Dolar (USD)
35.27
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2977.55
BIST 100
10047.68
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Din dili

Din, bizzat İslam’ın tanımlamasıyla bir rehberlik ve yol göstericiliktir. Yani yaratıcı olan Tanrı’nın, hayatın anlamını açıklamak, dünyada bir yol haritası çizmek üzere yarattıkları ile temasa geçerek bunları bildirmesidir. Esasen insan, aklı ve diğer yetileriyle, tabiata ve kendisine bakarak bunları çıkarsayabilir. Yani Tanrı insanlarla ilgilenmekte ve onlara yol göstermektedir. İşte deizmin tıkandığı noktalardan birisi budur: Yaratıcı Tanrı’nın yarattıklarıyla niçin ilgilenmediği?

“Rehberlik”, Hz. Peygamber (SAV) tarafından insanlara kendi döneminde gerçekleştirilmiştir. Daha sonraki nesillerde bu “tebliğ” şeklinde ifadeye kavuşmuştur. Esasen doğu dinleri diyebileceğimiz Budizm gibi dinler böyle bir misyonla hareket etmezler. Onlar, bireysel anlamda insanın kendi içine dönüktürler. Fakat İbrahimi dinlerin hepsi misyon ya da rehberlik gerçekleştirmeye çalışırlar.

Peki bugün tebliğden anlaşılan şey nedir? Benim tebliğ adı altında toplanan tüm faaliyetlere bakıldığında anladığım, açıkçası bunların propagandaya tekabül ettikleridir. Propaganda ise şu niteliklerle öne çıkar. Birincisi, gerçeği saptırmak pahasına da olsa kendisini haklılaştırmak. İkincisi, retoriği yani sadece hitabeti önplana almak. Üçüncüsü, benimsetmek istediğinizi kısa cümleler ve sürekli aralıklarla insanlara aktarmak. Bu bağlamda, propaganda muhatabı üzerinde etkin bir güç oluşturmaya çalışmakta ve bir zaman sonra baskı da kurabilmektedir.

Şimdi birkaç örnek üzerinden “tebliğ” adı altında yapılan bazı faaliyetlerin dilini çözmeye çalışalım ve içerdiği problemlere değinelim. İlk örnek, son zamanlarda Milli piyango bayileri önünde, piyangonun dince doğru olmadığını savunan ve bunun için kuyrukta bekleyen insanlarla televizyoncular arasında geçen diyaloglar. Bu diyaloglar bir müddet sonra karşılıklı söz düellosuna ve sözlü çatışmalara sebebiyet vermektedir. Bugünkü iletişim çağında, insanların dinin piyango hakkındaki görüşünü duymamaları mümkün değil. Böyle bir şey şayet tebliğse, farklı kanallardan sözle yaptıktan sonra, sözlü çatışmalara vardıracak kadar meseleyi ilerletmek din dili açısından sağlıklı değil.

İkincisi, mebzul örneklerine sosyal medyada rastladığımız ve belki de özünde tebliğ değil de fikir paylaşımı olarak görülen birçok yargı, düşünceler de dinin şıklık ve nezahetini üzerinde taşımıyor. Birçok görüş paylaşanlar, kendilerinin hakikat olduğundan o kadar emin bir şekilde, daha da önemlisi karşısındaki muhatabı suçlar biçimde bir dil kullanıyor. Böylece galip geldiğini ve hatta dinin onurunu kurtardığını düşünüyor. Halbuki eğer bunların hepsi birer iletişim ve etkileşim kanalı ise, temel tavrın kendi düşüncesini paylaşıp geri çekilme şeklinde olması gerektiğidir. Çünkü bizim bir Tanrı gibi insanların düşüncelerini değiştirme kabiliyetimiz yok. Hatta karşısındaki muhatabı suçlayıcı ifadelerle konuşmak, o insanı kendi düşünce ve tavırları üzerine sabitlemek ve kilitlemek demektir. Halbuki birçok tebliğ yapanların amacı bu olmasa gerek.

Tebliğin en etkili olanı davranış ve tavırlarla gösterilen örnekliktir. “Şu Müslümanların haline bak” dendiğinde, o müslümanın birçok negatif davranışları gündeme geliyorsa, buradan nasıl pozitif bir sonuç çıkacaktır? Bugün özeleştiri babında müslüman toplumların kendi durumlarını yeniden sorgulamaları en yakıcı şekilde önümüzde cevaplandırılmayı bekleyen bir soru(n)dur. Aslında sosyal medyada, Müslümanların brbirlerine karşı negatif sözlerine bir başka açıdan bakarsanız, bunları sorgulama diye de okuyabilirsiniz.

Dinini seven ve ona önem veren kişi, kendisi yüzünden dinin yara almasından korkmalıdır.