Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.04
Gram Altın
2998.78
BIST 100
9413.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Eylül 2022

Dikenleri sulamak

İyilikleri arttırmak, hayrı yaymakla mümkündür.

Her yere hayır götürmek,

Herkese hayırda bulunmak,

Her zaman hayırla olmak ve hayırda kalmak.

Hayırda aslolan beklentisizliktir, bunun adı da ihlastır. İhlas insanı özgürleştirir, gözü arkada kalmaz muhlisin. Maldan, dünyevi beklentilerden kurtulmaktır ihlas. Ancak böyle bir inançla hayırda yarışılır, hayra koşulur, hayırla yaşanır.

Hayra koşanları bire yüz veren başaklara benzetiriz. Bir hayırla bin bir hayra vesile olmak, binbir hayır kazanmak, kazandığı hayırları yeniden hayra dönüştürmek.

Hayr/hıyar sözcüğü Arapça bir kavramdır. Türkçe’deki karşılığı iyi, iyiliktir. Din dilinde ahirette ödüllendirilecek ‘iyilik’dir. İyilikte bulundukça iyiliklerinin ahiretteki karşılığı da artar. Ancak ihlasta önde olanlar, ahirette hayır sahibine verilecek karşılığı da “unuturlar”. Bu beklentisizlik ahlakını en güzel sergileyenlerden biri de Rabiat’ul Adeviyye rahmetullahialeyhadır. Ne güzel söylemişti:

Allah’ım!

Eğer Sana cennet arzusuyla ibadet ediyorsam beni cennetine sokma, eğer Sana cehennem korkusundan dolayı ibadet ediyorsam beni cehenneminde yak! Ama eğer Sana Senin hatırın için ibadet ediyorsam beni sonsuz Cemalinden/Güzelliğinden mahrum eyleme!..

(Evet, bu haykırış Hz. Rabia üzerine müstakil bir yazı yazmayı hakketti, inşaallah…)

İnsanların iyilik/hayır yaptıkları gibi şer/kötülük yaptıkları da malum. Kötülükler birikince insanı karanlığa sevk eder. “Karanlık” belirsizliklerin adı olduğu gibi zulmün de habercisidir. Bildiğiniz gibi zulümat olan karanlık ile adaletsizlik olan zulüm aynı kökten gelmektedir: zulüm-zulümat…

Mevlana r. zulüm hakkında son derece çarpıcı bir teşbihte bulunmuştur: dikenleri sulamak… Ağaçları bırakıp bunun yerine dikenleri sulayan bir insan düşünün; ne büyük haksızlık!

Zulüm bütün insani özelliklerin düşmanıdır. Zalim olan insanın değer adına hiçbir kabulü kalmaz. İnsanlığın binlerce yıllık tecrübesinden doğan bütün güzel düşünceler, duygular ve bunlarla bezenen hayatlar bir zalim için hiçbir anlam ifade etmez.

Elbette ki zulme karşı olduğu halde bazen nefsine olduğu gibi insana ve doğaya da zulmeden insanlar olmuş ve olacaktır. Bu insanlar hatalarını fark edip: biz her şeyden önce kendimize zulmettik, dedikten sonra pişman olup bu yanlıştan dönebilirler: tevbe ve istiğfar.

Ancak zulmü hayatının merkezine koyanların durumu bundan farklıdır. Zalim; kendisi için, kendi menfaatleri uğruna adaleti, hakkaniyeti ayakları altına almaktan bir saniye dahi çekinmez. Bunlara Kur’an-ı Mubin, “Hevahehu ilahehu”, yani “nefsini ilah edinenler” der. Tabi oldukları yegâne merci arzularıdır. Bu arzularının meşruiyetini, makuliyetini önemsemezler zalimler; arzuları yerine getiriliyorsa ötesini, berisi düşünmez zalim.

Kimi zaman çocukların üzerine bombalar yağdırırlar, kimi zaman da kadınları kirli arzularına kurban ederler. Hiçbir insanın, hiçbir mekânın, hiçbir his ve değerin zalim için bir anlamı yoktur. Anlayacağınız insanlıktan çıkmıştır zalim.

Zalim bütün bu haksızlıkların failidir lakin zalimin zulmüne karşı bir duruş da zulme karşı olan ekseriyetiyle dindarlara düşer. De, dindarlar zalimleşince buna kim dur diyecek? Çevremize, İslam beldelerine baktığımızda başımızı önümüze eğiliyor. Bu utanma duygusu duygularımızı tatmin edebilir lakin vicdan dediğimiz hakem başımızı yastığa koyduğumuzda uyumamıza izin veriyor mu?

“…Hiç olmazsa buğzedin” ruhsatı, zulme mani olmak için hiçbir yolun kalmadığı şartlar için geçerli olduğunu biliyoruz. Biliyoruz da bu bilgi mesuliyetimizi hafifletmiyor. Çünkü zulme mani olmak için elimizden geleni yapmadan işi kalbimizle buğza havale ediyoruz. Yani;

Dikenleri sulayanların arkını genişletiyoruz…