Din medyası mı, medya dini mi?
Hiç unutmuyorum, çocukluktan ergenliğe geçiş yaptığımız yıllarda, Türkiye ve Dünya’da güçlü bir Sosyalizm rüzgârı esiyordu… Türkiye’deki solcu akımların en büyük esin kaynaklarından bir de Moskova’dan Türkçe yayın yapan ‘’Bizim Rado’’ idi…
İslami
bilinç ve kimliği kazanmaya başladığımız yıllarda en büyük temennilerimizden
biri şuydu: ‘’Radyolarda bize 10 dakika konuşma hakkı tanısınlar.’’
Siz
görün nasıl bir toplumsal değişim fırtınası estiriyoruz, havasındaydık…
Sonraki
yıllarda İran İslam Devrimi gerçekleşince, Tahran’dan Türkçe yayın yapan ‘İran
İslam Cumhuriyetinin Sesi’ radyosu ile kısa dalga da tanıştık… Zamanın hızlı
akışı içerisinde özel radyo ve televizyonlarla buluştuk… Şimdilerde onlarca
özel kanalımız var… Var olmasına varda biz o mecralarda ne kadar varız?
Nereden
nereye geldik? İbretlik bir halimiz var… Dün bizler için bir rüya, bir muştu
olan medya dünyası, şimdilerde üzerinde derin derin düşünmemiz gereken bir
durum arz ediyor…
Dijital
dünyanın dejenerasyonundan din de etkileniyor… Dini söylemin seküler ve popüler
medyaya adaptasyonu ile karşı karşıyayız…
Mutlaka
faydalı fonksiyonları olan sosyal medya, denetleyici bir mekanizmadan yoksun kalınca
kontrolsüz gidişat ciddi kafa karışıkların mecrası oluveriyor…
Birleştirici,
kurucu unsur olan İslam’ın tam aksi yönde tartışma, bölünme, yarılma aracı ve
alanı haline dönüştüğünü görüyoruz…
İslam’ın tüm boyutlarıyla, sabiteleri
ile birlikte tartışılır zemine çekilmesi, dinin özgül ağırlığını kaybetmesine
neden oluyor…
Yorumlarını mutlaklaştıranlar,
mutlakları yorumlaştıranlar hakikate uzak düşüyor…
Her
hocaya göre değişen ‘’doğru’’ lar oluşuveriyor… Adeta tek doğru kendi hocasının
yaptığı yorum, aktardığı bilgi oluyor… Sanki Kur’an ayetleri o hocanın
görüşlerini desteklemek için inmiş gibi!..
Farklı
görüşlere tahammül yok, tam aksine meydan okuma var… Analitik değil ayrıştırıcı
bir medya dili kabul görüyor…
Çoğu
zaman dine sadık kalmak yerine reytinge boyun eğmekle süreç devam ediyor… Medyatik
manipülasyon maneviyata bir şey katmadığı gibi dinin ruhunu zedeliyor… Dini
algıda arızalara neden oluyor…
Kantarın
topuzu kaçıyor, İslam’ın kriterleri zorlanıyor… Bazı hocaların bu değirmene su
taşımaları işi içinden çıkılmaz hale getiriyor…
Seviye,
derinlik, üslup sorunu yaşıyoruz…
İslami
yorumlamadaki yüzeysellik hatta yer yer laubalilik dini değerleri yerinden
ediyor… Kesin gerçekler bile göreceleştiriliyor…
Dini
magazinleştiren medya molları mı medyayı kullanıyor, yoksa medya mı onları
kullanıyor, seçemez olduk…
Köpürtülen
menkıbeler, kışkırtıcı polemikler gerçekten kime hizmet ediyor? Sansasyonel
çıkışlar, gündemde kalma uğruna girilen roller, dini güvenirliliği aşındırıyor…
Sonuçta
reytingi en yüksek hoca, en iyi hoca oluveriyor…
Bu
gidişatla tek tek şahısların ıslahı ve inşası hedefinden uzaklaşıyor,
kitlelerin çekim gücü karşısında medyatik savrulmaların nesnesi olmaya
başlıyoruz…
Kendi
dünyasında yüz yüze, göz göze, diz dize, kalp kalbe temas kurmayı başaran
hocalarımızı ise kendilerini yenileyememiş gözü ile değerlendiriyoruz…
Dini
görünürlülük, dini gerçekliği görünmez kılıyor…
Merak
ediyorum din medyası ile medya dininin savaşı nasıl bitecek?
Demem o
ki, medyaya sadece bilgimizle gitmemiz yetmiyor; duruşumuz, duyarlılıklarımız
ve değerlerimizle tüm mecralarda var olmak zorundayız…
Aksi
takdirde meşruiyetimiz, maneviyatımız, mahremiyetimiz yara alır… Yol alamayız…
Kullanılmaya müsait hale geliriz, mevzi kaybederiz…
İzleyici
kitleyi mutlu etme ve ekranda tutma, kendimizi inkâr etme anlamına gelmemeli…
Reyting
ve Rıza-i Bari ayırımında nerede durduğumuz oldukça önemli…
Çıkarı,
gücü değil, doğruyu, iyiyi öncelemeliyiz…