Din ne anlam ifade eder?
Gazete, televizyon ve sosyal medya takip ettiğimiz kadarıyla “din”e ayrılmış epey konuşma ve tartışmaları içinde barındırıyor. Benim bu mecralarda ve bilhassa yeni eğilim haline gelen, herkesin özel televizyonu olan videolarda “İslam’da cin var mı?”, “Sırat köprüsü var mı?”, “içki haram mı?”, “Hz. Musa niye öyle yaptı?” türünden tikel sorular üzerinden tartışmalar yapılmaktadır.
Bu soruların İslam’ın kendi içerisinde elbette anlam ve önemi vardır. Fakat içinde bulunduğumuz konjonktürde, tüm bu tikel soruları önceleyen temel bir problem cevaplanmayı beklemektedir. Bir yandan Charles Taylor’un “15. Yüzyılda bir din ve Tanrı’ya inanmamak neredeyse mümkün değilken, bugün din alternatiflerden bir alternatif haline gelmiştir” sözü, diğer yandan dünya ölçeğinde müslüman toplumların özelde İslam’a dair olumlu temsillerinin son derece zayıflığı bir gerçeklik olarak ortada dururken, “bir dine ya da özelde İslam’a bir gelecek vaadi ve kurtuluş olarak bakılmakta mıdır” şeklindeki güven unsurunu sorunsallaştıran problemin başat bir nitelik kazandığını düşünmekteyim.
Görebildiğimiz kadarıyla söz gelimi son 30-40 yıldır dinsellik ve dindarlıkta belirli artışlar gözlemlense bile, direkt dine göndermede bulunan hayata ve varoluşa dair kaygı ve sorunlar artmış görünmektedir. Kimi mistik yaklaşımların fertlerin dünyalarında belirli etkileri görülmekle birlikte, özellikle gençlerde yukarıda ilk girişte zikrettiğim sorulardan ziyade örtük bir biçimde varoluş sorunları işaretlenmektedir. Dikkat ederseniz, genç nesil bir konuyu “ayet”leri sıralayarak anlatım tarzına ilgi gösterme konusunda daha mesafeli durmaktadırlar. Tüm bunlara bakarak işe yeniden başlamanın gerekli olduğunu düşünmekteyim. Bu da ilkin dinin “ne”liğinin ortaya konulmasını icbar etmektedir.
Bilhassa modern zamanlarda dinin özel alana çek(tir)ilmesi neticesinde, din insan hayatının sadece bir boyutu olarak algılandı. Nasıl ki insan karnı acıktığı zaman yemek yerse, din de hayatta insana lazım olduğu yerde değmektedir bu anlayışa göre. İnanmak insanın vazgeçilmezi olduğundan, din insana inanacak bir malzeme sunmakta; buna uygun ibadet ve ritüeller gerçekleştirmektedir.
Halbuki din ve özelde İslam, insanın varoluşsal sorunlarına cevap üreterek insanlara bir “açıklama” sunar. Bu bağlamda din, insanın kendisi ve varlık dünyası ile ilgili kapsamlı bir açıklama modelidir. Dinin bugün dünya ve insana dair açıklama modelleri sunmak açısından rakipleri bulunmaktadır. Meselâ; tabii, fiziki ve sosyal bilimler muhtevi modern bilim, Marksizm, liberalizm gibi ideolojiler ve hatta postmodernizm, dünya ve insana dair açıklama modelleri sunma açısından dinin alternatifi olarak işlev görmektedirler. Belki Taylor’un dediği “din alternatiflerden bir alternatif haline geldi” sözü bu çerçevede düşünülebilir.
Burada anlaşılan şudur ki, müslümanlar İslam’ı içinde yaşanılan dünyada insana bir öneri; dünya ve insana dair bir açıklama biçimi mantığı ve diliyle sunmalıdırlar. Kur’an-ı Kerim Bakara Suresi’nin başında yer alan “bu kitap arınmak isteyenler için bir yol göstericidir (kılavuzdur)” ifadesi tam da bu dediğimiz noktayı muhtevidir.
Kur’an Mekke toplumuna insan ve dünyaya dair kapsamlı açıklama önerisi olarak geldi. Süreç içerisinde kabul edilme oranı ciddi olarak arttı. Bu arada İslam’ın yaklaşımı ve kavramları bir kurumsallık kazanmıştır. Kurumsallık dinamik olan değer ve kavramların belirli oranda “donmasını” da icbar etmektedir. Temel sorun bu kurumsallaşmayı inşa eden kavram ve değerlerin dinamikliğini sonraki dönemlerde korumaktır.