Din, Diyanet, Siyaset 2
Cumartesi günkü yazımızda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın özerkleştirilmesi, günlük politikanın etki alanı dışına çekilmesi diğer taraftan da kesinlikle kapatılmaması gerektiğini ifade etmiştik. Bugün kaldığımız yerden devam edelim.
Diyanetin bağımsızlığı ve etkinleştirilmesi bakımından Başkan da dahil olmak üzere, din işleri yüksek kurulu ve fetva makamı üyelerine, vaizlere, müftü ve imamlara milletvekillerine sağlanan dokunulmazlık benzeri bir hak verilmelidir. Böylece hangi siyasi iktidar, hangi siyasi anlayış gelirse gelsin "dinin asli kaynaklarından konuşan herkes" görüş ve beyanını korkusuzca toplumla paylaşabilmelidir. Bu, din ve vicdan özgürlüğü kapsamına alınmakla birlikte fikir ve kanaat belirtme özgürlüğünün de bir gereğidir. Mesela, laikçi bir iktidar döneminde olsa dahi; cari medeni kanun, ailenin reisi konusunu muallakta bırakmış olsa da Diyanet, "İslam'a göre ailenin reisi erkektir" diyebilmelidir. Benzer şekilde yeri geldiğinde, yasalarda zina suç sayılmıyorken cesurca çıkıp "zina haramdır, her ne kadar yasalarda cezası yoksa da Allah katında haramdır diyebilmelidir. Ya da "mp bileti almak ve oradan çıkan parayı kullanmak kumardır, haramdır, her ne kadar devlet bu kumarı kendi örgütlenmesi içine almışsa da ey millet siz bundan uzak durun" diyebilmelidir.
Daha da ileri giderek siyasal iktidarın dahi dini açıdan eleştirilecek yönleri varsa bunların da görevden alınma korkusu olmaksızın Diyanet temsilcileri tarafından münasip lisanla dile getirilebilmesi lazımdır. Neticede siyaset alanı İslamiyet'te "dini, uhrevi" sorumluluk alanı içerisindedir. İslam'da, Hristiyanlıktaki gibi politik dünyevi alan-dini alan ayrımı yoktur. Ancak bütün bunları gerçekleştirmek için güçlü bir irade ve dirayet lazımdır.
Bu girişimden evvel esas halledilmesi gereken mesele şüphesiz Türkiye'de din-devlet ilişkilerinin, din-siyaset ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturtulmasıdır. Diyanet'in özerkleştirilmesi meselesi aslında bunun sadece küçük bir parçasıdır. Ancak acil ihtiyaç kabilinden şimdilik özerk hale getirilmesi kesinlikle tartışılmalıdır. Bu girişim bugün yapılan pek çok gereksiz tartışmanın önünü alacaktır.
İşin özüne bakılacak olursa, Zembilli Ali Efendi, Ebussuud Efendi gibi dirayetli din alimleri, hocasına olan hürmetinden eteklerindeki çamuru öpen Fatih'ler, devletin işinde devletin mürekkebini, kendi işinde kendi hokkasını kullanan Hz Ömer'ler yetiştirebildiğimiz gün bütün bu sıkıntılar zaten sona ermiş olacaktır. Diğer taraftan konuyla bağlantılı bir başka husus da şudur:
İmam Hatip Liseleri de bu ülkede Diyanet gibi başlangıçta farklı amaçlarla kurulmuş, ancak daha sonra toplumun değişen ve çeşitlenen ihtiyaçları, dini eğitime olan ilgi ve alakanın yükselmesi, dindarların çocuklarını eğitecek kurum arayışına girmesi ve pek çok farklı sebeple birlikte İmam-hatip Liseleri CHP'nin kurduğu yapıdan çok çok uzak bir anlayışta ve durumdadırlar. Benzer şekilde Diyanet de başlangıçta farklı amaçlarla kurulmuş olsa da bugün gelinen noktada Diyanet toplumda büyük bir boşluğu doldurmakta, farklı bir anlayışla hizmet vermektedir. Öte yandan;
Kurumlar, anlayışlar, kişiler tartışılırken araç, gereç ve dünyalık bir takım materyaller üzerinden değil, daha derinlikli, daha esaslı daha yapısal meseleler üzerinden ilmi düzeyde münazaralar ve mülahazalar ortaya konulmalıdır. Belli ki bugün bir otomobil üzerinden yürütülen tartışmaların arka planında başka siyasi amaçlar vardır. Aynı anda Türkiye'deki Kürtlerin siyasi temsilcisi olduğunu iddia eden, terör örgütü uzantısı bir siyasi parti ile, Güneydoğu Anadolu bölgesinde faaliyetleri söz konusu örgüt ve parti tarafından engellenen bir cemaatin, Diyanet söz konusu olduğunda aynı dili konuşmaları, aynı yıpratıcı tavrı takınmaları ve benzer eleştiriler getirmeleri bir tesadüf olmasa gerektir. Cemaatin yayın organı gazete ile parti sözcülerinin kullandıkları dil nedense büyük bir benzerlik göstermektedir. Marksist, Leninist çizgide örgütlenmiş ve silahlı mücadeleyi benimsemiş bir örgütün siyasi kolunun Diyanet gibi dini meseleleri ilgilendiren bir konuda spekülasyon yapması acaba neyle izah edilebilir? Burada iki sebep aranabilir; birincisi HDP diyanet üzerinden, diyanete sahip çıkmaya çalışan Sayın Erdoğan ve Ak Parti'ye saldırmak için böyle bir yöntem benimsiyor. İkincisi HDP etnik ve lokal etki alanından kurutularak daha ulusal bir siyasi söylem üretmek için daha milli meseleler hakkında seçmenle diyalog kurmaya çalışıyor. Ancak unutulmamalıdır ki ulusalcı, milliyetçi resmi ideolojinin dinle olan mesafesi ne kadarsa öyle anlaşılıyor ki yeni ulusalcı-milliyetçi Kürt hareketinin de dinle olan mesafesi o kadardır. Yani seküler Türk ulusu yaratmak için yırtınanlarla, seküler Kürt milliyeti yaratmak için çırpınanlar arasında yöntem ve anlayış bakımından fark yoktur.