Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2965.99
BIST 100
9726.91
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Haziran 2021

Dijital Kaos Ajanı

Dünya’nın gözü, Erdoğan-Biden, Putin-Biden görüşmelerine çevrilmişken, dijital kaos ajanı Sedat Peker 9. Videodan sonra kaldığı otele yapılan baskın sebebiyle algı operasyonlarına ara vermek zorunda kaldı.

Meğer Peker’in marifeti bir kamera bir tripot değilmiş. Profesyonel bir ekip tarafından korunuyor ve videoları da 9 kişilik profesyonel ekip tarafından hazırlanıyormuş. Kendisi hakkında olumsuz yayın yapanları hedef tahtasına oturtan ABD-İsrail’in kucağından etrafa salvo yapan sözde milliyetçinin seçilmiş bir operasyon aygıtı olduğu her geçen gün biraz daha gün yüzüne çıkıyor.

Peker’in ajan olarak kullanıldığı programın tam adı “Türkiye’de ABD kamu diplomasisini canlandırma ve antipati döngüsünü kırma programı”. Program, siyasetçisinden, işadamına, gazetecisinden, sosyal medya ekiplerine, kamu görevlisinden, diplomatı hatta Y/Z kuşağı temsilcilerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Twitter, facebook, youtube, instegram, Google gibi siyonizmin emrindeki dijital sosyal medya patronları ve ekipleri de ABD-İsrail planının içerik sunucuları olarak görevlerini harfiyyen yapıyorlar. Tıpkı, ABD Ankara Büyükelçisi David Satterfield ile görüştükten hemen sonra ‘erken seçim’ diye tutturan Kılıçdaroğlu-Akşener davul zurna takımı gibi.

Milleti celladına aşık ediyorlar

Türk milletini celladına aşık etme illizyonunun yeniden tutması için, Erdoğan, Soylu, Albayrak hatta hatta ekonomi ve savunma sanayii için gecesini gündüzüne katanlardan, bu memlekete yatırım yapanlardan toplumun nefret ettirilmesi gerekiyor. FETÖ’cülerin sosyal medya üzerinden yaymaya çalıştıkları ABD yapımı argümanlar Peker vasıtasıyla gündeme yeniden oturtuldu. FETÖ ve PKK’lılara ise sadece bu tezviratlar üzerinden algı operasyonunu devam ettirmek kalıyor. ABD’nin PKK terör örgütüne desteği, FETÖ terör örgütü üzerinden yaptığı operasyonlar, Ermeni soykırım iddiaları, Savunma Sanayi programlarını durdurma girişimleri (S-400, F-35) gibi alenen Türkiye düşmanlıkları arka plana itilerek, Libya, Kıbrıs, Karabağ, Filistin konusundaki (milli menfaatlerimiz) direncimizin kırılması asıl hedef tabiki.

Yıllar yılı bize yutturdukları köprü ülke Türkiye meteforu yerine ulusal çıkarları önceleyen politikaları durdurmaya çalışıyorlar bu ajanlar üzerinden. Bunun için de insandan insana kültürel diplomasi dedikleri Y/Z kuşaklarını önceleyen sosyal medya kültürüyle beyinleri sulandırılmış hakikate ulaşmak yerine üretilen yalanları tekrar ederek baskı aracı haline getirilen bir gürühu da kullanıyorlar Peker’e şakşakçı olarak.

Daha barışçıl ve demokratik bir geleceğe ulaşmak için geçmişin düşmanlıklarını unutturma stratejisine Atatürk’ü de sinsice alet ediyorlar yıllar yılı olduğu gibi. Burada strateji ABD’nin Türk izleyicisine ulaşması. ABD’nin resmi ve gayrı resmi bütçesinden beslenen VOA, yazılı ve görsel basın, sosyal mecralar, bire bir diyalog ve çevrim içi hesapları fırsat olarak kullanıyorlar. Askeri, siyasi ve kültürel bağlara önem vererek kendilerinin yandaş olarak tarif ettikleri gazeteciler, milli görüş (Temel Karamollaoğlu) ile bile işbirliği yapabiliyorlar.

Hedef Erdoğan değil Türkiye

İnternet çağında sosyal medya ajanlarını kullanarak, Erdoğan’ın en büyük güç kaynağı halkı hükümetin yanlış yaptığı konusunda kandırmaya çalışıyorlar. Erdoğan’ı hedef almaları şu anda Türkiye’nin geldiği noktada çok daha fazla önem taşıyor. Erdoğan, yıllar yılı batıcılık, laiklik, milliyetçilik, ilerleme kurgularından oluşan batının uydurduğu resmi tarih tezini çökertti. Bölgede ikinci İsrail olacak terör devleti için Apo-SHP(CHP) çizgisiyle oluşturdukları Kürtçülük, 2003 Çuval olayı ABD’nin küresel terörle mücadele adı altında Müslümanlara soykırım uygulaması karşısında oluşan ABD düşmanlığının simge ismi olarak Erdoğan’ı görüyorlar. 2016’da FETÖ’ye yaptırmak istedikleri darbeyle, Türk ekonomik ve askeri gücü, stratejik bağımsızlığından duydukları endişeyi gidermek istemişlerdi. Kendilerine sadık yönetilebilir bir hükümet oluşturmak, devleti bölmek için iktidar partisi sürekli baltalanıyor. Kılıçdaroğlu-Akşener-HDP birlikteliğinin Başkanlık sistemini güçlendirmek yerine, güçlendirilmiş parlamenter sistemi sakız haline getirmelerinin amacı da bu.

