'Dilin ağır' diyorlar…
Yükümüz hafif mi ki. Acımız, ağrımız, sancımız her dem taze iken, yükümüz nasıl hafif olsun. Kelimelere yük yüklemek, asırlık acıları bindirmek, tükenmek bilmeyen sancıları bildirmek istediğimizdendir dilin ağır oluşu. Belki kıyas olmuyor, kelimeler tanım olmuyor insanlığın göz göre göre intiharına. Bedenlere yüklen misyon, cesetlere biçilen rol yüzündendir ruhun intiharı. Hani ne der üstat: ‘‘Dışa mıhlandı gözler, içe bakış kalmadı.’’ Tam da hâl böyle. Aslımıza ihanet ediyoruz. Fıtrata büsbütün zalimiz. Özümüz moderniteye feda. Mayasını kaybeden kaybedene.
İlmik ilmik doğranıyorken duygular, filizler çile türüyorken ‘‘dilin ağır’’ diyorlar. Medeniyetimiz tarihin görmediği en ağır travmayı yaşıyorken, uygarlığımız medeniyet vasfını giderek yitiriyorsa, her çağa çağdaş olan değerler birikimimiz hızla eriyorken, kültürümüz anılara hasretken, dün psikopatlığa çare üretemezken, bugün sosyopatlık kanserindeyken içtimai hayat ve bu herkesin dilinde; lakin kimsenin umurunda değilken dilimiz nasıl hafif olsun.
Aile kavramı aslındaki tanımdan çağ kadar uzak. Melankolik, melodik duygular artık mumla aranan. Bizler, romantizm, modernizm, feminizm, deizm vd. akımlar karşısında çare üretemiyorken, aslında kâinatın tüm derdine yaraşır derman reçetesi elimizdeyken, buna rağmen çaresizken ve yük bu kadar ağırken, dil nasıl hafif ola.
Coğrafyamız kasaphaneye dönüşmüşken, gönül coğrafyamız kıymet bilmezler tarafından talan edilmişken, mana, madde tecavüzünde biçareyken, şuursuzlar, şükürsüzler türeye dururken, kalabalıklar içinde yalnızlık mührüne uğramışken âdem, sevdalar yerini bulmazken ‘‘dilin ağır’’ demeyin. Siz hele gönlümüze bir bakın, gönül gönle hayrette.
Bir şey diyeceğim, sözüm, sır saklayana. Emaneti talan etmişiz. Nefsine tanrı rolü biçenler ne de çokça. Adam din kurmuş, kendi fetva merkezinin başına geçmiş farkında değil ya da farkında ve durum işine gelmekte. Madde, adamı bildiğin adamlıktan koparmış, âdemin umurunda değil. Soruyorsun ey mücahit! Hangi ara müteahhit oldun, sus pus. Tamam, zenginlik fena iş değil, lakin hani kâinata bedel doğru adamlar olacaktık. Kutlu sevdalara leke sürdüler, lakin sevdalar hala kutlu; ama kutlu sevdalar artık cazip değil. Şimdi gel de dilin hafif olsun.
Ateş sızmış ruha arkadaş ateş. Şeytan şaşkın ve bunak sanırım artık. Artık neye hayret edeceğimize hayret etmişiz. Üzgün ve mahzunum şahsen. Kalp, fırtına yaşaya yaşaya bitkisel komada. Çıldırmışlık faslındayız. Teknolojik mevtalar olmuşuz. Saçlar fönler o biçim, saygı sevgiden eser yok. Manzara çok mu pesimist, yine de enseyi karartmanın gereği yok. Bak dön, bu dergâhta ümitsizlik inançsızlıktır azizim. Şanlı mazi, kutlu dirilişlerle dopdolu. Yeter, yeter ki kalk ve kendine gel.
Lakin durum şu ki, yük ağır, vebal ağır, dil ağır, üslup gerçekten ağır.