Dil, medeniyet ve şehrin kimliği…
Birkaç gün önce İstanbul, II. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresine ev sahipliği yaptı. İÜ Edebiyat Fakültesi, Fransa’nın Limoges Üniversitesi ile Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) kongre paydaşları olarak, ‘Şehrin Dili’nin doğru okunması ve yorumlanmasına bilimsel zeminde çözüm önerileriyle katkı sundular.
Oturumlarda, ‘Şehrin Dili ve kimliği, dil ve medeniyet’ kavramlarına vurgu yapılarak yabancılaşmaya dikkat çekildi. Şair Orhan Veli Kanık’ın “İstanbul’u dinliyorum” şiirinin de okundu kongre tam anlamıyla entelektüel ziyafete dönüştü. Kongrenin kapanışını mükemmel tespitleriyle Sayın Cumhurbaşkanımız yaptılar.
Medeniyet…
İslam düşünce tarihinde baştan beri bulunan çok eski bir kelimedir. Özellikle Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve Said Halim Paşa tarafından kullanılmıştır.
İbn-i Haldun, geliştirdiği medeniyet tasarımında insanı merkeze almıştır. Ona göre “İnsan tabiatı gereği medenîdir. Medeniyet kurar, geliştirir ve zaman zaman medeniyetin gerilemesinde de rol oynar. ‘Medeniyet’ aynı zamanda ‘toplum’ manasına gelmektedir.”
Said Halim Paşa’da ise: “Medeniyet, bir milletin ürettiği maddî-manevî değerlerden oluşur. Medeniyette üretimi sağlayıcı müteharrik ve mümeyyiz güç dindir. Müslüman toplumlar için İslâm medeniyetin temelidir. Din, milliyet ve medeniyet aynı şey demektir.”
Hem İbn-i Haldun hem de Said Halim Paşa Medeniyetin temelinde dinin rolüne vurgu yaparken medeniyetin gerilemesinde dinin rolünün olmadığı görüşündeler. Tam aksine dinin anlaşılmaması, gereklerin yapılmaması gerilemeye sebep olmuştur. Gerilmeye hız katan, medeniyetin temsilcisi ve taşıyıcısı aydınlardır. Bizde bu rolü Tanzimat aydınları üstlenmiştir.
Batı medeniyetinin ötekileştirme anlayışına karşın, İslam medeniyeti daha hoşgörülüdür. Farklı kültürlere yaşama alanı sunmuştur. Dolayısıyla İslam Medeniyeti daha kapsayıcı, ötekileştirmeye karşı ve birleştiricidir.
İslam şehir ve mekânlarında üstün bir estetik, tarih, birikim ve adalet anlayışı vardır. İstanbul, Endülüs, Şam, Bağdat, Buhara bir şehirden ötedir. Tarihi bir görsel lezzet sunuyorlar. Mekâna yüklenen karakter mekân ve şehrin kimliğini oluşturmuştur.
Oysa Batı medeniyeti tahammül kâr olmadığı gibi dışlayıcı, ötekileştirici ve saldırgandır. Bugün Müslüman Endülüs’ün yerinde yeller esiyor. Bağdat, Buhara, Bosna, Halep, Şam hangi medeniyet temsilcileri eliyle harap edilmiştir?
Velhasıl, Medeniyet ve şehrin kimliği bir toplumun dilinden, yaşama biçiminden, kültürden, toplum, gelenek ve görenekten ayrı düşünülemez. Edebiyat, mimari, müzik, sinema başta olmak üzere güzel sanatlar, tarih, sosyoloji, psikoloji, filoloji, felsefe, antropoloji, hukuk, iktisat, siyaset bilimi, iletişim bilimlerine kadar hepsini içine almaktadır. Böylece kültür, medeniyet ve değerler dil ile kurulan sıkı bağ çerçevesinde kültürün, bir toplumun, bir milletin öznesine dönüşüyor.
Bu kongrede bir kez daha şahit olduk. TDED Genel Başkanı Ekrem Erdem ve işin mutfağındakiler çok değerli işlere imza atıyorlar.
TDED’nin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.