Dilimiz Kimliğimizdir
Milleti var eden en önemli unsur dildir. Milletler dilleri
ile var olmuş, geleceğe dilleri ile yürümüşlerdir.
Dilini koruyan, kültürünü nesilden nesile aktaran milletler
tarih sahnesinde canlı kalmışlardır. Bir toplumun millet olma yolunda en önemli
gücü dilinin varlığıdır. Diliniz, varlık sebebiniz ve sizi diğer milletlerden
ayıran bir kimliktir.
Dil, sadece konuşmak ve anlaşmak değil; onunla edebiyat,
sanat, musikî ve kültür ortaya koyabilmektir. Bir nehir gibi tarihin
derinliklerinden çağlayarak gelen Türkçe berraklığı ve sadeliği ile Türk’ün
hissiyatını ve hayatını ortaya koymaktadır. Bu nehir akmaz, bulanır ve nehrin
yatağı değiştirilmeye kalkışılırsa taşıdığı güzellikler, barındırdığı değerler
yok olacaktır. Bu nedenle kimliğimizi korumanın yolu, dilimizi korumaktır.
Tüm diller, şüphesiz milletlerin varlığını ortaya koyan en
belirleyici delillerdir. Aynı zamanda diller, Yüce Yaratıcı’nın da mucizesi ve
ayetidir. Dillerin nasıl ortaya çıktığı ve sistemleştiği karmaşık bir araştırma
konusudur ve bu sorunun cevabı da net olarak verilmiş değildir. Her dil, bu
yönüyle bir mucize ve yaşatılması gereken bir hazinedir.
Türkçemiz, millet olarak hürriyetimizin yegâne nişanesidir.
Tüm kültürel varlığımız dilimizde toplanmıştır. Dünya coğrafyasında kendi
değerimizi, inancımızı, sanatımızı, şiirimizi, masalımızı, destanımızı ve
hikâyemizi dilimiz ile yaşatıyoruz.
İlk yazılı eserimiz Orhun Yazıtları, sadece bir devlet
adamının hatıratı ve milleti karşısında verdiği hesap değil; aynı zamanda hitabet
sanatının mümtaz örneklerindendir.
Bugün, Ahmet Yesevî ve Yunus Emre
dilimiz ile yaşamaktadır. Eğer, dilimiz yok olsaydı bu değerlerimiz yok olacak
ve bizi biz yapan yani kimliğimiz olan bu değerlerimiz de yok olacaktı.
Konfüçyüs’ün şu sözlerine dikkat edelim: “Bir ulusun bütün
yönetimi bana bırakılsaydı, ilkin dilini düzeltirdim. Çünkü dil düzgün
olmayınca söylenen anlaşılmaz ve yapılması gereken yapılmadan kalır, böyle
olunca töreler ve sanat geriler, adalet yoldan çıkar, halk çaresizlik içinde
kalır. İşte bundan dolayı söylenmesi gereken başıboş bırakılamaz. Bu her şeyden
önemlidir.”
Peyami Safa ise, dilini kaybeden bir millet, her şeyini
kaybetmiş demektir, diyor. İşte bu
sebeple dilimizi koruyacağız ve geliştireceğiz. Bunu yapmanın yolu dili koruma
kanunu çıkartmak değil, dilimizin seçkin eserlerini okumak ve yaymaktır. Başka
bir yol ise her birey, dili ile ilgili yazı yazmalıdır, diline hâkim olmalıdır.
“Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir.” diyen Yahya Kemal
Beyatlı’nın sesine kulak verelim. Yunus Emre’nin,
“Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı/Söz ola agulu aşı
balıla yağ ide bir söz.” dizelerini de kulağımıza küpe yapalım.
Dil, bizi geleceğe taşıyan en önemli köprüdür. 2021 yılının
“Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan edilmesi bir şanstır. Tüm kurum ve kuruluşlara
görev düşmektedir. Dil bilinci oluşturmak için çalışmalar yapılmalı. Türkçeyi
sadece Anadolu coğrafyasında düşünmemek gerekir. Dünyanın büyük dillerinden
olan Türkçe, birçok coğrafyada konuşulmaktadır. Türkçeyi güçlü kılmak için
edebî sahada şaheserler vermek gerektiği gibi; bilim, teknoloji ve sanayi gibi
alanlarda da üretilen ve patenti alınan her ürüne Türkçe isim vermek gerekir.
Böylece dünyaya hem kültürel hem de teknolojik alanda yapacağımız ihracatla
dilimizi de aktarmış olacağız. İş yeri isimlerinden başlatmak üzere bu
farkındalığı oluşturmak gerekir.
Dilsizlik, ölüm gibi sessizliktir. Dilsizlik şuursuzluktur;
hafızasızlıktır. Türkçe varsa Türk var; Türkçe varsa türkümüz vardır.