Din, ahlaktır!
İnsan tecrübesi içinde din çok önemli bir yer tutmaktadır. Dini tecrübe, insanın sanat, felsefe, bilim, edebiyat ve sosyal tecrübesinden ayrı düşünülemez. Temel bir insani tecrübe kategorisi olmasına rağmen, dindarlığın özünün ne olduğuna dair tartışmalar eksik olmamıştır. Dinin özünde ve kıyısında yer alan şeylerin ne olduğu sorunu önümüzde temel bir sorun olarak durmaktadır.
İnsanın varoluş amacı, Allah’ın huzurunda olduğu bilinci
içerisinde aklını kullanarak ahlak ve hukuk çerçevesinde bir hayat sürmektir.
İnsanın temel görevi, akıllı, ahlaklı ve adil insan olarak yaşamaktır. Din,
insana ahlak, akıl ve adalet içerisinde yaşamanın yolunu göstermeye çalışan çok
değerli bir tecrübe ve imkandır.
İnsan hayatının merkezinde ahlak ve hukuk yer almalıdır. İnsanın
sahih ve sahici anlamda manevi ve dindar bir tecrübeye sahip olmasını sağlayacak
şey, ahlak ve hukuktur. Ahlak ve hukuk olmadan insanın insanlığını gerçekleştirmesi
mümkün olmadığı gibi, dindarlığını ve maneviyatını gerçekleştirmesi de mümkün
değildir. Dindarlığın ve maneviyatın özü, ahlak ve hukukla ilgilidir.
Ahlak ve hukukun olmadığı yerde bozgunculuk, fitne, fesat ve
yozlaşma vardır. “Adaletin olmadığı yerde ahlakın da olmayacağını” söyleyen Montaigne,
asli bir gerçeği ifade etmektedir. Bundan dolayı ahlaksızlık ve hukuksuzluk
anlamında bozgunculuk Kur’an’da reddedilmiştir: “Allah bozgunculuğu sevmez”
(el-Bakara 2/205). Kur’an, insanların birbirlerinin mallarına hukuk ve ahlak
dışı yollarla çökülmesini şiddetle yasaklamaktadır: “Birbirinizin mallarını
haksız yollarla yemeyin” (en-Nisâ 4/29). Ahlaka, akla ve hukuka uygun bir hayat
sürmek için insanların işlerinde zorluğu değil, kolaylığı esas almalarını
Kur’an emreder: “Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez” (el-Bakara
2/185). Kur’an, insan ilişkilerinde ahlakın ve hukukun Allah’ın kesin emri
olduğunu ifade eder: “Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder”
(en-Nahl 16/90).
Rahmet Peygamberi, insanlara ahlaka ve adalete uygun bir
hayat yaşamaları için işlerinde ve ilişkilerinde gerçekçi, dengeli, pratik ve
makul olmaları gerektiği konusunda mesajlar vermiştir. “Dinin kolaylık”
olduğunu söyleyen Rahmet Peygamberi, “Zarar vermek ve zararla karşılık vermek”
şeklinde iş ve ilişkilerin hiçbir şekilde olmayacağını ifade etmiştir. “Güzel
ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini” ifade eden Rahmet Peygamberi, “dinin
ahlak olduğunu” çok net olarak ifade etmektedir.
Dinin ahlak olduğu net olarak ifade edilmesine rağmen, zaman
ve mekan bağlamında değişen farklı faktörlerin etkisiyle ve baskısıyla, dinin
özünün ahlak ve hukuk olduğu anlayışından uzaklaşılmıştır. Toplumların tarihsel
tecrübeleri sonucu ortaya çıkan mistisizm, tasavvuf, fıkıh, tefsir, hadis,
kelam gibi disiplinler, dindarlığın doğal unsurları ve kaynakları değildirler. Dinde
asıl olan müfessir, muhaddis, mütekellim veya sufi olmak değildir. Dinde asıl
olan kişinin adil, ahlaklı ve akıllı insan olmasıdır.
Hurafeleri, çıkarları, güç ve şehvet arzusunu değişik
isimler, kişiler ve kurumlar adı altında din düzeyine çıkarmak en büyük
ahlaksızlık ve hukuksuzluk durumudur. En büyük ahlaksızlık, kişinin ilahi ve
insani olanı değişik çıkarlar için araçsallaştırmasıdır. Allah, ahlak, akıl ve
hukuk dışı her türlü dinin uydurulmasını yasaklamakta ve şirk olarak kabul etmektedir.
İnsan, ahlaksızlıklardan, hukuksuzluklardan ve akılsızlıklardan haya etmelidir.
Ahlaka, akla ve hukuka uygun bir hayat sürmek için insan haklarının, barışın, hürriyetin, eşitliğin, refahın bireysel, sosyal, siyasal ve uluslararası ilişkilerde esas alınması gerekmektedir. Yeryüzünde eşit, özgür, barışçıl, adil, ahlaklı ve müreffeh bir insani toplumun oluşturulması, ahlaklı ve adil bir hayat sürmekle mümkündür. Yeryüzünün imar ve inşası ahlakla ve hukukla olur.