Hedefleri boyun eğdirmek

ABD ve Batılı müttefikler Türkiye için ilan edilmemiş düşman olduklarını zaten eylemleri ve söylemleriyle gizlemiyorlar.

1927’den beri Batı (ABD) diplomatik ilişkilerini Türk kamuoyunu ikna etmek, celladına aşık etmek üzerinden kurdu. Kendilerini hedefe götüren strateji ise batıcılığı (batı çıkarları) Kemalizm kılıfı ile yutturmak olmuştur. 1947-2001 Sovyet tehdidi batı yanlısı stratejik duruşumuzun bahanesi oldu. Batı ile uyum içinde geçen 1990’lar boyunca da Batı hiçbir zaman Türkiye’ye dürüst davranmadı. İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü kavramlarını Türkiye’ye boyun eğdirmek ve Türkiye’yi bölmek planlarının bir parçası olarak gündemde tuttu. Bugün Basın özgürlüğü ve Terörle mücadele kanunu üzerinde önemle durmalarının sebebi besleme aparatlarının güvenliğini garanti altına alma, operasyonlarını sürekli hale getirme girişimidir.

Zayıf parti koalisyonları sayesinde istediğine istediği operasyonu çeken batı ile Başkanlık sistemine geçişin ardından Suriye, Libya, İsrail, Filistin, Karabağ, Kıbrıs, Akdeniz’de dişe diş, kola kol mücadele edebilme şansı yakaladık. Güçlendirilmiş parlamenter sistem mavalları Türkiye’ye mevzi kaybettirerek geri adım attırma gayretidir.

Dün barış elçilerini yumuşak güç olarak kullananlar bugün interneti, dijital medyayı yumuşak güç olarak kullanıyorlar. Sedat Peker de Dijital kaos için seçilmiş bir kaftandır.

Batı Türkiye’yi düşman olarak görüyor

Türkiye, batının ortak değil bir düşman olarak gördüğü tek NATO ülkesidir. Batı, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya’yı bile daha az tehdit edici olarak değerlendiriyor. ECFR’nin raporuna göre, Avrupalıların yüzde 4’ü Türkiye’yi müttefik, yüzde 25’i gerekli ortak, yüzde 15’i rakip, yüzde 26’sı ise düşman olarak görüyor. Almanların ise yüzde 41’i Türkiye’yi düşman olarak görüyor. Türkiye’yi yüzde dört müttefik olarak gören Avrupa, Çin’i yüzde 4, Rusya’yı yüzde 7, İngiltere’yi yüzde 21, ABD’yi yüzde 21 oranında müttefik olarak değerlendiriyor. Türkiye’yi yüzde 25 gerekli ortak olarak değerlendiren Avrupalılar, Çin’i yüzde 36, Rusya’yı yüzde 34, İngiltere’yi yüzde 40, ABD’yi yüzde 44 gerekli ortak olarak değerlendiriyor. Türkiye’yi yüzde 15 oranında rakip telakki eden Avrupa, Çin’i yüzde 25, Rusya’yı yüzde 18, İngiltere’yi yüzde 14, ABD’yi yüzde 12 rakip olarak değerlendiriyor. Türkiye’yi yüzde 26 oranında düşman olarak tarif eden Avrupalılar, Çin’i yüzde 12, Rusya’yı yüzde 17, İngiltere ve ABD’yi yüzde 4 oranında düşman olarak tarif ediyorlar. Lobilerin hakım olduğu Amerika’daki Türkiye algısı ise Avrupa’dan çok daha kötü.

Bizi biz ile vurmak istiyorlar

AB’nin motoru Almanların yüzde 51’i, Fransızların yüzde 60’ı, İngilizlerin yüzde 67’si, Polonyalıların yüzde 76’sı ABD’yi güvenilir ortak olarak nitelendirirken, Türkiye’de bu oran yüzde 25’lerin çok altında. Sedat Peker, gibi söylemleri üzerinden rant devşirmeye çalışan FETÖ’cüler, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, HDP-PKK’lılar, Gül, Babacan, Davutoğlu, işadamları, gazeteciler, yorumcular “Türkiye’de ABD kamu diplomasisini canlandırma ve antipati döngüsünü kırma programı”nı yumuşak güç olarak kullanan birer dijital kaos ajanıdır.

NATO zirvesi öncesi G7 liderlerinin aldığı bir yol bir kuşak projesine alternatif proje Çin ile birlikte Türkiye’yi de hedef alıyor. Kanal İstanbul’un yaptırılmaması bunun için önemli. Burada da İmamoğlu’na kaos ajanı görevi verildi.

Pandemi sonrasında halkların kendi ülkelerine, liderlerine ve ülkelerin birbirlerine güvenini yitirdiği bir Batı ittifakı ayakta kalabilmek için düşmanlarına (Türkiye, İran, Çin, Rusya) kendilerinden çok daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Burda yapılması gereken batılıların gönlünü nasıl ederiz anlayışından çok Türkiye’nin menfaatlerini bir adım daha öteye nasıl götürürüz anlayışı olmalıdır. Sömürgeci kapitalist emperyalist zaten çöküş sürecine girmiştir. Bunların peşine takılarak onları kurtarmak için kendimizi feda mı edeceğiz yoksa, Türkiye’nin önlenemez yükselişine katlı sağlayarak batının batışını mı seyredeceğiz…..

Vesselam….