kimse din adına şiddet yapmaya zorlanamaz. Cihat, kutsal savaş değildir. Cihat, askeri mücadele anlamında küçük cihat, kişinin kendisine karşı verdiği mücadele anlamında ise büyük cihat olarak sınıflandırılmaktadır. Cihat, savaş ve şiddetle ilişkili olmayan ahlaki ve manevi boyutu olan bir kavramdır. İnsan, en büyük mücadeleyi kendi nefsine karşı vermelidir. Zulme ve saldırıya karşı müslümanların direnme ve kendilerini savunma hakları vardır. Büyük cihat, tamamen şiddet ve savaşın karşısındadır. İnsanları zorla ve şiddetle dini kabule zorlamak, İslam’da reddedilmiştir, çünkü dinde zorlama yoktur. Dinde zorlamanın olmaması prensibi, dini hayatın tamamen şiddetten arındırılmasını gerektirmektedir. İslam, din ve vicdan özgürlüğünü tanımaktadır.
Savaş, hukuk kuralları içinde devlet tarafından yapılabilir. Bireylerin ve grupların savaş ilan etme hakları yoktur. İslam barışa davettir ve dünyanın Dar’us Selam yani barış yurdu haline getirilmesi insanlığın görevi olarak değerlendirilmektedir. Müslüman dünyanın din adına şiddet yapanlardan kendisini arındırması gerekmektedir. İslam tevazu ve denge dinidir. İslam Peygamberi, Mekke’yi fethettiğinde düşmanlarını affetmiştir. Yayılmacı ve istilacı savaşlar gayri meşrudur. Savaşmak, cennete gitmenin garantisi olmadığı gibi yolu da değildir.
İslam, barış, adalet ve merhameti birlikte ele almaktadır. Cihat, iç dünyanın temizlenmesi ve iç barıştır. Mücahit, kendi nefsini yenen ve barışı gerçekleştirendir. Dünyayı savaş ve şiddet alanı olarak görmek, insanlığın gerçekliğine ve barışa aykırıdır. İslam, ahlakı esas almaktadır. Yalan, hırsızlık ve öldürmeyi yasaklayan İslam, tevazu ve barışı teşvik etmektedir. Allah önünde bütün insanlar eşittir ve hürdür. Barış için ahlak gereklidir. İslam orta yoldur. Adaletin gerçekleşmesini hedefleyen Orta Yol olarak İslam, hiçbir aşırılıkla bağdaşmamaktadır. Fundamentalizm, barışa karşıdır, çünkü o, bütün kültürü, dini ve hayatı teslim almaktadır. Başka bir ifade ile fundamentalizm, herkesi kendine esir etmektedir. İslam, kişinin hiç kimseye esir olmasını değil, herkesten ve her şeyden bağımsızlaşarak Allah’ın salih insanı olmasını emretmektedir.