Dijital Kaos Ajanı
Dünya’nın
gözü, Erdoğan-Biden, Putin-Biden görüşmelerine çevrilmişken, dijital kaos ajanı
Sedat Peker 9. Videodan sonra kaldığı otele yapılan baskın sebebiyle algı
operasyonlarına ara vermek zorunda kaldı.
Meğer
Peker’in marifeti bir kamera bir tripot değilmiş. Profesyonel bir ekip
tarafından korunuyor ve videoları da 9 kişilik profesyonel ekip tarafından
hazırlanıyormuş. Kendisi hakkında olumsuz yayın yapanları hedef tahtasına
oturtan ABD-İsrail’in kucağından etrafa salvo yapan sözde milliyetçinin
seçilmiş bir operasyon aygıtı olduğu her geçen gün biraz daha gün yüzüne
çıkıyor.
Peker’in
ajan olarak kullanıldığı programın tam adı “Türkiye’de ABD kamu diplomasisini
canlandırma ve antipati döngüsünü kırma programı”. Program, siyasetçisinden,
işadamına, gazetecisinden, sosyal medya ekiplerine, kamu görevlisinden,
diplomatı hatta Y/Z kuşağı
temsilcilerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Twitter, facebook, youtube,
instegram, Google gibi siyonizmin emrindeki dijital sosyal medya patronları ve
ekipleri de ABD-İsrail planının içerik sunucuları olarak görevlerini harfiyyen
yapıyorlar. Tıpkı, ABD Ankara Büyükelçisi David Satterfield ile görüştükten
hemen sonra ‘erken seçim’ diye tutturan Kılıçdaroğlu-Akşener davul zurna takımı
gibi.
Milleti
celladına aşık ediyorlar
Türk
milletini celladına aşık etme illizyonunun yeniden tutması için, Erdoğan,
Soylu, Albayrak hatta hatta ekonomi ve savunma sanayii için gecesini gündüzüne
katanlardan, bu memlekete yatırım yapanlardan
toplumun nefret ettirilmesi gerekiyor. FETÖ’cülerin sosyal medya
üzerinden yaymaya çalıştıkları ABD yapımı argümanlar Peker vasıtasıyla gündeme
yeniden oturtuldu. FETÖ ve PKK’lılara ise sadece bu tezviratlar üzerinden algı
operasyonunu devam ettirmek kalıyor.
ABD’nin PKK terör örgütüne desteği, FETÖ terör örgütü üzerinden yaptığı
operasyonlar, Ermeni soykırım iddiaları, Savunma Sanayi programlarını durdurma
girişimleri (S-400, F-35) gibi alenen
Türkiye düşmanlıkları arka plana itilerek, Libya, Kıbrıs, Karabağ, Filistin
konusundaki (milli menfaatlerimiz) direncimizin kırılması asıl hedef tabiki.
Yıllar yılı
bize yutturdukları köprü ülke Türkiye meteforu yerine ulusal çıkarları
önceleyen politikaları durdurmaya çalışıyorlar bu ajanlar üzerinden. Bunun için
de insandan insana kültürel diplomasi dedikleri Y/Z kuşaklarını önceleyen
sosyal medya kültürüyle beyinleri sulandırılmış hakikate ulaşmak yerine
üretilen yalanları tekrar ederek baskı aracı haline getirilen bir gürühu da
kullanıyorlar Peker’e şakşakçı olarak.
Daha
barışçıl ve demokratik bir geleceğe ulaşmak için geçmişin düşmanlıklarını
unutturma stratejisine Atatürk’ü de sinsice alet ediyorlar yıllar yılı olduğu
gibi. Burada strateji ABD’nin Türk izleyicisine ulaşması. ABD’nin resmi ve
gayrı resmi bütçesinden beslenen VOA, yazılı ve görsel basın, sosyal mecralar,
bire bir diyalog ve çevrim içi hesapları fırsat olarak kullanıyorlar. Askeri, siyasi ve kültürel
bağlara önem vererek kendilerinin yandaş olarak tarif ettikleri gazeteciler,
milli görüş (Temel Karamollaoğlu) ile bile işbirliği yapabiliyorlar.
Hedef
Erdoğan değil Türkiye
İnternet
çağında sosyal medya ajanlarını kullanarak, Erdoğan’ın en büyük güç kaynağı
halkı hükümetin yanlış yaptığı konusunda kandırmaya çalışıyorlar. Erdoğan’ı
hedef almaları şu anda Türkiye’nin geldiği noktada çok daha fazla önem taşıyor.
Erdoğan, yıllar yılı batıcılık, laiklik, milliyetçilik, ilerleme kurgularından
oluşan batının uydurduğu resmi tarih tezini çökertti. Bölgede ikinci İsrail
olacak terör devleti için Apo-SHP(CHP) çizgisiyle oluşturdukları Kürtçülük,
2003 Çuval olayı ABD’nin küresel terörle mücadele adı altında Müslümanlara
soykırım uygulaması karşısında oluşan ABD düşmanlığının simge ismi olarak
Erdoğan’ı görüyorlar. 2016’da FETÖ’ye yaptırmak istedikleri darbeyle, Türk
ekonomik ve askeri gücü, stratejik bağımsızlığından duydukları endişeyi
gidermek istemişlerdi. Kendilerine sadık yönetilebilir bir hükümet oluşturmak,
devleti bölmek için iktidar partisi sürekli baltalanıyor.
