Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2964.50
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Eylül 2020

Din medyası mı, medya dini mi?

Hiç unutmuyorum, çocukluktan ergenliğe geçiş yaptığımız yıllarda, Türkiye ve Dünya’da güçlü bir Sosyalizm rüzgârı esiyordu… Türkiye’deki solcu akımların en büyük esin kaynaklarından bir de Moskova’dan Türkçe yayın yapan ‘’Bizim Rado’’ idi…

İslami bilinç ve kimliği kazanmaya başladığımız yıllarda en büyük temennilerimizden biri şuydu: ‘’Radyolarda bize 10 dakika konuşma hakkı tanısınlar.’’

Siz görün nasıl bir toplumsal değişim fırtınası estiriyoruz, havasındaydık…

Sonraki yıllarda İran İslam Devrimi gerçekleşince, Tahran’dan Türkçe yayın yapan ‘İran İslam Cumhuriyetinin Sesi’ radyosu ile kısa dalga da tanıştık… Zamanın hızlı akışı içerisinde özel radyo ve televizyonlarla buluştuk… Şimdilerde onlarca özel kanalımız var… Var olmasına varda biz o mecralarda ne kadar varız?

Nereden nereye geldik? İbretlik bir halimiz var… Dün bizler için bir rüya, bir muştu olan medya dünyası, şimdilerde üzerinde derin derin düşünmemiz gereken bir durum arz ediyor…

Dijital dünyanın dejenerasyonundan din de etkileniyor… Dini söylemin seküler ve popüler medyaya adaptasyonu ile karşı karşıyayız…

Mutlaka faydalı fonksiyonları olan sosyal medya, denetleyici bir mekanizmadan yoksun kalınca kontrolsüz gidişat ciddi kafa karışıkların mecrası oluveriyor…

Birleştirici, kurucu unsur olan İslam’ın tam aksi yönde tartışma, bölünme, yarılma aracı ve alanı haline dönüştüğünü görüyoruz…

İslam’ın tüm boyutlarıyla, sabiteleri ile birlikte tartışılır zemine çekilmesi, dinin özgül ağırlığını kaybetmesine neden oluyor…

Yorumlarını mutlaklaştıranlar, mutlakları yorumlaştıranlar hakikate uzak düşüyor…

Her hocaya göre değişen ‘’doğru’’ lar oluşuveriyor… Adeta tek doğru kendi hocasının yaptığı yorum, aktardığı bilgi oluyor… Sanki Kur’an ayetleri o hocanın görüşlerini desteklemek için inmiş gibi!..

Farklı görüşlere tahammül yok, tam aksine meydan okuma var… Analitik değil ayrıştırıcı bir medya dili kabul görüyor…

Çoğu zaman dine sadık kalmak yerine reytinge boyun eğmekle süreç devam ediyor… Medyatik manipülasyon maneviyata bir şey katmadığı gibi dinin ruhunu zedeliyor… Dini algıda arızalara neden oluyor…

Kantarın topuzu kaçıyor, İslam’ın kriterleri zorlanıyor… Bazı hocaların bu değirmene su taşımaları işi içinden çıkılmaz hale getiriyor…

Seviye, derinlik, üslup sorunu yaşıyoruz…

İslami yorumlamadaki yüzeysellik hatta yer yer laubalilik dini değerleri yerinden ediyor… Kesin gerçekler bile göreceleştiriliyor…

Dini magazinleştiren medya molları mı medyayı kullanıyor, yoksa medya mı onları kullanıyor, seçemez olduk…

Köpürtülen menkıbeler, kışkırtıcı polemikler gerçekten kime hizmet ediyor? Sansasyonel çıkışlar, gündemde kalma uğruna girilen roller, dini güvenirliliği aşındırıyor…

Sonuçta reytingi en yüksek hoca, en iyi hoca oluveriyor…

Bu gidişatla tek tek şahısların ıslahı ve inşası hedefinden uzaklaşıyor, kitlelerin çekim gücü karşısında medyatik savrulmaların nesnesi olmaya başlıyoruz…

Kendi dünyasında yüz yüze, göz göze, diz dize, kalp kalbe temas kurmayı başaran hocalarımızı ise kendilerini yenileyememiş gözü ile değerlendiriyoruz…

Dini görünürlülük, dini gerçekliği görünmez kılıyor…

Merak ediyorum din medyası ile medya dininin savaşı nasıl bitecek?

Demem o ki, medyaya sadece bilgimizle gitmemiz yetmiyor; duruşumuz, duyarlılıklarımız ve değerlerimizle tüm mecralarda var olmak zorundayız…

Aksi takdirde meşruiyetimiz, maneviyatımız, mahremiyetimiz yara alır… Yol alamayız… Kullanılmaya müsait hale geliriz, mevzi kaybederiz…

İzleyici kitleyi mutlu etme ve ekranda tutma, kendimizi inkâr etme anlamına gelmemeli…

Reyting ve Rıza-i Bari ayırımında nerede durduğumuz oldukça önemli…

Çıkarı, gücü değil, doğruyu, iyiyi öncelemeliyiz…