Din totoloji ile ayakta dur(a)maz
“İlahiyatlar ne iş yapar?” başlıklı geçen haftaki yazım üzerine farklı
eleştiriler ve mülahazalar oldu. Elbette eleştiri olmadan sağlıklı bir tartışma
olmaz. Ancak bu eleştirilerin yine ilmi temelli olması her zaman öncelikli
tercihim olacaktır.
Tekraren belirteyim ki, bu cümleleri bir ilahiyat hocası olarak kendimizi
ve ilahiyatları eleştirilemez “papalık” konumuna oturtmak için söylemiyorum.
Fakat sorunlarımızı bir türlü ilmi platformlarda ilmi bir hüviyetle
tartışamamaktan kaynaklanan içeriksizlik ve günün sonundaki birikimsizlik,
durumu sıfır toplamlı oyuna dönüştürmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Öncelikle ilahiyat meselesinin bir üniversite kavramı ile birlikte
tartışılması gerekir. Üniversiteler isminden de anlaşılacağı üzere evrensel
bilgi üretmesi gereken kurumlardır. Dolayısıyla burada üretilen bilgi ve
tartışmaların tüm dünya insanını kapsayacak bir evrensellikte olması iktiza
eder ki, bu da üniversiteleri entelektüalite ile gündeme getirmelidir. Bir
başka deyişle, tüm dünya üniversiteleri ve insanlarını karşılayabilecek
entelektüel bilgi ve tartışmalar olmalıdır. Üniversitenin kendi kapalı
evreninde bilgi üretmesi, sonra da bunu referans göstererek “hakikat”ı
belirlemesi ancak totolojiyi besleyen bir durum olur.
Özellikle son dönemlerde ilahiyat yerine medrese kavramını öne çıkarmak
isteyen tavırlar gözlemlenmektedir. Onların medrese söylemi, bütün gücünü
tarihten ve tarihteki siyasi başarılardan almaktadır. Fakat unutulan şey şudur;
medreseler de bir eğitim kurumu olarak tarihseldirler. Bugün evrensel bilgi ve
içerikler üretmeden, açtığınız kuruma “medrese” levhasını asmanız neyi
değiştirecektir?
İlahiyatlar da bir üniversite içerisinde din hakkında evrensel düzeyde
bilgi ve tartışma üretmesi gereken kurumlardır. Bazıları kendi kurumsallaşmış inançlarına
asla dokunulmamasını istediklerinden ilahiyattaki muhtemel tartışmaları
kendileri için bir tehdit olarak görmektedirler. Halbuki gerek kelam gerekse
fıkıh alanındaki “mevcutlar”, tarihin bir döneminde dinin kurucu metinleri olan
Kur’an ve Sünnet’ten ve kendi dönemlerindeki birikimlerden hareket ederek
bunları formüle etmişlerdir. Dolayısıyla yine Kur’an ve Sünnet ile bugünki
insanlığın ilmi müktesebat ve birikimini değerlendirerek “bugün”ü karşılayacak
imam-ı Azam’lar ve Gazali’ler niçin çıkmasın? Niçin tarih dondurularak
insanlığın ve ilahiyatın yürümesini engelleyecek prangalara dönüştürülüyor.
Bugün birçoklarının ortaya koydukları din anlayışının müslümanları bile
bu dünyada ikiye parçaladığını; din ile dünya arasında gerilim ürettiğini ve
sonunda dinin kapsamlı düşüncelerle dünyayı kapsayamadığı yerde müslümanların
bile pratiğin teorisine inanmadıkları halde sahiplendiklerini acaba görebiliyor
muyuz? Dindarların gerçeklikten koptukları, gerçeklikte kalanların ise dini “ne
de olsa bir hatırı var” diyerek örtük agnostik tavırlara doğru savruldukları
parçalanma içindeyiz. İsterseniz gençlere daha dikkatli bakın.
Bilim ile kastettiğim, insanın kendi çabalarıyla belirli yöntemler
uygulayarak fenomenal dünyaya (şehadet âlemi) dair ürettiği bilgilerdir. Batı
dünyası kilise dogmalarına karşı çıkarken ve gözlerini tabiata çevirdiğinde ilk
başta Tanrı’dan bir kopuş yoktu. Fakat daha sonraki süreçte bilim Tanrı’dan
(metafizikten) koptu ki, bugün anlamsızlık sorununu getiren nokta budur. Biz böyle
bir düalizmden şekvacı olarak, bilim ve din arasındaki ilişkide de tevhidi
savunmaktayız. Çünkü tabiatın da insanın da bilginin de yegane kaynağı
Tanrı’dır. Nitekim İbn Rüşd, din ile bilimi aynı kaynaktan beslenen ikiz
kardeşler olarak görür.
Fakat İslam literatüründe burhani düzeydeki bilgi ile inançlar arasında
her zaman bir ayrım vardır. Bilgi genel olarak “ispatlanmış ya da
gerekçelendirilmiş inanç” şeklinde de tanımlanır. Elbette din bir inanç işidir.
Fakat bu onu tamamen bilgi konusu olmanın dışına çıkarmaz. Kelam dediğimiz şey
de, aslında inancı bilgi, akıl ve insanlığın birikimi çerçevesinde formüle eder
ve bunlar bitmeyen faaliyetlerdir. İlahiyat ise tüm bu ilimler içerisinde
inancın insan, düşünce ve topluma doğru projeksiyonlarını insanlığın ortak
bilgi birikimi içerisinde ele alan bir alandır. Çünkü totoloji yaparak bir din
kendisini ayakta tutamaz.