Dilin bizden çektiği
Sık sık karşılaşırız; insanoğlunun dil belası yüzünden yaşadığı sıkıntıları vurgulayan tümcelerle... Kelimeler ağzımızda esmer birer sızı gibi beklerken kalbimizin üzerine ağırlık yükler ve hürriyetlerine kavuştukları dem, muhatap kadar içimizi de yaralayan zehirli bir ok olabilirler. Yalan değildir, söz üzerinde hakimiyet kuramayanların ebedu00ee bir hüzne düçar oldukları. Kişi, dilinden çok çeker ve etkili bir vesile sayılır günaha ou2026
Peki hiç düşündük mü; insanın lisana zulmü, diğer bir ifadeyle lisanın insandan çektiği nedir?
Kalbin, tesir ateşiyle dile hükümran olması değil soruya maksatu2026 Onu yönetmesi, onulmaz dertlere sürüklemesi değil. Edebiyatın derinliklerinde hep kanayan ve kaleme alınmayı bekleyen bir yaranın isimlendirilme çabası. Günümüzün çağdaş ve özgün eğitimcilerince(!) sık sık gündeme getirilen, literatürlere "eski dil ve günümüz Türkçesi" olarak geçen, dahası ideolojik saplantılara kurban edilirken zehirli bir bıçak gibi gençliğin göğsüne saplanan kaybımıza işaret etmek muradıu2026
Türk Dil Kurumu'na bile "Osmanlıca" şeklinde değil "Osmanlıca Türkçesi" olarak kaydedilen ve kelimeyi bu noktada"hareket ve tavır" mantığı ile ele alan sözlüğümüze rağmen, öz lisanımızla nedir bu arı-duru Türkçecilerin derdi? Artık büründükleri manayı idrakten çok uzaklaştığımız Fuzuli, Nedim, Nabi, Şeyh Galip'i hiç haya duymadan bir yana bırakacak olursak, aynı asrı paylaştığımız Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Cenab Şahabettin, Ahmet Haşim'e karşı bir anlamak borcu yok mu omuzlarımızda?
Derdi yağmurun feyiz ve bereketinden murat almak değil, onu taşlamak olan gizli kültür ve maneviyat düşmanlarına sual etmek lazım;
Yarın çocuklarımız İstiklal Marşı'nın manasını bize sordukları vakit onlara eski dil ile yazıldıklarına ve günümüz Türkçesine ayak uyduramayışlarına dair bir izah yapıp Arapça/Farsça/Türkçe sözlük bulundurmaları tavsiyesinde mi bulunacağız? Her fırsatta yavaş yavaş tüketilmeye çalışılan canım kelimelerimizin başına korkulu birer kabus gibi çöken, gönlümüzle, devraldığımız kelam mirası arasına giren sözde değer savunucularının sözde hassasiyetleri niçin dili, "slm", "mrb" gibi birkaç harf seviyesine indiren tüketim insanına sergilenmez?
Üç kıtaya hükmeden ecdadımız, nurdan bir medeniyeti meşakkat ve çilelerle inşa ederken, zenginlik ve çeşitlilik ilkesini her alanda yeşertti gönüllerde. Biz olmuş, bizim olmuş kelimelerden vazgeçerek "dilde sadeleşme" arkasına gizlenmek ve güzel lisanımızı kulaktan dolma sözcüklerle heba etmek hiç kimseye bir şey kazandırmazu2026 Elem, ıstırap, dert, endişe, gam, hüzün, keder, meşakkat sözcükleri Arapça ve Farsça kökenli diye bunları, Fransızca asıllı "depresyon" kelimesinde toparlamaya kalkarsak "depresyona giren bir toplum olmamız kaçınılmaz olur.
Bir gün, "bu günde" yazan kelam erbaplarını, dahası bizim söylemlerimizi anlayamayan evlatlarımızın ne'ce konuştuklarını anlamama noktasına gelirsek anlarız dile çektirdiğimizi. Çektirilen karşısında süku00fbtu konuşturarak haksızlıkta rol aldığımızı anlarız. Eski bir akşamın eskitilen şarkısı ağlar ölmüş bir şairin mezar başında.
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmaktau2026