Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Şubat 2024

​Dikkat! Kaygan zemin

İş güvenliği hususunda son yıllarda çok mesafe katedildi. Önce güvenlik! Bu uyarı hayatın her safhasına sirayet etti. Önce sağlama alacaksın, diyor. Bakalım kim, neyi sağlama alıyor; kim, neyi ihmal ediyor? Kimlerin başına neler geliyor?

Mevzuyu dağıtmadan konuya girmek istiyorum. Zira alengirli laflarla konunun odak noktasını saptırmayalım. Türkiye’de siyaset, ticaret, diyanet, matbuat ve bürokrasi el ele vermeyince işler rayına oturmuyor. Rayına oturmayan işler için dayına başvurman gerekiyor. Dayın yoksa düşersin zeminin en tehlikeli fayına. Evet evet! Nasıl mı oluyor bu işler, gelin, hep birlikte bakalım.

Bizde bir laf vardır: “Pişmiş tavuğun başına gelmemek” İşte tam da böyledir başımıza gelenler. Hele çıkın meydana! Ol sebepten zemine dikkat etmek lazım. Zemin taban demek ama biz bir de onun mecaz anlamını kullanırız. Temel, ortam anlamlarında da kullanılan zemin şimdilerde sıkça kullanılan bir kelime.

Malumunuz olduğu üzere önümüzde mahalli idareler seçimleri var. Dolayısıyla herkes zemini yokluyor. Zemine göre adım atıyor. Sadece siyasiler değil herkes bu zeminin şartlarına göre hareket ediyor. Kimisi işini, kimisi dişini, kimisi fişini, kimisi hak edişini hesap ediyor. Çünkü siyaset toplumun kanına girmiş. Damarlarda dolaşıyor her türlü dedikodu. İçimiz dışımız politika. Peki, politika nedir? Birçok anlamı var ama biz gerçeklerden uzak olduğumuz için hep mecazi anlamlara göre hareket ediyoruz. İşte mecazi anlamı: “Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme.”

Duyguları okşama işinden başlayalım. Siyasetçinin bir numaralı dersidir bu. Çok iyi bilirler bunu. Okulda öğrenilmez. Seçimden seçime yürürlüğe konulan bir derstir. Şimdilerde okutuluyor çünkü önümüzde seçim var. Eskiden sigara kâğıdına yazılan talepler, şimdi cep telefonuna not alınıyor. Siyasetçimiz böyle yalanlarla, pardon, vaatlerle zeminini sağlamlaştırıyor. Çünkü doğruları söylese vatandaşın hoşuna gitmez. Olması mümkün olmayan vaatler en çok kanılan ve etkili olan vaatlerdir. Vatandaşın hoşuna gitmeyen sözler zemini zayıflatır. Siyasetçinin ayağı kayabilir. O sebeple “duyguları okşama” işi çok önemlidir.

Diğer bir husus vatandaşın zayıf noktalarından yararlanma. Herkesin bir zaafı vardır. Siyasetçi kurnaz kişidir. Zeminini bilmediği yerde yürümez. Yukarıda “siyaset, ticaret, diyanet,matbuat ve bürokrasi” ilişkisinden bahsetmiştik. Zayıf noktalardan yararlanmak için bu kelimelere dikkat etmemiz gerekiyor. Ticaret erbabını arkasına almayan siyasetçinin zemini zayıftır. Yola çıkan siyasetçinin ekibinde muhakkak bir “kasa” olur. Sermaye sahibi bu yoldaşımız ihtiraslıdır, desteklediği siyasetçi iş başına geçerse o da daha çok kazanmayı planlar.

Toplumda hatırı sayılır ölçüde memurumuz vardır. Her kurumda adamınız olacak. Böyle memurlar siyasetçiye selam çakmak için iş yaparlar. Olacak işte bile siyasetçiden selam beklerler. Siyasetçiler de bunlara kart gönderir: “Hâmil-i kart yakînimdir.” Böyle böyle zemin güçlenir. Çünkü memurların da zayıf olduğu nokta koltuktur. Daha konforlu, daha büyük koltuk kapma hesabı vardır. Onun da kendi zeminini güçlendirmesi gerekir.

Siyasetle diyanet her zaman kol kola olmuştur. Burada bir kurum gibi algılanmasın, dine ait her türlü alanı ve uygulamayı kastediyorum. Diyanet kilit taşı gibidir. Tüm maddelerin buluştuğu, birleştiği noktadır. İşini bilen siyasetçinin zorlanmadığı alandır. Bu alan maalesef çok ihmal edilmiştir. Güven veren bir alandır. Seçim çalışmalarında vakit namazları, cuma namazları, cenaze namazları programa dahil edilir. Bir de güçlü siyasetçinin gideceği camiyi önceden bilenler vardır. Onlar da yerini alır camide. Cami cami gezen bürokratlar vardır. Çünkü takip ettikleri siyasetçi hangi camide ise onlar da orada olur. Oy peşindeki siyasetçi, hedef kitlenin dini yönelimini, cemiyetini, vakfını, derneğini, liderini bilir. Onlara sınırsız vaatlerde bulunur. Karşıdaki yapı da her şeyi kendine helal görür, istedikçe ister. Siyasetçinin zemini kuvvetlenir ama içten içe de çürüme başlar.

Zemini sağlamlaştırmanın bir başka yolu da matbuat âlemi yani basınla olan ilişkiye bağlıdır. Basın bir kuvvet kolu gibi olmuştur bu ülkede. İşini hakkıyla yapan ve mesleğin etik değerlerine bağlı olanları tenzih ederiz. Kalem en büyük güçtür, silahtır. Doğruyu da yazar, yanlışı da. Lehe ve aleyhe algı oluşturmak, medyada görünür olmak, parlatılmak, marka gibi olmak, sık sık haberlerin konusu olmak zihinlerde kalıcı oluyor. Elbette bunun bir bedeli var siyasetçi için. Basınla arasını iyi tutanların zemini sağlamlaşır.

Çürük zeminde sağlam çivi tutmaz. Zemini halk oluşturmuyor mu? Bu kayganlık aslında toplumun siyasetçi, sermaye veya otorite karşısında aldığı ve takındığı tavır ilgili değil mi? Rüzgâr nereden eserse ona göre duruş değiştirenlerin bu zeminde konumu ve rolü nedir? Memleket mi, millet mi yoksa ferdiyet mi? Düğüm burada çözülüyor sanırım. Gelinen noktada dava filan yok. Hatice’ye değil neticeye odaklandı herkes. Gerçi hem Hatice’yi hem de neticeyi kazananlar da çoğaldı.

Kim, neye layık ise başa da o gelir. Şeytana pabucunu ters giydirenlere, anasını boyayıp babasına satanlara açılan yollarda zemin kaygan mı, değil mi göreceğiz.