Kılıçdaroğlu-Akşener-HDP birlikteliğinin Başkanlık sistemini güçlendirmek
yerine, güçlendirilmiş parlamenter sistemi sakız haline getirmelerinin amacı da
bu.
Hedefleri
boyun eğdirmek
ABD ve
Batılı müttefikler Türkiye için ilan edilmemiş düşman olduklarını zaten
eylemleri ve söylemleriyle gizlemiyorlar.
1927’den
beri Batı (ABD) diplomatik ilişkilerini Türk kamuoyunu ikna etmek, celladına
aşık etmek üzerinden kurdu. Kendilerini hedefe götüren strateji ise batıcılığı
(batı çıkarları) Kemalizm kılıfı ile yutturmak olmuştur. 1947-2001 Sovyet tehdidi
batı yanlısı stratejik duruşumuzun bahanesi oldu. Batı ile uyum içinde geçen
1990’lar boyunca da Batı hiçbir zaman Türkiye’ye dürüst davranmadı. İnsan
hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü kavramlarını Türkiye’ye boyun eğdirmek ve
Türkiye’yi bölmek planlarının bir parçası olarak gündemde tuttu. Bugün Basın
özgürlüğü ve Terörle mücadele kanunu üzerinde önemle durmalarının sebebi
besleme aparatlarının güvenliğini garanti altına alma, operasyonlarını sürekli
hale getirme girişimidir.
Zayıf parti
koalisyonları sayesinde istediğine istediği operasyonu çeken batı ile Başkanlık
sistemine geçişin ardından Suriye, Libya, İsrail, Filistin, Karabağ, Kıbrıs,
Akdeniz’de dişe diş, kola kol mücadele edebilme şansı yakaladık. Güçlendirilmiş
parlamenter sistem mavalları Türkiye’ye mevzi kaybettirerek geri adım attırma
gayretidir.
Dün barış
elçilerini yumuşak güç olarak kullananlar bugün interneti, dijital medyayı
yumuşak güç olarak kullanıyorlar. Sedat Peker de Dijital kaos için seçilmiş bir
kaftandır.
Batı
Türkiye’yi düşman olarak görüyor
Türkiye,
batının ortak değil bir düşman olarak gördüğü tek NATO ülkesidir. Batı, Çin,
Rusya, Hindistan ve Japonya’yı bile daha az tehdit edici olarak
değerlendiriyor. ECFR’nin raporuna göre, Avrupalıların yüzde 4’ü Türkiye’yi
müttefik, yüzde 25’i gerekli ortak, yüzde 15’i rakip, yüzde 26’sı ise düşman
olarak görüyor. Almanların ise yüzde 41’i Türkiye’yi düşman olarak
görüyor. Türkiye’yi yüzde dört müttefik
olarak gören Avrupa, Çin’i yüzde 4, Rusya’yı yüzde 7, İngiltere’yi yüzde 21,
ABD’yi yüzde 21 oranında müttefik olarak değerlendiriyor. Türkiye’yi yüzde 25
gerekli ortak olarak değerlendiren Avrupalılar, Çin’i yüzde 36, Rusya’yı yüzde
34, İngiltere’yi yüzde 40, ABD’yi yüzde 44 gerekli ortak olarak
değerlendiriyor. Türkiye’yi yüzde 15 oranında rakip telakki eden Avrupa, Çin’i
yüzde 25, Rusya’yı yüzde 18, İngiltere’yi yüzde 14, ABD’yi yüzde 12 rakip
olarak değerlendiriyor. Türkiye’yi yüzde 26 oranında düşman olarak tarif eden
Avrupalılar, Çin’i yüzde 12, Rusya’yı yüzde 17, İngiltere ve ABD’yi yüzde 4
oranında düşman olarak tarif ediyorlar. Lobilerin hakım olduğu Amerika’daki
Türkiye algısı ise Avrupa’dan çok daha kötü.
Bizi biz ile
vurmak istiyorlar
AB’nin
motoru Almanların yüzde 51’i, Fransızların yüzde 60’ı, İngilizlerin yüzde
67’si, Polonyalıların yüzde 76’sı ABD’yi güvenilir ortak olarak
nitelendirirken, Türkiye’de bu oran yüzde 25’lerin çok altında. Sedat Peker,
gibi söylemleri üzerinden rant devşirmeye çalışan FETÖ’cüler, Kemal
Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, HDP-PKK’lılar, Gül, Babacan, Davutoğlu,
işadamları, gazeteciler, yorumcular “Türkiye’de ABD kamu diplomasisini
canlandırma ve antipati döngüsünü kırma programı”nı yumuşak güç olarak kullanan
birer dijital kaos ajanıdır.
Pandemi sonrasında halkların kendi ülkelerine,
liderlerine ve ülkelerin birbirlerine güvenini yitirdiği bir Batı ittifakı
ayakta kalabilmek için düşmanlarına (Türkiye, İran, Çin, Rusya) kendilerinden
çok daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Burda yapılması gereken batılıların gönlünü
nasıl ederiz anlayışından çok Türkiye’nin menfaatlerini bir adım daha öteye
nasıl götürürüz anlayışı olmalıdır. Sömürgeci kapitalist emperyalist zaten
çöküş sürecine girmiştir. Bunların peşine takılarak onları kurtarmak için
kendimizi feda mı edeceğiz yoksa, Türkiye’nin önlenemez yükselişine katlı
sağlayarak batının batışını mı seyredeceğiz…..
Vesselam….