Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Dijital Çağ (2)

İnançtan uzak, ahlaka bigane, estetiğin yanından bile geçmeyen, değeri tanımayan, kıymet bilmeyen yeni bir toplumsal kitle geliyor; geçmişi olabildiğince minyatürleştirmiş, süs malzemesi olarak, antik bir eşyaymışçasına arada bir hatırlayan, gelecek endişesini taşıyacak duyarlılığı olmayan tuhaf bir iç dünyalar galerisinden geçiyoruz. Dünya sanki bir “erdemler müzesine” dönüştürülmüş; iyi olan her şey rafa kaldırılmış, cam tezgahların arkasına bir süs eşyası olarak konmuş; kötü olan her şeyin yeni sürümüyse bütün ihtişamıyla aramızda dolaşıyor. Kazalar, kaderler, ölümler, ayrılıklar, çürümeler, yozlaşmalar sanki başka bir dünyanın eseri, başka bir gezegene aitmiş gibi cam ekranın öteki tarafında olup biten hiçbir şey bu tarafa nakledilmiyor, içeri alınmıyor, içselleştirilmiyor. Çağın en büyük sorunu; kendine, çağına, değerlerine, dünyaya, velhasıl hayata yabancı nevzuhur bir insan profilinin gittikçe baskın hale gelmesidir.

İnsanı da hayatı da anlamlı kılan söz idi, kelime idi, yazı idi bir zamanlar. Doğumundan ölümüne insanın teneffüs ettiği oksijen kadar ötekilerin sesleri, kelimeleri, cümleleri bakış olarak yayılıyordu ruh gözeneklerinden içeri. Şimdi, bütün gözenekler kapalı. İnanç gözeneği, ahlak gözeneği, etik ve estetik gözeneği, okuma, yazma gözeneği, hepsi tıkalı. Yayınevleri bir bir kapanıyor. Sinemalar seyirci bulamıyor, sohbet mekanlarını dışarıdan gelen müzik sesleri bastırıyor, arada bir yan yana gelinen mekanların yerini birbirini tanımayan insanların mezbeleliğe dönüştürdüğü sersemletici mekanlar almış. Doğal hayatın en sıradan iletişim biçimi olan selamlaşma bile büyük şehirlerde bizi tanımayan birilerinin bize yönelik tehdit habercisi olarak görülüyor. Tanımadığınız birine verilen selam jestin de mimiğin de ötesinde bireye yönelik fiziksel şiddet gibi algılanıyor. Öyle görünüyor ki yakın bir zamanda, birbirini tanımayan insanlardan birinin diğerine verdiği selam adli bir vak’a öğesine dönüşecek. “Aranızda selamı yayınız” bildirgesinin yerini “birbirinizle selamı kesiniz” dayatması alacak.

Bir zamanlar, insanları ayakta tutan önemli öğelerden biri de kitaplardı, yazılar, yazarlar onun hayatında önemli bir yer tutuyordu. Kutsal kitapların isminin doğrudan yazıyla ilişkili oluşunun bir sebebi de budur. Kur’an kelimesi okumak ile, Eski Ahit, Yeni Ahit, sözleşmeyle ilgilidir ve hepsinin de ortak özelliği insanın okumayla, yazmayla, yazıyla kurduğu değişmez bağdır. Yazık ki okumak için gelinen bir dünyanın tek satırını okumadan gidenler var aramızdan. Hiçbir şeyle, hiç kimseyle sözleşme yapmadan tek başına bırakılmışçasına yaşayan, bunu maharet sanıp hiçlik çukurlarına batıp bir daha çıkamayanlar var… Okumak yerine bakanlar, sadece bakanlar, kendi hayatına bile seyirci kalanlar, kendi hayatının bile sadece tanığı olanlar…

Teknolojinin okumak yerine bakmaya ayarlanışı, bakmayı özendirişi, bir anlamda modern seküler düşüncenin klasik bilgeliğe karşı bir meydan okuyuşudur. Öyle ki okumaya değil bütün üretimler bakmaya, sadece bakmaya ve ama eylemsiz, türevsiz, tepkimesiz bakmaya ayarlanmış. Ötesini görmek yerine berisine dalmaya kurgulanmış her şey. Gösterilenin, işaret edilenin, olay mahallinin, yani şimdinin, içinde bulunulan anın dışındaki hiçbir şeyi görmemeye yönelik iç dünya kurguları… Körleşme bazen mutlak görünür olana dalıp gitmekle ilgilidir. Orada, gözünün önündekine yabancı olmaktır görememek. Orada, akıp gidene, hayata yabancı olmak… Gizemi çözmek yerine zaten her şeyin ortada olduğu resimler alanına dönüştü dünya. Neredeyse çözülmesi gereken tek bir gizem kalmamış gibi ruhsuzca, bir mekandan ötekine dolaşıp duruyor gerisindeki nemin kurutulduğu somurtuk yüzlerimiz. Bütün bunların ortasında, bütün bunlara direnmek isteyen, bütün gerileşmeye, yozlaşmaya, yoksunlaşmaya buğz eden, meydan okumak isteyen de olsa olsa kendisinin duyabileceği kısık sesle kuruyor cümlelerini. Teknoloji ve nesne o kadar bağırıyor ki insanın sesi sadece kendisinin duyduğu monologa dönüşüyor. Ve zaten okunmadıktan sonra dünyanın en iyi cümlesi kurulsa ne olur? Ve zaten görülmedikten sonra dünyanın en büyük hakikati gözler önüne serilse ne çıkar? Ve zaten bakılmadıktan sonra dünyanın en harika görüntüsü gözün içine sokulsa neye yarar? Ve zaten insan ölse, insanlık ölse, hayat akıp gitse yanımızdan, bizse sadece baksak, ağlasak arkasından, en azından şimdilik, henüz, robotlaşmadan…