Dolar (USD)
35.43
Euro (EUR)
36.51
Gram Altın
3054.09
BIST 100
10029.3
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Kasım 2019

Dilimiz Kalemizdir

Milletleri ayakta tutan, benlikleri koruyan, geçmişi bugüne taşıyan ve geleceğe aktaran en güçlü unsur dildir. Dilini kaybeden topluluklar ya yok olmuştur ya da esarete mahkûm olmuştur. Bir milletin tüm müktesebâtı dilinde toplanmıştır. Binlerce yıllık Türk varlığını, Türk dilinde bulabilirsiniz. Türk dilinin geçirdiği bunca değişime rağmen hâlâ en güçlü kalemiz dilimizdir, Türkçemizdir. Bugün dilimizin maruz kaldığı tehlike neyse millî varlığımızın karşı karşıya kaldığı tehlike de odur.

Tarih boyunca farklı coğrafyalarda varlığını sürdüren Türkler, başka kültür ve dillerle sürekli etkileşim içinde olmuştur. Farklı milletlerle iç içe yaşamış olan Türklerin kendi dillerini korumaları, kendi dilleri ile güçlü bir edebiyat oluşturmaları tesadüfî değildir. Klasik Osmanlı Türkçesi döneminde çokça Arapça ve Farsça yapının etkisinde kalan dilimiz yine de kendini korumuştur. Neredeyse sadece “yüklem” Türkçe idi. Buna rağmen düşüncenin aktarımı ve kuruluş mantığı Türkçe idi. Dilimizin sağlam yapısı, bunca yabancı unsuru içinde eritmiş, Türkçeleştirmiştir.

Büyük devletler kurmak kadar büyük şairler, fikir adamları, sanat adamları çıkarmak da önemlidir. Büyük devletlerin tanınmış şairleri vardır. Şairlerin kullandığı dil, mensubu bulunduğu milletin gücünü gösterir. Fuzûlî ve Bâkî, Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemde yetişmiştir. Osmanlı’nın bu dönemdeki gücünü savaşlarla göstermek yerine, edebiyattaki gücüyle göstermek gerekir.

Ahmet Yesevî deyince bütün Türkistan coğrafyası geliyor aklımıza; Yunus deyince Anadolu. Fetih yapmak için önce kalplere ulaşmak gerekirdi. Öyle de oldu, Yesevî’nin erenlerinin kullandığı dilden daha tesirli bir silah yoktu ki! Tasavvufî kanaldan beslenen her bir şairimizin dilinden bal damlıyordu. Şiirle konuşuyor, şiirle ders işleniyor, şifâhî hazinemiz şiirden oluşuyordu. Bedenimiz ve ruhumuzun terbiyesi şiirle yapılıyordu. Tekkelerde kullanılan temiz Türkçe, önce temiz kalplerde yer buldu.

Türkler, oktan çok “dil” yarasından korkmuştur. Dilin açacağı yaranın tahrip gücünü iyi bildikleri için dili, çok titiz bir şekilde büyük bir dikkat ve rikkatle kullanmışlardır. Kendini kurumanın yolu, dilini korumaktır düşüncesi hâkim olmuştur. Kılıç yarası geçer de dil yarası geçmez, demişlerdir. Kalpleri korumak için de kötü sözden kaçınmışlardır.

Temiz bir dil ile muhabbet kuranlar, dostluklarını da daim kılabilirler. Başkasını yıkmak, perişan etmek, üzmek için kurulan bir cümledeki ses, hece, kelime en ağır kurşundan daha kötüdür. Dilimizi yıkmak için değil, onarmak ve yeni muhabbetler kurmak için kullanmalıyız. Anadolu’nun İslamlaşmasında kullanılan dilin açmadığı kapı yoktu. Gönül dili çözülmüştü. Şiirimiz de bu dil ile yükseliyordu. Şiir yükseldikçe kalelerimiz güçlendi. Şiirimiz zayıfladıkça kalelerimiz birer birer düştü.

Yeni kaleler inşâ etmek ve var olanı tahkîm kılmak için dilimizin en güçlü edebî eserlerini okumalıyız. Dil, her şeydir. Dilin içinde kültür, tecrübe, sanat, hayat her şey vardır. Üretmeden bir dili korumak zordur. Buluş ve üretim yaparak yeni kelimeler üretebilirsiniz. Başkasının ürettiği bir mala isim vermek zordur, dilinizde karşılık bulmakta güçlük çekersiniz. Bu yüzden de yabancı kelimelere verdiğimiz karşılıklar tutmadı, komik kaldı.

Bir dilin en mükemmel biçimi edebî eserlerindedir. Yunus’u güçlü kılan Türkçedir, Türkçeyi şiir dili yapan da Yunus’tur. Dilimizin de bir tekâmülü vardır. Türk- İslam kültürünün aynası şiirdir, şiirimizin de gücü Türkçemizdir. Türkçemiz en güçlü kalemizdir. Türk’ün kalesi Türkçedir. Bu kaleyi koruyamazsak kalbimizden vuruluruz. Dilimiz kalemizdir.