Din, Fıtrî ve Zarurî Bir İhtiyaçtır-2
Din çok kuvvetli bir ağaç gibi, insanlığın geçirdiği inkılapların hepsinde hayatını muhafaza etmiş ve bundan sonra da edecektir. Zamanın geçmesiyle, onun kaynağı kurumak şöyle dursun, bilakis o menba gittikçe derinleşip genişleyecektir. Binaenaleyh insan hayatı dinle başlamış olduğu gibi, din ile kuvvet bulacak ve nihayet din ile bitecektir. Çünkü din, insan için ekmek ve su kadar gerekli olan temel bir ihtiyaçtır.
Allahü Teâlâ’ya imanın etrafında oluşturulan
inanç sistemi, dinin temelini teşkil eder. Allahü Teâlâ’nın özellikle
varlığının ve birliğinin ortaya konulması, sıfatlarının kavranması ve
sistemleştirilmesi, aklî bir çalışmayı gerektirir ve bütün bunların kesinlik
ifade eden bilgiye dayanması gerekir. Dolayısıyla din, otomatik olarak insanı
ilimle uğraştırır. Bunun için -diyebiliriz ki- her dindar insan, az çok bir
araştırmacı ve fikir adamıdır. Çünkü o, imanını güçlendirip kemale erdirmek ve hâriçten
gelen darbelere karşı onu korumak için daimî bir çaba içindedir.
Dinin öğrettiği bütün ibadetler, Allahü Teâlâ’ya
itaatin biçimsel göstergeleridir. Çünkü yalın ve teorik bir Allah inancı
yeterli olmayıp bu inancın pratik olarak eylemle yani ibadet ve itaatle gösterilmesi
ve sergilenmesi gerekir. Kaynağı vahiy olduğu için bütün ibadetler, Allah’a
itaat çerçevesinde yapılır. Bu bakımdan Allah, bizim ibadet olarak ne yapmamız
gerektiğini belirlemiş ve kendisine bu şekilde ibadet etmemizi emretmiştir.
İbadetler Allah’ın emri oldukları için, aslında onların gücü ve gizemi bu
dünyanın ötelerine uzanır ve her biri, Allah ile kurmaya çalıştığımız irtibatın
değişik biçim ve boyutlarda gerçekleştirilmesine hizmet eder.
Dinin emrettiği ahlak kuralları da, inanç ve
ibadet yoluyla tesis edilmiş bulunan insan-Allah ilişkisinin, dünyevî planda
her türlü tutum ve davranışa yansıması olarak değerlendirilir. Zira insanın; başkalarına
iyi davranması, onlarla iyi geçinmesi, kötülük etmemesi, zarar vermemesi, yalan
söylememesi ve benzeri bütün erdemler, ahlakî birer olgu olmasının yanında Allahü
Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazandıran güzel ve önemli davranışlardır.
Binaenaleyh iman dinin; Allah’ı tanıma ve
bilme boyutunu, ibadetler O’na itaat etme boyutunu, ahlak da O’nu sevme
boyutunu teşkil eder. Buna göre mahiyet olarak; iman akıl ve bilgi; ibadet
inanç ve kanaat; ahlak ise, gönül ve duygu kaynaklıdır.
Dinler; hak ve bâtıl olmak üzere iki çeşittir.
Hak dinler, Allahü Teâlâ’nın peygamberleri aracılığıyla kullarına gönderdiği
bütün dinlerdir. Bunlara semavî yani göksel dinler de denir. Eskiden dünyanın
her bölgesinin kültürü, inancı, örf ve âdetleri farklıydı. Karşılıklı fikir ve
kültür alışverişi de oldukça zayıftı. Bu yüzden, her bölgeye ayrı ayrı
peygamberler gön-derilmiştir. Bütün semavî dinlerde itikad (inanç) ve ahlak
(etik) kuralları aynıdır, fıkıh ve muamelat (ibadetler ve hukuk) sistemi ise
biraz farklıdır.
Bâtıl dinler ise, Allahü Teâlâ tarafından
gönderilmeyen ve bir peygamber tarafından tebliğ edilmeyen beşer mahsulü uydurulmuş
dinlerdir. Bâtıl dinler, insanların uydurdukları ilkel ve saçma sapan
hurafelerden ibarettir.
Babamız Âdem aleyhi selamdan beri
uygulanan hak dinlerin çok azı günümüze kadar gelmiştir. Hıristiyanlık ve Yahudilik
gibi günümüze kadar gelenler de, insanlar tarafından yeni ilave ve çıkarmalar
yapılmak suretiyle tahrif edilip bozulmuştur. Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi,
aslı hak iken sonradan bozulan dinlere, muharref yani bozulmuş dinler denir.
İslam’ın dışındaki dinler, -faraza-
değiştirilmemiş olsalar dahi, bugün onlarla amel etmek (uygulamak) câiz
değildir. Çünkü onlar, Allahü Teâlâ’nın son Peygamberi Muhammed aleyhi selamın
getirdiği İslâm dini ile nesh olunmuşlar yani iptal edilip yürürlükten kaldırılmışlardır.
İslâm dini ise, kıyamete kadar bâki ve kalıcıdır. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Şüphesiz, Allah katında tek din,
İslâm’dır.” (Âl-i
İmran 19)
Allahü Teâlâ, Kıyâmet gününde İslâm
dini ile, kulları arasında hükmedecektir. Sevgili Peygamberimiz Muhammed
Mustafâ sallallahü aleyhi ve sellem, bütün peygamberlerin en üstünü olduğu
gibi, O’nun ümmeti de bütün ümmetlerin en üstünüdür.