Dile kolay bir dergi yirmi yaşında
Dr. Şeref Akbaba önderliğinde devam eden Ay Vakti Edebiyat Dergisi bir sevda ve bir dava uğrunda yirminci yılında da yürüyüşünü sürdürüyor. Davası ve sevdası olan birkaç güzel insanın Üsküdar'da ikindi namazı müteakip bir çay bahçesinde oturduklarını hatırlıyorum. Şiir adına, şuur adına, hür tefekkür adına yola çıkışlarının hikayesisini yazdılar Ay Vakti’nin. İlk aklıma gelen isimler Şeref Akbaba, Nurullah Genç, Selami Şimşek, Recep Garip ve Nureddin Durman, Mustafa Özçelik, Özcan Ünlü...
Ay Vakti Dergisi yirminci yılında 182. sayıya ulaşmış. Dile kolay ilk sayısını hatırlıyorum. Altı ile on sayfa ve katlamalı bir dergi idi. Şimdi hemen her sayısında elli sayfayı zorlayan bir dergi. Bazı özel sayılarını hesaba katarsak beşyüz sayfalık dergiyi de gördük Ay Vakti sayesinde.
Eskiden teller vardı. Şimdi ise kitap formatında...
Ay Vakti dergisi, bir ekol-okul ya da eskileri yad edersek bir mekteb... Fakirin de içinde bulunduğu bir çok kalem, bu menbada su içti, kana kana su içti. Dergi ile beraber yol alan yazarlar, Üsküdar havasını, Üsküdar iskelesini ve Üsküdar’ın Mihrimah Sultan Camiini yazılarında, sohbetlerinde, şiirlerinde yaşatmışlardır. Nitekim, Şeref Akbaba, bizi haklı çıkartacak şu ifadesi önemli: “Gerek dergi çevresinde gerekse yakın ya da uzağımızda birileri toprağı çatlatacak eserler verdiler, verecekler ve her zaman buradayım, diyecekler. Hülasa biz bir insan elinden tutacağız. O da neslin elinden tutacak.”
Yirmi yıldır derginin ilk sayfasında Şeref Akbaba’nın manifestosu yer almakta. Manifestonun sonunda da “Durmak yok, yola devam,” ya da “yol sabırdır.” sözleriyle bitirir Akbaba. Bu, gerek toplum nezdinde ve gerekse de siyasal hayatımızda karşılığı bulmuş durumda. Bugün siyasal hayatın en zirvesinde yer alan söylemler, Ay Vakti Dergisi okurlarının nerelere ulaşabildiğinin bir ispatıdır. Demek ki Ay Vakti dergisi Üsküdar’da küçük bir odada oturup kafa yoranların söylemi zamanla bir eyleme dönüşmüştür. Bütün bunlara rağmen birileri “Ay Vakti nedir” diye sorsa ve edebiyattan da haberleri yoksa, onlara “Al bu iki söz sana yeter.” diyebilirsiniz.
Yirminci yılın ilk sayısında da Şeref Akbaba, okurlarına merhaba dedikten sonra “yol sabırdır.” telkininden bulunur ve yürüyüşe devam, der. . Okuyucuları, yazarları ve yoldaşları yeni bir menzil için motive ediyor. Onlara yol azığı veriyor, bir de yol rehberi. Bu rehberde şunlar yazılı:
Siyasetin, riyasetin, hissiyatın önünde; fikriyatın ve çileninse otağında yürüyüşe devam edendir “piştim” diyen. Mevlana, hamdım, yandım ve piştim diyor. Demekki biz de bu dergi etrafında toplanmadan önce hamdık, dergide çalışırken yandık. Ve şimdi piştik. Şeref Akbaba’nın Ayvakti Mektebi için çizdiği “pişmek” ölçütü şu cümlede saklı: Müktesebatı zenginlik ve kaynak olarak gören ayıklamayı ve güncellemeyi ihmal etmeyen, nitelikli eserlerden beslenen, dahası kendi yörüngesinde dönen, hep dönendir. Bu bu cümlede saklı manayı da şöyle izher eder: Orta yolu tutan, kendisi olan,olduğundan fazla görünmenin de tuzak olduğunu fark edendir, der.
Edebiyattan ve dergiden anlayanlar ise bilirler. İkinci sayfada derginin olmazsa olmazı üstad Alaaddin Soykan’ın elleriyle yazıp gönderdiği şiiridir. Alaaddin Soykan bu ay da orijinal el yazısı ve “Zirve Gür Gür” ile okurlarına merhaba demiş.
Sabır atlar oldum dağ dağ
Enginlere meram taşıp
Göverttim mut vakti bağ bağ
Vira yâre gül ram taşıp
.....
Şiirde Nureddin Durman, Nurullah Genç, Özcan Ünlü, Selami Şimşek imzaları bu sayıda da yer almakta. Denemede Necmeddin Evci, Mustafa Özçelik, Mustafa Uçurum, Şeref Akbaba, Hikayede Naz, Nurşah Karaca, Ömer eski, İbrahim Kaya imzaları yer alıyor. Sinemea, ve Gezi bölümleri de var. En son ve her sayıda olduğu gibi Mektup ve ve gizemli yazar Şiraze imzası devam etmekte.
Bu sayıda Şair Nurullah Genç, Söyle Bana Hindiba şiiriyle okurlarının kalbinde bir yolculuk yapmış:
Kartallar uçar mı bir harabeden
Köprülerden benim yarim geçer mi
Sen neden bu kadar güzelsin bilmem
Taşırsın yeryüzünde edebÎ tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkumuyum.
Avuçlayıp öpüyorum kumları
bir kara delikten bakarken hayat
Meydan okuyanlar kim bu serâba
Söyle bana hindiba
Şeref Akbaba, yirminci yıl münasebetiyle; “Seninle kaç bahar giyindi kuşandı, kaç sonbahar yaprak döktü. İlk sayının yayınlandığı yıl doğan çocuklar yirmi yaşında şimdi. Nefes alan nice canlı belki de hayatiyetini sürdürmüyor. Gün kaç kez doğdu. Ay kaç kez battı saymadık. Var olmak için yokluk kemendine kaç kez ilmek atıldı, sormadık....” devam eden manifestosu yer almaktadır. Ay Vakti Edebiyat dergisine ve Dr. Şeref Akbaba’ya bereketli ve uzun ömürler dilerim.