Dijital yalnızlık, eğitim ve Türkiye Yüzyılı
Yapılan araştırmalar, dünya nüfusunun %40'a yakınının
kendini yalnız hissettiğini bildiriyor. Özellikle Covid-19 krizinden sonra bu
rakamın daha fazla olduğunu düşünüyorum.
Durum o kadar kötü ki eski
İngiltere Başbakanı Theresa May 2018'de “Yalnızlık Bakanı” atamıştı. Bu
yüzdendir ki dünyanın birçok ülkesinde uzmanlar sosyal ilişkileri teşvik etmeye
başladı. Geçmiş olsun!
Ancak bu durum trende, metroda, sokakta, kafede hatta evde
adeta telefonundaki bağlantı kablosuyla yaşayan genç nüfusun pek umurunda değil
gibi.
Kulaklıklarını
çektiğiniz anda yere düşüp bayılacaklarmış hissi uyandıran bir acayip durum
yaşanıyor. Elbette bu aşamaya kolay gelinmedi.
İzole edilmiş, atomize özneler haline getirilmek dijital
çağın en büyük sosyal sonuçlarından biridir.
Değer verdikleri her
şeyi radikal bir şekilde feda etmeye istekli insanların çoğalması da gerçekten endişe
verici bir hal almaya başladı.
Hoşgörüsüzlük ve
tahammülsüzlük arttı, düşünce üretimi ve sağduyu azaldı. Sosyal medyada
ortalama eğitim almış bireylerin meselelere olan yaklaşımına bakıldığında bunu
daha iyi anlıyorsunuz.
Sorgulama, muhakeme etme, fikir yürütme ve doğruya ulaşma
çabası yerine herkes bir diğerini eline aldığı sopayla kovalama yolunu tercih
ediyor.
Profesörü de öyle,
siyasetçisi de, hukukçusu da, gazetecisi de, sanatçısı da, aydını da, öğrencisi
de, tamircisi de, esnafı da iş adamı da… Herkes bir diğerinin en ufak açığını
bulma derdinde.
Anlayacağınız koştura koştura tüketiyoruz hayatı. Oysa biraz yavaşlayıp düşünmek gerekir.
Zira yavaşlamadan düşünme ve sorgulama ihtimalimiz yok. En azından “bu
zayıflık nereden geliyor” diye üzerinde düşünmemiz lazım.
Gençlerimiz kendi
dijital yalnızlıklarına hapsedilirken ve gittikçe düşünme becerileri
zayıflarken ve maalesef okullar da buna aracılık ederken yani bireyleri zayıf,
dirençsiz, kimliksiz ve vatana aidiyet duygusundan yoksun bırakırken
küreselciler de her türlü projesini rahatlıkla uygulama imkanı bulmaktadır.
Daha evvel bu köşeden dile getirmiştik. Örneğin
çocuklarımızı artık Dünya Ekonomik Forumu “eğitmek” istiyor. Klaus Schwab buna "Yeniden Beceri
Geliştirme Devrimi" diyor! Sitelerinde
en az bir milyar insanı yarının ekonomisine hazırladıklarına dair cesurca
yazılar kaleme alabiliyorlar.
Tony Blair Enstitüsü
de “Generation Global”(kültürlerarası dünya vatandaşlığını geliştirme)
kapsamında 13-17 yaş arası gençlere yönelik, onları aktif, küresel vatandaşlar
yapacak bilgi, beceri ve tutumlarla geleceğe hazırlayacak bir eğitim programı
yürütüyor.
2009 yılından bu yana, program 30'dan fazla ülkeden
570.000'den fazla genci desteklemiş ve 15.000'den fazla öğretmeni de
eğitmiştir.
Bu bağlamda Blair, gençlerimizin zamanla dünyada küresel
vatandaşlar haline gelebileceğini açıklıyor. Yani adam en azından bu uğurda
çalışıyor!
WEF ise 16 ülkede
64'ten fazla CEO'nun da desteğiyle gittikçe büyüyen bir ağla Yeniden Beceri
Kazanma Devrimi yolunda ilerliyor. Öyle ki 350'den fazla kuruluştan oluşan çok
paydaşlı bir topluluğu harekete geçirmişler.
Kurucu üyeler arasında Adecco
Group, Coursera, Dubai Cares, Eğitim Komisyonu, Fransız Hükümeti, iamtheCODE,
Infosys, The Lego Foundation, LinkedIn, ManpowerGroup, PwC, Salesforce ve
UNICEF yer alıyor.
Son zamanlarda dünyanın birçok ülkesindeki okullarda trans
gündeminin patlak vermesi tesadüfi değildir.
Demem o ki Türkiye
Yüzyılı’na eskiden kalma bir eğitim sistemi ile devam etme kararı alırsak ve bu
çocukları düşünmeyi ve sorgulamayı öğretemezsek, dijital yalnızlıktan
kurtaramazsak yani eğitim alanını boş bırakırsak birileri gelir “küresel
vatandaşlık” adına yürüttüğü programlarla tüm gençlerinizi elinizden alır.