Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2428.77
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Haziran 2022

Dil soykırımı

Türkiye’de sosyolojinin öncülerinden Prof. Dr. Mümtaz Turhan dil reformuna feryatla reaksiyon gösterirken şu örneği verir:

“Mükâleme, muhavere, münakaşa, münazara, müzakere, muhabbet, mübahase, musahabe” kelimelerinin hepsi karşılıklı iki insanın konuşmasını ifade ederler.

Dil reformu ile bu kelimelerin tamamını lisanımızdan sürgün ederek, yerlerine tek bir “konuşma” kelimesini bıraktık.

Halbuki bu kelimelerden her biri “karşılıklı konuşma” nın farklı hallerini, ifade ederler, seçilen kelime ile “konuşma” nın muhtevasını, tarzını, tonunu, konuşanların fikri, ilmi seviyesini bile anlarsınız. Bir kelimeler dizisi ile anlatabileceğinizi tek kelimede ifade edersiniz.

Dil ve kelime zenginliği budur.

Bu sekiz kelimeyi yok ederek tamamını “konuşma” kelimesine indirgemek, medeniyetin merhalelerini ifade eden, sedir, divan, taht, koltuk, kanepe, sandalye, bank, tabure kelimelerini imha ederek hepsine “oturak” demek gibidir.

İlk insanlar “oturak” ta otururlardı, bu ormanda üzerine oturdukları ağaç parçasının adıydı. Oturulan odun parçasına şekil verildikçe, boyandıkça, oyuldukça, işlendikçe, cilâlandıkça, kadife, kumaş, atlasla, ipekle kaplandıkça, sedir divan, sandalye, kanepe, koltuk taht oldular.

İki insanın karşılıklı konuşmasının adı başlangıçta “konuşma” idi. Konuşmanın mahiyetine göre “konuşma” da, mükâleme, müzakere, münazara, muhabbet, münakaşa, muhavere, mübahase, musahabe, muhabbet oldu.

Lisanımızdan bu kadar kelimeyi yok etmek, imha etmek, silmek, sürgün etmek, ilericilik değil, bilakis ilkelleşmek, taş devrine dönmekti.

Fırçalarının çoğunu elinden aldığınız ressamdan harika tablolar bekleyemezsiniz.

Geçtiğimiz günlerde Halide Edip’in “Vurun Kahpeye” romanını okurken, gördüm ki; okuyucunun anlamayacağı varsayılan kelimeler içinhersayfanın altına sözlük konmuş.

İşte o kelimeler:

Mahcup, yegane, köhne, ikna, cazip, zillet, mütereddit, itina, rakik, inkişaf, kudret, ezeli, muhabbet, meyus, istihfaf, muvazene muallime, ihtiyat, muhit, izhar, müşfik, gayri ihtiyari, malumat, nehari, kabil, bühtan, sünepe, mürai, aza, riyakar, tevazu, tehalük, müzakere, ruhiyat, tehevvür, tasvir, muhabbet, nazar samut, asabi, telkin, müspet, maarif, cezbetmek, ilan-ı aşk, meyus, münhal, muhit, tesadüf, köhne, abanî, tevazu, tehalük, maksad-ı ziyaret teşebbüs, tehevvür, ikna, münasip, rikkat ,dimağ, rüyet, mübalağa, rastık, muhayyile, gayz, taassup, tahakküm, mütecaviz, himaye, meşk, imtiyaz eşraf, mütehakkim, maraz, varis, laubali, tesanüd, vaveyla, icra, maruz, müşkülat, müstesna, talep, feryâd, mütereddi, zaaf, mütekasif, tevahhuş, istikrah, sefih, minnet, perestiş, müteyakkız, muntazır, hadid, sima, tevarüs, kudret, tabirat, mütecessis, mebzul, azamet, tevbih, gazap, kavi, tevazün, şayan-ı hayret mecnun, sarfınazar, tehdit, telakki, tashih, vefa, bühtan, gayz, incizab, müncer, mukabil, husumet, aleyhinde, peyda, taassup, muadil, müttefik, mukavemet, şahsiyet, mütemadiyen, i̇krah, tazyik, mübalağa, müphem, tavsif, mariz, telkin, muhteris, i̇ştaha, rakik, namahrem, fesat, mel’un, gazap, ebediyet, elem, ziya, tertibat, şairane, bandıra, müsait, ihsas etmek, maruz, müreccah, teferruat, galiz, himmet, Bülent, haşin, mütehakkim, mezalim, intişar, müzaheret.

İçim cız etti.

Uydurukça ile neleri kaybetmiştik, dilimiz sadeleştirmemiş, yavanlaşmıştık.

Bu liste 150 sayfalık kitapçığın daha ilk 50 sayfası bile değil.

Yeni nesillerimiz babalarının dili için sözlük kullanır hale düşürüldüler.

Yaşadığı dönem için oldukça sade bir dil kullanan Halide Edip dahi sözlük ile anlaşılabiliyor.

Dünyada bizim durumumuza düşmüş başka bir millet var mıdır?

Vaktiyle lisanımızda “dimağ- zekâ-akıl-havsala-hafıza-şuur-idrak” vardı. Şimdi elimizde kala kala “oturak” gibi bir “us” kaldı.

Afrika’nın 300 kelimelik kabile dillerine doğru sürükleniyoruz.

Muhtemelen planlanan, hedeflenen, arzulanan da bu.

Bu kelimeler sadece dilimizden değil, beynimizden de resetlendiler. Muhayyilemiz, muhakememiz, tasavvurlarımız dumura uğratıldı.

Louis Massignon’ un şu cümleleri durumumuzun vahametini çok hazin ifade ediyor;

“Onların her şeylerini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve terör için uygun hale geldiler”.

Yukarıdaki listeyi okuyanların “biz ağdalı Osmanlıca mı öğreneceğiz?” dediklerini duyar gibiyim.

Annemarie Schimmel, Almandır. İslâmolog ve İranologtur. 23 yaşında Profesör olmuştur. Harvard ve Bonn Üniversiteleri hocasıdır. Ankara Üniversitesi’nde de hocalık yapmıştır. Arapça, Farsça, Türkçe, Urduca, Peştuca, Sintçe, Gucerâtî, Marathi, Keşmirî, Bengālî, Sanskritçe, Çekçe, İbrânîce, eski Yunanca, Latince, İtalyanca, Rusça, İspanyolca, İsveççe, Hollandaca, Fransızca, İngilizce bilirdi.

Kendisiyle yapılan bir mülakatta şöyle demişti:

“Siz Türklere şaşıyorum. Sadece 600-800 kelime öğrenerek divan edebiyatının o müthiş zevk deryasına dalabilecekken, buna direniyor, kendinizi o müthiş hazdan mahrum bırakıyorsunuz.”