Diğerkâm
Dünya malı dünyada kalır. Dünyalık isteklerin ve elde edilenlerin burada kalacağını bildiği hâlde insanoğlunu bir hırs sarmıştır. Bu hırs, ateştir. Eritir, tüketir. Huzursuz yapar. Bu hırs kör eder. Başkasını görmeyen göz, duymayan kulak, hissetmeyen kalp… Bu böyle gider. Âhirde yapayalnız kalır insan.
İnsanın
gözünü ancak toprak doyurur, denir. Dünya tüm cazibesiyle çeker. Görünürde
durgun bir göldür ama daldıkça dalarsın. En dibe inince de bir daha çıkmak
zordur, nefessiz kalırsınız. Nedir bu hâl? Niçin akıllanmaz, ders almaz ki
insan? Gördüklerinin kıymetini bilmek varken sürekli sürekli daha çok istemek,
nasıl izah edilebilir? Sofraya razı olmamak, hangi insanı mutlu eder?
İnsan
hep böyle hırs atına binip nereye gider? Gözü neyi görür, neyi görmez? Gönlü
neye düşer, neyden vazgeçer? Kalbinde ne vardır, ruhu kimi arar? Can ve ten,
ayrı ayrı yollara çıkabilir mi? Hep sevilmek mi ister? Diğerinin de
sevilmesi onu mutlu etmez mi? Diğerini de düşünerek yaşamak, diğerinin
değeriyle değer bulmak.
Kaybediyoruz.
Azalıyoruz. Tükeniyoruz. Endişeliyiz. Stresliyiz. Huzursuzuz. Motivasyon diye diye içimize soktuğumuz nice
duygu bizi yakmaya başlamadı mı? Başarıya odaklanma, nedir bu davranış hâli?
İzahını yapacak çok kişi vardır, biliyorum. Ama çoğu kimse başarıya
odaklanırken asıl odaklanılması gereken noktayı ya unutuyor ya da ihmal ediyor.
Hiçbir başarı tek bir unsurun, gücün, aracın sonucunda el edilmemiştir. Her
sonucun onlarca sebebi vardır. Peki, biz ne mi yapıyoruz? Bunu bir sebebe
bağlayabiliyoruz, başarıyı tek güçte toplayabiliyoruz. Ne oluyor böyle olunca
diğerlerini yok sayıyorsunuz. Oysa görünür görünmez ne çok sebep vardır, şart
vardır. Tüm bunları bir araya getirip bir bütün, bir sonuç el edersiniz.
Ayrıntı deriz. Ama bizim inancımızda “cüz”
vardır. Yani bütünü meydana getiren kısımlardan her biri, kısım, parçadır
cüz. Çoğu göz görmez bunu. Çünkü hırs perdesi kapatmıştır o gözü. Gözünüzü hırs
perdesi kapatmış ise gönlünüz de anlamaz, dinlemez. Orada da bir katılaşma
başlar. Gittikçe duyarsızlaşırsınız. Böyle böyle hisleriniz ölür. Sonunda
gülmeyen hissiz bir yüzünüz, taşlaşmış kalbiniz olur. Bu yükü nasıl taşır
insan? Taşıyamaz ve içten içe çürümeye başlar. Sevmez, sevilmez; gülmez,
güldüremez. Çünkü hep kendisini düşünür.
Siftah
etmeyi bilir misiniz, bilirsiniz, duymuşsunuzdur. Adamın biri, bir şey almak
için çarşıya gider ve ilk rastladığı dükkâna girer. Dükkân sahibi, ben siftah
ettim, yandaki komşumdan al, o siftah etmedi, der. Böylece adam siftah etmemiş
bir dükkân bulana kadar dolaşır. İşte bize en güzel öğüt ve yol. Kaldı mı bu
haslet, bu ulvi davranış? Başkasını düşünmek, kalbin büyüklüğüdür.
Daha
da sadede gelip bir şeyler söylemek lazım. Yine uzadı. Kolay değil bir sözü ok
gibi atmak. Zira çıkan ok dönmüyor, söz de öyle. Yaralıyor. Neydi başlığımız?
Diğerkâm. Bu kelimenin “diğergâm” biçimi de var. Diğerkâm, “diğer + kâm” iki sözcükten oluşuyor. Kâm,
Farsça “istek, murat” demektir. Diğer olunca ne oluyor? Kendinden çok
başkalarını düşünen, başkalarının iyiliği için fedakârlık yapacak yaratılışta
olan kimse oluyorsunuz. Kaldı mı böyleleri? Kaldı, depremde gördük. Günlük
hayatın hayhuyu içinde yuvarlanıp giderken böyle yüce davranış kimde vardır? Muhakkak
var. Var olmasa her şeye rağmen toplumda, ülkede bu kadar vefasızlık,
bencillik, kıymet bilmezlik, yozlaşma varken, yağmur yağıyor, tohumlar
filizleniyor, çiçekler açıyor, arılar bal yapıyor, sular akıyor, ağaçlar çiçeğe duruyor, güneş doğuyor,
ırmaklar çağıldıyor, kuşlar uçuyor, leylekler geliyor, dağlarda, ormanlarda
hayat sürüyor, hava ısınıyor, geceleyin ay parlayan yüzüyle bizleri selamlıyor,
yıldızlar gökte asılı duruyor… Güzel hikâyeler, şiirler yazılıyor. Daha ne
olsun!
Üç
günlük dünyanın kaçıncı günündeyiz, bilen var mı? Ömür kısa, ölüm kapımızda,
ayrılık kalbimizde. Diğerkâm insan olmak, öyle kolay mı? Başkaları için de
istemek, başkalarının sevinciyle sevinebilmek, başarısıyla gurur duymak her
insanın yapabileceği bir davranış mıdır? Elbette değil. Yüce gönüllü olmak,
olmak, evet, olmaktır bunun adı. Kâmil insan; diğerkâmdır, kemâle eren, kendini
bilendir. Kendini bilen insan, sevinirken bile başkasını düşünür. Hasılıkelam
diğerkâm, adamdır; bunun zıddı “hodkâm” ise bencildir, sadece kendini düşünür,
kendini düşürür.