Din, Diyanet, Siyaset
Son günlerde Diyanet üzerinden yürütülen tartışmalar ne yazık ki ilmi düzeyde olmaktan çok, bir genel seçim öncesi politik çarpışmasının polemik düzeyindeki spekülasyonlarıdır. Siyasi partiler tarafından politik propaganda malzemesi yapılan Diyanet aslında üzerinde taşıdığı sorunlar ve mevcut durumuyla, başlı başına bir reform alanıdır. Siyasi mülahazaların, siyasi iktidar alanının ve siyasi spekülasyonların gölgesinde bırakılan Diyanet'in tartışmaya açılması ve bir reform girişiminin konusu yapılması elzemdir.
Türkiye'de din devlet ilişkilerinin tarihsel kökenine bakıldığında dinin ya da dini kurumların devlet gölgesi, siyasal iktidarın denetimi altında örgütlendiği "Bizantinist" anlayışın etkileri açıkça görülür. Bu minval üzere bizdeki laiklik modeli de bir nevi Bizantinist laiklik modelidir. Kilise ile siyasi otorite arasındaki ilişkide imparatorun kiliseyi ihata ettiği, yönetimi altına aldığı bir modelden söz ediyoruz. Her ne kadar bu anlayış Ortaçağda ve reform hareketlerinden sonra yön değiştirip dönem dönem tersine dönmüşse de Osmanlı şeyhülislamlık müessesesinden mülhem Diyanet İşleri Başkanlığı Bizantinist örgütlenmenin cumhuriyet dönemindeki karşılığıdır. Tabii olarak Türkiye'de resmi ideoloji, dini yaşamı ve dini örgütlenmeyi, hatta dini düşünce ve hareketleri kontrol altında tutmak maksadıyla Diyanet İşlerini ihdas etmiştir. Halifeliği ilga eden, kamu hukukunda İslami rengi ortadan kaldırarak çeşitli devrimlerle "laik devlet"- "seküler toplum" modeli inşa etmeye çalışan bir iradenin başka türlü davranması beklenemezdi.
İslamcı kesimden Diyanete gelen eleştirilerden birisi de bu noktada yoğunlaşmıştır. Diyanet'in "küfür düzeni" içerisinde kurulmuş, devletin genelevlerden, içkiden, piyangodan topladığı vergilerle finanse ettiği bir kuruluş olduğu, Kemalist ideolojiye ters bir söylem ya da eylem içerisinde olamayacağı, Diyanetin ilga edilmesi, din hizmetlerinin sivilleştirilmesi gerektiği gibi temel eleştiri alanları özellikle 90 lı yıllardaki İslamcı söylemin merkezi propaganda alanlarından birisi olmuştur. Her bir parti ya da cemaat dini örgütlenme ve eğitimin kendisi tarafından karşılanabilir olduğunu iddia etmiştir. Ancak 2000'li yıllardan sonra dindarların iktidarla buluşmalarından sonra bu söylem tersine dönmüş, siyasal iktidarlar Diyanet'e pek çok noktada sahip çıkmış, bazı cemaatlerin siyasallaşarak, siyasi iktidara karşı kalkışmalarda bulunacak potansiyele ulaşması gibi sebeplerle Diyanet daha da çok sahiplenilmiş, 90' lı yıllardaki eleştirel bakış yerini daha çok sahiplenme arzusuna bırakmıştır.
Diyanet etrafında yapılan tartışmalarda din-toplum ve din-siyaset ilişkilerini zedeleyecek, bu ilişkilerdeki doğal yapıyı bozacak tehlikeli alanlar şunlardır: Öncelikle Diyanet, herhangi bir siyasi parti ya da iktidara dini söylem üzerinden siyasi başarı kazandıracak bir pozisyona gerek siyasetçi gerekse kurumu temsil eden makam tarafından düşürülmemelidir. Bu oldukça tehlikeli bir yaklaşımdır, buradan toplumun dinle olan ilişkisi ciddi şekilde yara alır. Özellikle bu noktada siyasetçinin toplumun dini hassasiyetine dokunmak için Diyanet'i ve Başkanını konu edinmesi toplumda telafisi zor yaralar açabilir.
İkincisi Diyanet elzem bir kurumdur asla kapatılmamalıdır. Çünkü mevcut toplum yapısı kendi içerisinde dini ihtiyaçları çekip çevirebilecek bir olgunlukta değildir. Vakıfların, cemaatlerin, derneklerin ve STK'ların kontrolüne bırakılan bu alan kimi zaman diyanete yöneltilen eleştirileri de aşabilecek yozlaşma potansiyeli içermektedir. Herkesin bir tarafa çektiği, en basit konularda bile uzlaşamadığı dini meselelerde toplumun kafasını karıştıracak hatta toplumu dinden ve dini kurumlardan uzaklaştıracak tartışmalar önü alınamaz çatışmalara ve bölünmelere sebebiyet verecektir. Hali hazırda tesettürün biçimi konusunda uzlaşma sağlayamamış, yeri geldiğinde yekdiğerinin gerçekte örtünmediğini, belirli bir kalıba girilmezse örtünmenin şer'an gerçekleşmemiş olduğunu iddia edenlerle diğerleri arasındaki uzlaşmazlık bunun en basit kanıtıdır. Yani bugün, Diyanet'in kaldırılmasından sonra oluşacak kafa karışıklığı, kaos ve boşluğu telafi edecek aklı başında bir kurum ya da cemaat ya da başka bir alternatif yapı gözükmemektedir. Eğer Diyanet bir takım siyasilerin iddia ettiği gibi tümden kaldırılırsa, toplumda, altından kalkılamaz sosyal yaralar açılır. Aynı mezhep içerisinde ortak bir ilmihali dahi olmayan herkesin kendi hocaefendisinin ya da cemaat kurucusunun kaynağını kutsadığı ve yeri geldiğinde bunu bir ihtilaf haline dönüştürdüğü bir dini anlayış ortadayken diyaneti kaldırmak olsa olsa safdillik olur.
Diyanet en acil zamanda özerkleştirilmeli, ilmi derinliği artırılmalı, bütçe ve gelir yapısı toplumdan başka hiçbir bağımlılık üretmeyecek şekilde yeniden yapılandırılmalı, sadece bütçe ve harcamaları yönünden resmi denetlemeye tabi tutulmalı, resmi İslam söyleminden uzaklaştırılarak benzer şekilde günlük siyasetin etki alanından da uzaklaştırılmalı, yeniden örgütlenerek gerek dini bilginin üretilmesi ve paylaşılması gerekse bütçe ve organizasyon bakımından toplumsal ihtiyaçlara daha etkin şekilde cevap verir hale getirilmelidir.